Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
sofuca
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Sofuya yaraşır biçimde


Telaffuz : sofu'ca

sofuluk
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Sofu olma durumu

Örnek:

1. Gerek baba gerek de ana tarafından sofuluk göreneğine vâris olamadım.

1. Gerek baba gerek de ana tarafından sofuluk göreneğine vâris olamadım.

2. Sofuca davranma

Örnek:

1. Almanlar İstanbul'a gelince sofuluk taslıyorlar.

1. Almanlar İstanbul'a gelince sofuluk taslıyorlar.


soğan

İlgili Kelimeler:

soğan çiçeği, soğan ekmek, soğan kebabı, soğan yahnisi, aksoğan, göksoğan, kuru soğan, taze soğan, yeşilsoğan, ada soğanı, arpacık soğanı, çiçek soğanı, köpek soğanı

Anlamı:

1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Zambakgillerden, yemeklere tat vermek için yumrusu ve yeşil yaprakları kullanılan güzel kokulu bitki (Allium cepa)

2. Çiğdem, lale, zambak, sarımsak vb. bitkilerin toprak altındaki yumru kökü

Örnek:

1. Lalelerin cinsleri günden güne çoğalıyor, soğanları akıl almayacak fiyatlarla satılıyordu.

1. Lalelerin cinsleri günden güne çoğalıyor, soğanları akıl almayacak fiyatlarla satılıyordu.


soğan çiçeği
Anlamı:

1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Fulya


soğan ekmeğe kalmak
Anlamı:

1. yokluk yüzünden temel ihtiyaç maddelerini karşılayamaz duruma düşmek


soğan ekmek
Anlamı:

1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , Ucuz ve kolay ulaşılabilen yiyecek

Örnek:

1. El kapısı kızcağızın öyle canına yetmiş ki soğan ekmeğe bile razı.

1. El kapısı kızcağızın öyle canına yetmiş ki soğan ekmeğe bile razı.

2. Gösterişsiz, sade sofra veya yemek


soğan kebabı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Gaziantep ve Hakkâri yöresinde, başları kesilmiş soğan ve ceviz büyüklüğünde kıyma topaklarının tepsiye dizilip fırınlanmasıyla yapılan bir kebap türü


soğan yahnisi
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Malzemesi, et, soğan ve çeşitli baharatlar olan bir tür tencere yemeği


soğancı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Soğan yetiştiren veya satan kimse


soğancık
Anlamı:

1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Yalın kat yaprakla sarılı, besin bakımından zengin küçük soğan

2. Sarımsak dişi

3. anatomi , anatomi , anatomi , anatomi , Beyinle omurilik arasında kalan son bölge


soğancılık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Soğan yetiştirme veya satma işi


soğanımsı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Soğansı


soğanlama
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Soğanlamak işi


soğanlamak fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Soğan katmak


soğanlı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , İçinde soğan bulunan, içine soğan doğranmış olan, soğanla pişirilmiş olan

Örnek:

1. Soğanlı yahni.

1. Soğanlı yahni.


soğansı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Soğanı andıran, soğana benzeyen, soğan gibi, soğanımsı


Soğdakça
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Soğdca


Özel: Evet

Soğdca
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Orta Asya'da Soğdların kullandıkları İran kökenli ölü dil, Soğdakça

2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bu dille yazılmış olan


Özel: Evet

soğrulma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Soğurulma


soğrulmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Soğurulmak


soğrumsama
Anlamı:

1. isim , isim , kimya , kimya , fizik , fizik , isim , isim , kimya , kimya , fizik , fizik , Yüze soğurma


soğuk

İlgili Kelimeler:

soğuk algınlığı, soğuk bez, soğuk büfe, soğuk dalgası, soğuk damga, soğuk harp, soğuk hava deposu, soğuk ısırması, soğukkanlı, soğuk nevale, soğuk renkler, soğuk savaş, soğuk şaka, kuru soğuk, kocakarı soğuğu, öküz soğuğu

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Isısı düşük olan, sıcak karşıtı

Örnek:

1. Bu el soğuktu ve titriyordu.

1. Bu el soğuktu ve titriyordu.

2. Üşütecek derecede ısısı olan

Örnek:

1. Güneşli, soğuk bir gündü.

1. Güneşli, soğuk bir gündü.

3. isim , isim , isim , isim , Isının üşütecek kadar az veya düşük olması durumu

Örnek:

1. Apışlarının arasına bir sac mangal alarak yakıcı soğuktan korunmaya çalışıyordu.

1. Apışlarının arasına bir sac mangal alarak yakıcı soğuktan korunmaya çalışıyordu.

4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Duygudan, sevgiden yoksun olan, yakın ve içten olmayan, ilgisiz

Örnek:

1. Soğuk tavırla birbirlerini selamlayıp uzaklaştılar.

1. Soğuk tavırla birbirlerini selamlayıp uzaklaştılar.

5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Sevimsiz veya yersiz, antipatik

Örnek:

1. Bu soğuk, yavan sözler zevkimi rencide ediyordu.

1. Bu soğuk, yavan sözler zevkimi rencide ediyordu.

6. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Cinsel istek duymayan

Örnek:

1. Soğuk bir kadın.

1. Soğuk bir kadın.

7. zarf , zarf , zarf , zarf , İlgisiz, sevimsiz bir biçimde veya memnuniyetsizliğini belli ederek


soğuk algınlığı
Anlamı:

1. isim , isim , tıp , tıp , isim , isim , tıp , tıp , Sıklıkla virüslerin yol açtığı, beden ısısında yükselme, burun akıntısı ile ortaya çıkan solunum yolu hastalığı

Örnek:

1. Hastalığım soğuk algınlığıymış.

1. Hastalığım soğuk algınlığıymış.


soğuk almak
Anlamı:

1. üşüyerek hastalanmak, üşütmek

Örnek:

1. İliklerine kadar da ıslanmış ve soğuk almış.

1. İliklerine kadar da ıslanmış ve soğuk almış.


soğuk bez
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Keten ipliğinden yapılmış, tülbende benzeyen bir tür ince, seyrek bez