Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
sırasında
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Gerekince, yerinde ve zamanında


sırasını kaybetmek
Anlamı:

1. çocuk veya bebek, hastalık veya başka bir sebep dolayısıyla uyku ve meme zamanını şaşırmak


sırasıyla
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Sırası gelince, sırasına dikkat ederek, sıra izleyerek

Örnek:

1. Şeyh çıkınca oradaki canlar da sırasıyla yürüyüp kapıya gelince dönüp baş kestikten sonra dışarı çakarlar.

1. Şeyh çıkınca oradaki canlar da sırasıyla yürüyüp kapıya gelince dönüp baş kestikten sonra dışarı çakarlar.


Telaffuz : sırası'yla

sırasız

İlgili Kelimeler:

sıralı sırasız

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Sırada olmayan, sırası olmayan, düzensiz

2. Yere, zamana, konuya, yönteme uygun olmayan


şırasız
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Şırası olmayan


sırat

İlgili Kelimeler:

sırat köprüsü

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Sırat köprüsü

2. eskimiş , eskimiş , eskimiş , eskimiş , Yol


Lisan : Arapça ṣirāṭ

sırat köprüsü
Anlamı:

1. isim , isim , din bilgisi , din bilgisi , isim , isim , din bilgisi , din bilgisi , İslam inancına göre mahşer günü üstünden geçilecek olan köprü

Örnek:

1. Sırat köprüsünü nasıl rahat geçeceğini tahayyül ederdi.

1. Sırat köprüsünü nasıl rahat geçeceğini tahayyül ederdi.


sırat köprüsünden geçmek
Anlamı:

1. bir iş yaparken sıkıntılı, eziyetli durumlar içinde kalmak


sıraya dizmek
Anlamı:

1. sıralamak

2. bir topluluk içinde herkese aynı biçimde davranmak


sıraya koymak
Anlamı:

1. düzenlemek, sıralamak


sirayet
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Hastalık başkalarına geçme, bulaşma

Örnek:

1. Yapılan muayene neticesinde, hastalığın kimseye sirayetine meydan verilmeyecektir.

1. Yapılan muayene neticesinde, hastalığın kimseye sirayetine meydan verilmeyecektir.

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yayılma, dağılma

Örnek:

1. Vehbi'nin bu şüphesi büyüklere sirayete başladı, çocuk bu fırtınada başka köye gitmiş olamaz.

1. Vehbi'nin bu şüphesi büyüklere sirayete başladı, çocuk bu fırtınada başka köye gitmiş olamaz.


Lisan : Arapça sirāyet

Telaffuz : sira:yet

sirayet etmek
Anlamı:

1. hastalık geçmek, bulaşmak

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , yayılmak, dağılmak

Örnek:

1. Valinin hızı ve coşkusu, yanındakilere de bulaşıcı bir hastalık gibi sirayet ediyordu.

1. Valinin hızı ve coşkusu, yanındakilere de bulaşıcı bir hastalık gibi sirayet ediyordu.


şiraze

İlgili Kelimeler:

şirazesi bozuk

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ciltçilikte, kitap yapraklarını düzgün tutmaya yarayan ince örülmüş şerit

2. spor , spor , spor , spor , Pehlivan kispetinin paçası


Lisan : Farsça şīrāze

Telaffuz : şira:ze

şirazeden çıkmak
Anlamı:

1. kitabın sırt bölümünde bulunan dikişin bozulması sebebiyle sayfalar dağılmak

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , akıl dengesini kaybetmek


şirazesi bozuk
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Akli dengesi yerinde olmayan (kimse)


sırça

İlgili Kelimeler:

sırça köşk

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Cam

Örnek:

1. Mermere düşen sırça gibi tuz buz oldu.

1. Mermere düşen sırça gibi tuz buz oldu.

2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Camdan yapılmış

Örnek:

1. Kadınlar kollarında birçok sırça bilezikler taşırlardı.

1. Kadınlar kollarında birçok sırça bilezikler taşırlardı.


sırça köşk
Anlamı:

1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , Kendini toplumdan soyutlayan insanın, kendi içinde oluşturduğu dünya


sırça köşkte oturan komşusuna taş atmamalı
Anlamı:

1. `insan kendinde herhangi bir kusur varken başkalarını aynı kusurla suçlamamalıdır` anlamında kullanılan bir söz


sırcı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Sır tutan

Örnek:

1. O yere bakan yürek yakan karı öyle bir sırcıydı ki.

1. O yere bakan yürek yakan karı öyle bir sırcıydı ki.


sırcılık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Sırcı olma durumu


sırdaş
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Birinin sırrını bilecek kadar ona yakın olan kimse, mahrem

Örnek:

1. Her konuda yardımcı olabilecek güvenilir bir sırdaş bulmam gerekiyordu.

1. Her konuda yardımcı olabilecek güvenilir bir sırdaş bulmam gerekiyordu.


sırdaş olmak
Anlamı:

1. sırrını paylaşmak

Örnek:

1. Bu kolay işi güçleştirme yavrum; arkadaş ol benimle, sırdaş ol.

1. Bu kolay işi güçleştirme yavrum; arkadaş ol benimle, sırdaş ol.


sırdaşça
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Sırdaşa yakışır bir biçimde

Örnek:

1. Baş başa verip birbirlerine sırdaşça bir şeyler fısıldıyorlar.

1. Baş başa verip birbirlerine sırdaşça bir şeyler fısıldıyorlar.


Telaffuz : sırda'şça

sırdaşlık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Sırdaş olma durumu


şirden
Anlamı:

1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Geviş getiren hayvanlarda, çiğnenmiş besinin bir kez daha mide sularıyla sindirildiği, dört bölümlü midenin dördüncü bölümü


Lisan : Farsça şīrdān