Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
sinematik
Anlamı:

1. isim , isim , fizik , fizik , isim , isim , fizik , fizik , Kinematik


Lisan : Fransızca cinématique

sinematograf
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Görüntüleri film üzerine kaydetmeye yarayan araç


Lisan : Fransızca cinématographe

sinematografi
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Sinemacılık


Lisan : Fransızca cinématographie

sinematografik
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Sinemaya ilişkin, sinemayla ilgili

Örnek:

1. Çağın sinematografik ilke ve olanaklarını kullanarak üstün bir anlatım düzeyine erişmişti.

1. Çağın sinematografik ilke ve olanaklarını kullanarak üstün bir anlatım düzeyine erişmişti.


Lisan : Fransızca cinématographique

sinerama
Anlamı:

1. isim , isim , sinema , sinema , isim , isim , sinema , sinema , Mercekleri 27 milimetre aralıklı üç ayrı alıcının yan yana birleştirilip eşlemeli olarak çalıştırılmasıyla ortaya çıkan bir geniş perde ve üç boyutlu sinema tekniği


Lisan : Fransızca cinérama

sinerji
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Artı güç

2. Görevdaşlık

3. Bir işi yapmak ve sonuçlandırmak için varılan ortak istek, güç


Lisan : Fransızca synergie

sinerji yaratmak
Anlamı:

1. bir sonuca katkısı olabilecek birkaç etkeni bir arada harekete geçirerek güç elde etmek


sinerjik
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Görevdaşlık ile ilgili


Lisan : Fransızca synergique

sineroman
Anlamı:

1. isim , isim , edebiyat , edebiyat , sinema , sinema , isim , isim , edebiyat , edebiyat , sinema , sinema , Sinema için kaleme alınan roman


Lisan : Fransızca cinéroman

sinestezi
Anlamı:

1. isim , isim , ruh bilimi , ruh bilimi , isim , isim , ruh bilimi , ruh bilimi , Duyum ikiliği


Lisan : Fransızca synésthésie

sineye çekmek
Anlamı:

1. kötü bir davranış, söz veya olaya ister istemez katlanmak

Örnek:

1. Onlar hızla geçer veya düşer, musibeti sineye çekmek millete düşer.

1. Onlar hızla geçer veya düşer, musibeti sineye çekmek millete düşer.


sineyimillet
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Halk içi, halk kucağı


Lisan : Farsça sīne + Arapça millet

Telaffuz : si:ne'yimillet

sineyimillete dönmek
Anlamı:

1. bulunduğu makamı veya görevi terk edip halktan biri olmak

2. halk oylamasına başvurmak


şıngıl
Anlamı:

1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Bir salkımı oluşturan küçük salkımlardan her biri

2. Küçük ve parlak süs

Örnek:

1. Gökyüzünü yıldızlar Noel ağacının şıngılları gibi süslemiş, pırıldıyorlar.

1. Gökyüzünü yıldızlar Noel ağacının şıngılları gibi süslemiş, pırıldıyorlar.


singin
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , Utangaç, sıkılgan


sıngın
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , Gözü korkmuş, sinmiş (kimse)

2. Çekingen, ürkek

3. Üzgün, düşünceli


şıngır şıngır
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Şıngırdayarak


şıngırdama
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Şıngırdamak işi


şıngırdamak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Küçük şeyler bir yere çarpıp düşerken veya birbirine değerken çınlama sesi çıkarmak

Örnek:

1. Arabayı koştururken boyunlarındaki ziller güzel şıngırdıyordu atların.

1. Arabayı koştururken boyunlarındaki ziller güzel şıngırdıyordu atların.


şıngırdatma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Şıngırdatmak işi


şıngırdatmak fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Şıngırdama işini yaptırmak

Örnek:

1. Ocağın yanına bir tabure çekip bileziklerini şıngırdata şıngırdata çorbayı karıştırmaya devam etti.

1. Ocağın yanına bir tabure çekip bileziklerini şıngırdata şıngırdata çorbayı karıştırmaya devam etti.


şıngırtı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Şıngırdama sonucu çıkan sesin adı


single
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , 343 tekli


Lisan : İngilizce single

sini
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Üzerinde yemek de yenilebilen, yuvarlak, bakır veya pirinçten büyük tepsi

Örnek:

1. Sininin üstünde, çepeçevre tahta kaşıklar ve yerde sini etrafında birer küçük minder dizilmişti.

1. Sininin üstünde, çepeçevre tahta kaşıklar ve yerde sini etrafında birer küçük minder dizilmişti.


Lisan : Farsça sīnī

sınıf

İlgili Kelimeler:

sınıf başkanı, sınıf öğretmeni, alt sınıf, birinci sınıf, ikinci sınıf, sosyal sınıf, üst sınıf, ana sınıfı, emekçi sınıfı, hazırlık sınıfı, istihkâm sınıfı, levazım sınıfı, muhabere sınıfı, ruhban sınıfı, süvari sınıfı

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Öğrencilerin yıllık öğrenime göre ayrıldıkları bölümlerden her biri

Örnek:

1. Birinci sınıf öğrencileri.

1. Birinci sınıf öğrencileri.

2. Çeşitli amaçlarla oluşmuş kümeler

3. Derslik

4. Önemlerine, niteliklerine göre kişi veya nesnelerin yerleştirildiği kategorilerden her biri

Örnek:

1. Üçüncü sınıf bir gazeteciydi.

1. Üçüncü sınıf bir gazeteciydi.

5. biyoloji , biyoloji , biyoloji , biyoloji , Takımlardan oluşan birlik, dalların alt bölümü

Örnek:

1. Memeliler, kuşlar, balıklar, omurgalılar dalının birer sınıfıdırlar.

1. Memeliler, kuşlar, balıklar, omurgalılar dalının birer sınıfıdırlar.

6. mantık , mantık , mantık , mantık , Belli ortak belirtileri olan tek tek nesneler öbeği

7. toplum bilimi , toplum bilimi , toplum bilimi , toplum bilimi , Bir toplumda, aynı görevi yapan, aynı yararı sağlayan, aynı şartlarda yaşayan büyük insan grubu, klas

Örnek:

1. Parter, her sınıftan insanla hıncahınç dolu idi.

1. Parter, her sınıftan insanla hıncahınç dolu idi.


Lisan : Arapça ṣinf