92406 kayıt bulundu.
1. sıfat , sıfat , hukuk , hukuk , sıfat , sıfat , hukuk , hukuk , Kanun yoluyla hürriyetlerinden alıkonularak bir yere kapatılan (kimse), tutuk, mevkuf
1. Bir hafta süreyle durmaksızın işkence ettiği tutuklusunun yüzüne bile bakmamıştı.
1. Bir hafta süreyle durmaksızın işkence ettiği tutuklusunun yüzüne bile bakmamıştı.
dili tutukluk, dil tutukluğu, kas tutukluğu
1. isim , isim , isim , isim , Tutuk olma durumu, konuşma korkusu
1. Ama bizde bir tutukluk vardı, ses birliğini kuramıyorduk bir türlü.
1. Ama bizde bir tutukluk vardı, ses birliğini kuramıyorduk bir türlü.
2. Düzgün işlememe durumu
1. silah çalışmaz olmak
2. aksamak, doğru dürüst veya istenen ölçüde gitmemek
1. En çok da kaleminin hiç tutukluk yapmamasına seviniyordum.
1. En çok da kaleminin hiç tutukluk yapmamasına seviniyordum.
1. sıfat , sıfat , hukuk , hukuk , sıfat , sıfat , hukuk , hukuk , Tutuklanmadan yargılanan
2. zarf , zarf , zarf , zarf , Tutuklanmadan
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Tutulma ihtimali veya imkânı bulunmak
Ay tutulması, gün tutulması, Güneş tutulması
1. isim , isim , isim , isim , Tutulmak işi
2. Halk tarafından sevilme, ünlü olma, iyi tanınma, popülarite
3. gök bilimi , gök bilimi , gök bilimi , gök bilimi , Bir gök cisminin, araya başka bir cismin girmesiyle bütününün veya bir bölümünün görünmez duruma gelmesi olayı
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Tutma işi yapılmak veya tutma işine konu olmak
1. Ömer Abit Hanı'nda bir yazıhane kiralanmış, aylıkla bir otomobil tutulmuştu.
1. Ömer Abit Hanı'nda bir yazıhane kiralanmış, aylıkla bir otomobil tutulmuştu.
2. Ay ve Güneş, tutulma olayına uğramak
3. Ünlü olmak, meşhur olmak
4. Tutuk duruma gelmek
5. Kapatılmak, sarılmak
1. Kaçmayı düşündüklerinde sokağın iki çıkışının da tutulduğunu gördüler.
1. Kaçmayı düşündüklerinde sokağın iki çıkışının da tutulduğunu gördüler.
6. Bir organ veya bir şey hareket edemez olmak
1. Barba Manol kafayı iyice dumanladıktan sonra, iki bacağının nasıl tutulduğunu anlattı.
1. Barba Manol kafayı iyice dumanladıktan sonra, iki bacağının nasıl tutulduğunu anlattı.
7. -e , -e , -e , -e , Birine tutkun olmak, sevmek
8. -e , -e , -e , -e , Yakalanmak
1. Hastalığa tutulduğu sıralarda bir sabun fabrikasında çalışıyordu.
1. Hastalığa tutulduğu sıralarda bir sabun fabrikasında çalışıyordu.
9. spor , spor , spor , spor , Takım oyunlarında karşı takımdaki bir oyuncu yakından izlenmek, tutulmak, markaja alınmak
tutulmuş para
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Engellenmiş
2. Ele geçirilmiş
1. isim , isim , ekonomi , ekonomi , isim , isim , ekonomi , ekonomi , Kontrol altına alınmış para, bloke para
tutulu satış
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Tutulmuş
1. Bizim takımda bütün yerler evvelden tutulu idi.
1. Bizim takımda bütün yerler evvelden tutulu idi.
2. ticaret , ticaret , ticaret , ticaret , Tutu olarak alınmış, ipotekli
1. isim , isim , ticaret , ticaret , isim , isim , ticaret , ticaret , Bir taşınmazın ipotek edilmek suretiyle uzun vadeli krediyle satın alınması, tutsat
1. isim , isim , gök bilimi , gök bilimi , isim , isim , gök bilimi , gök bilimi , Bir yıl boyunca Güneş'in gök küresi üzerinde çizdiği çemberin sınırladığı daire, ekliptik
1. isim , isim , isim , isim , Tutulma işi
1. Benim tiyatroya tutuluşum gibi, yaşamaya tutulmuş bütün o kadınların hayatlarındaki saygınlığı gördüm.
1. Benim tiyatroya tutuluşum gibi, yaşamaya tutulmuş bütün o kadınların hayatlarındaki saygınlığı gördüm.
1. -e , -e , nesnesiz , nesnesiz , -e , -e , nesnesiz , nesnesiz , Çabucak tutulmak
Telaffuz : tutulu'vermek
1. isim , isim , isim , isim , Tutulan yol, tavır
1. Dil bir bakış, görmede bir tutum, belli bir algılama biçimidir.
1. Dil bir bakış, görmede bir tutum, belli bir algılama biçimidir.
2. Para veya herhangi bir şeyi dikkatli kullanma, idare, idareli tüketme, iktisat, tasarruf, ekonomi
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Aşırı harcamalardan kaçınan, idareli, muktesit
1. Ayşe hesabını kitabını bilir, tutumlu bir ev kadınıydı.
1. Ayşe hesabını kitabını bilir, tutumlu bir ev kadınıydı.