92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , isim , isim , Bir milletin kendine özgü savunma yöntemi, millî savunma, millî müdafaa
1. isim , isim , isim , isim , Milliyet, millîlik
1. Dilimizi, ulusallığımızı sen öğrettin bize.
1. Dilimizi, ulusallığımızı sen öğrettin bize.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Milliyetçi
1. Türk yazarı derken ulusçu bir yaklaşımım yok, Türkçe yazanları kastediyorum.
1. Türk yazarı derken ulusçu bir yaklaşımım yok, Türkçe yazanları kastediyorum.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çeşitli milletlerin arasında yapılan, milletlerin arasında çok yönlü ilişkilerle ilgili olan, milletlerarası, beynelmilel, enternasyonal
1. Sadece toplumsal olmakla kalmayıp uluslararası ve evrensel de olan çağdaş şiirin önemi de bence buradadır işte.
1. Sadece toplumsal olmakla kalmayıp uluslararası ve evrensel de olan çağdaş şiirin önemi de bence buradadır işte.
Telaffuz : ulusla'rarası
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Uluslararasındaki ilişkileri benimseyen, uluslararasındaki ilişkilerden yana olan, milletlerarasıcı, beynelmilelci, enternasyonalci, enternasyonalist
1. isim , isim , isim , isim , Uluslararasındaki ilişkileri benimseme, uluslararasındaki ilişkilerden yana olma, milletlerarasıcılık, beynelmilelcilik, enternasyonalcilik, enternasyonalizm
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Uluslaşma ihtimali veya imkânı bulunmak
1. isim , isim , isim , isim , Uluslaşmak durumu
1. Uluslaşma sürecine girmiş bulunuyorduk, demek dilimizin ve tarihimizin bilincine varmalıydık.
1. Uluslaşma sürecine girmiş bulunuyorduk, demek dilimizin ve tarihimizin bilincine varmalıydık.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Baskın ulusal kimliği olmayan, belirli devletlerin politikalarıyla kontrol edilemeyen, kurallarla kısıtlanamayan
Telaffuz : ulu'sötesi
1. -i , -i , -i , -i , Ulumasını sağlamak
1. Şimdi ezanın sustuğu bu öksüz yurtlara çanlarını ulutmak için Selanik'e vapur vapur gelen Kafkasya Rumları yerleşiyorlardı.
1. Şimdi ezanın sustuğu bu öksüz yurtlara çanlarını ulutmak için Selanik'e vapur vapur gelen Kafkasya Rumları yerleşiyorlardı.
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Yüce
1. O günden beri ceviz, bana ulvi bir şeyin timsali gibi görünüyor.
1. O günden beri ceviz, bana ulvi bir şeyin timsali gibi görünüyor.
2. Eşsiz, benzersiz özellikler taşıyan
1. Doktor Hikmet, o vakit tabiatın bu ulvi manzarası karşısında sarsılarak biraz hakikate gelir gibi oldu.
1. Doktor Hikmet, o vakit tabiatın bu ulvi manzarası karşısında sarsılarak biraz hakikate gelir gibi oldu.
3. Gökle ilgili olan, semavi
Lisan : Arapça ʿulvī
Telaffuz : ulvi: