92406 kayıt bulundu.
tütsü gözü
1. isim , isim , isim , isim , Dinî törenlerde veya çevrenin güzel kokmasını sağlamak amacıyla yakılan kokulu madde, buhur
1. Yeşil elma kokulu bir tütsüyü yakıp salonun tam ortasına yerleştirdi.
1. Yeşil elma kokulu bir tütsüyü yakıp salonun tam ortasına yerleştirdi.
2. argo , argo , argo , argo , İçki
1. isim , isim , isim , isim , Çadırlarda duman çıkmasını sağlayan delik
1. Yalnızca tütsü gözü denilen duman deliği açık olduğundan, karın beyazlığı çadırı ısıtıyordu.
1. Yalnızca tütsü gözü denilen duman deliği açık olduğundan, karın beyazlığı çadırı ısıtıyordu.
1. dinî törenlerde kokulu madde yakmak
2. et, balık vb. yiyecekleri dumana tutmak
1. -i , -i , -i , -i , Türlü amaçlarla bir yeri tütsü dumanıyla doldurmak, tütsü yapmak
2. Et, balık vb. yiyecekleri odun veya saman dumanına tutmak
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Tütsüleme işi yapılmak
1. Miniminiyken o da benim gibi üzerlikle tütsülenmiştir.
1. Miniminiyken o da benim gibi üzerlikle tütsülenmiştir.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Tütsüye benzeyen dumana tutulmak
1. Bir kömür dumanıyla tütsülendi akşamlar.
1. Bir kömür dumanıyla tütsülendi akşamlar.
3. argo , argo , argo , argo , Uyuşturucu madde kullanmak
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Tütsü yapılmış (yer, kimse veya yiyecek)
2. argo , argo , argo , argo , Bulanık, karışık
1. Kimse farkında değil, anlaşılan, yaptığının / Kafalar tütsülü hülya ile, gözler kızgın
1. Kimse farkında değil, anlaşılan, yaptığının / Kafalar tütsülü hülya ile, gözler kızgın
3. argo , argo , argo , argo , Uyuşturucu madde veya alkol içmiş olan
1. `her işin olumlu gitsin, refah içinde yaşa` anlamında kullanılan bir söz
1. dayandığı, güvendiği kimse veya şey önemini yitirerek işe yaramaz duruma gelmek
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Kabul ettirebildiğince, belli bir fiyatı olmaksızın (satmak)
Telaffuz : tuttura'bildiğine
1. -e , -e , nesnesiz , nesnesiz , -e , -e , nesnesiz , nesnesiz , Tutturma ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Tutturma gücü bulunmak
1. -i , -i , -i , -i , Tüttürme ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Tüttürme becerisi bulunmak
1. isim , isim , isim , isim , Kâğıtları birbirine tutturmak için kullanılan telden yapılmış araç, ataş
1. isim , isim , isim , isim , Tutturmak işi
1. Annem pek yorgun bir saatinde değilse bu tutturmalarıma sabır gösterirdi.
1. Annem pek yorgun bir saatinde değilse bu tutturmalarıma sabır gösterirdi.
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Tutmasını sağlamak
2. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Bir işe başlayıp sürdürmek, bir şeyi yapmakta olmak
1. Urumeli Hisarı'na oturmuşum / Oturmuş da bir türkü tutturmuşum
1. Urumeli Hisarı'na oturmuşum / Oturmuş da bir türkü tutturmuşum
3. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Aklına koyup direnmek, ısrar etmek
1. Sakal diye tutturmuş, başka laf dinlemiyor.
1. Sakal diye tutturmuş, başka laf dinlemiyor.
4. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Çivi, toplu iğne, çengelli iğne vb. ile iliştirmek, bağlamak
5. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Hedefe vardırmak, değdirmek, isabet ettirmek
1. Taşı fırlattı ama tutturamadı.
1. Taşı fırlattı ama tutturamadı.
6. -i , -i , -i , -i , Takip etmek
1. Geldiği yolu tutturup gene tek başına mahalle kahvesinin kapısı önüne kadar geldi.
1. Geldiği yolu tutturup gene tek başına mahalle kahvesinin kapısı önüne kadar geldi.