Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
süsleyici
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Süsleyen, dekoratif


süsleyicilik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Süsleyici olma durumu


süsleyip püslemek
Anlamı:

1. özenle, özen göstererek süslemek, göze çarpacak kadar süslemek, telleyip pullamak


süsleyiş
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Süsleme işi


süslü

İlgili Kelimeler:

süslü püslü, süslü üslup

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Süsü olan, süslenmiş, bezenmiş

Örnek:

1. Geniş, süslü karyola köşede duruyordu.

1. Geniş, süslü karyola köşede duruyordu.

2. Süslenmeye, süse çok düşkün olan

Örnek:

1. Süslü bir kadın.

1. Süslü bir kadın.


süslü püslü
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Göze çarpacak derecede süslü


süslü üslup
Anlamı:

1. isim , isim , edebiyat , edebiyat , isim , isim , edebiyat , edebiyat , Türlü edebî sanatlarla süslenmiş üslup


süslüce
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Süslüye yakın

Örnek:

1. Bu oda hakikaten biraz süslüceydi.

1. Bu oda hakikaten biraz süslüceydi.


süslülük
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Süslü olma durumu


susma

İlgili Kelimeler:

susma hakkı

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Susmak işi

Örnek:

1. İnsana yakışan susma ile konuşmayı ustaca bağdaştırmaktır.

1. İnsana yakışan susma ile konuşmayı ustaca bağdaştırmaktır.

2. Türk nakışlarında bir iğne türü


susma hakkı
Anlamı:

1. isim , isim , hukuk , hukuk , isim , isim , hukuk , hukuk , Bir soruşturma sırasında sanığın, ceza yönünden aleyhine sonuç doğuracak sorulara cevap vermeme hakkı


susmak fiil

İlgili Kelimeler:

sus payı, suspus

Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Konuşmasını kesmek

Örnek:

1. Son mısraları acele okuyarak susmuştu.

1. Son mısraları acele okuyarak susmuştu.

2. Konuşmaktan kaçınmak

Örnek:

1. Onlar da bu hazırlop klişeleri kullanmak fırsatını buluncaya kadar susacaklardır.

1. Onlar da bu hazırlop klişeleri kullanmak fırsatını buluncaya kadar susacaklardır.

3. Ses veya gürültüyü kesmek, ses ve gürültü yapmamak

4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Etkisini göstermemek, tepki göstermemek

Örnek:

1. Adaletin sustuğu yerde haksızlık başlar.

1. Adaletin sustuğu yerde haksızlık başlar.


susmalık
Anlamı:

1. isim , isim , hukuk , hukuk , isim , isim , hukuk , hukuk , Sus payı


süsme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Süsmek işi


süsmek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Boynuzlu hayvan boynuzu ile vurmak, tos vurmak

Örnek:

1. Koç çocuğu süsmüş.

1. Koç çocuğu süsmüş.


süspansiyon
Anlamı:

1. isim , isim , fizik , fizik , isim , isim , fizik , fizik , Asıltı

2. Bir otomobil şasisinin yayla sağlanmış esnekliği


Lisan : Fransızca suspension

suspus
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Susmuş, sinmiş

Örnek:

1. Başını öne eğip suspus oluşlarında böyle bir huyun tesirini keşfedebilmekteyim.

1. Başını öne eğip suspus oluşlarında böyle bir huyun tesirini keşfedebilmekteyim.

2. zarf , zarf , zarf , zarf , Susmuş, sinmiş bir biçimde


suspus etmek
Anlamı:

1. susturmak

Örnek:

1. Kamburunu gittikçe daha çıkararak tartışmacıları suspus eder.

1. Kamburunu gittikçe daha çıkararak tartışmacıları suspus eder.


suspus olmak
Anlamı:

1. susmak, sinmek, sesini hiç çıkarmamak

Örnek:

1. Bir an üçü de suspus oldular, hiç kimse konuşmadı.

1. Bir an üçü de suspus oldular, hiç kimse konuşmadı.


süssüz
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Süsü olmayan, süslenmemiş, gösterişsiz, yalın, sade

Örnek:

1. Süssüz, boyasız bir genç kız, saçları kısacık kesilmiş.

1. Süssüz, boyasız bir genç kız, saçları kısacık kesilmiş.


süssüzlük
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Süssüz olma durumu


susta
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Emniyet yayı

Örnek:

1. Çakının sustası.

1. Çakının sustası.


Lisan : Rumca

Telaffuz : su'sta

susta
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Köpeğin arka ayakları üzerinde durması


Lisan : İtalyanca sosta

Telaffuz : su'sta

susta durdurmak
Anlamı:

1. köpeği arka ayakları üzerinde durdurmak

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , bir kimseyi veya birilerini yıldırmak

Örnek:

1. Sade kazada değil, vilayette bile en belli başlı memurları ve eşrafı susta durdurur.

1. Sade kazada değil, vilayette bile en belli başlı memurları ve eşrafı susta durdurur.


susta durmak
Anlamı:

1. köpek arka ayakları üzerinde durmak

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , hazır durumda beklemek

Örnek:

1. Benim susta durmam, ellerimi kaldırıvermem daha kolay.

1. Benim susta durmam, ellerimi kaldırıvermem daha kolay.

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , korktuğu bir kimsenin karşısında saygılı ve çekingen davranmak