92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , isim , isim , Birinin suçunun bağışlanması veya dileğinin yerine getirilmesi için o kimseyle Tanrı arasında peygamberin yaptığı aracılık
Lisan : Arapça şefāʿat
Telaffuz : şefa:at
1. peygamber, birinin suçunun bağışlanması veya dileğinin yerine getirilmesi için aracılık etmek
1. isim , isim , isim , isim , Birisi için şefaatte bulunan, şefaat eden kimse
1. Gülsüm'ün şefaatçileri günden güne çoğalıyordu.
1. Gülsüm'ün şefaatçileri günden güne çoğalıyordu.
1. isim , isim , isim , isim , Yozgat iline bağlı ilçelerden biri
Özel: Evet
Telaffuz : şefaa'tli
1. isim , isim , isim , isim , Zevk ve eğlenceye düşkünlük, uçarılık
1. Bir memlekette zenginlik başlar da bir parça eğlence ve sefahat de başlamaz olur mu?
1. Bir memlekette zenginlik başlar da bir parça eğlence ve sefahat de başlamaz olur mu?
2. Eğlence
1. Geliri, istese veyahut karakteri uygun olsa, değil rahat yaşamaya, sefahat hayatı sürmeye müsaitti.
1. Geliri, istese veyahut karakteri uygun olsa, değil rahat yaşamaya, sefahat hayatı sürmeye müsaitti.
Lisan : Arapça sefāhet
Telaffuz : sefa:hat
1. isim , isim , isim , isim , Yoksulluk, yoksulluk sıkıntısı
1. İnsan onu bir gördü mü evlerin, sokakların sefaletini unutur giderdi.
1. İnsan onu bir gördü mü evlerin, sokakların sefaletini unutur giderdi.
Lisan : Arapça sefālet
Telaffuz : sefa:let
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Şenlikli, eğlenceli
1. Üsküdar bağlarının sefalı olmasına rağmen bu sahili tercih eden dostların küme küme oturup kendi zevküsefalarında olduğunu görürüz
1. Üsküdar bağlarının sefalı olmasına rağmen bu sahili tercih eden dostların küme küme oturup kendi zevküsefalarında olduğunu görürüz
sefarethane
1. isim , isim , isim , isim , Elçilik
1. Memlekete hareketten önce resmen sefarete müracaat ettim.
1. Memlekete hareketten önce resmen sefarete müracaat ettim.
Lisan : Arapça sefāret
Telaffuz : sefa:ret
1. isim , isim , isim , isim , Elçilik
1. Sefarethanenin bizzat kendi memurları bile on ikiye kadar binayı terk etme emrini almışlardır.
1. Sefarethanenin bizzat kendi memurları bile on ikiye kadar binayı terk etme emrini almışlardır.
Lisan : Arapça sefāret + Farsça ḫāne
Telaffuz : sefa:retha:ne
1. rahatına bakmak
1. Şöyle bir iki parça, sağlam nevinden irat ve akar edinip efendi efendi yan gel, sefana bak.
1. Şöyle bir iki parça, sağlam nevinden irat ve akar edinip efendi efendi yan gel, sefana bak.
1. bir durumun getirdiği, sağladığı olanaklardan yararlanmak
1. Uzun yıllar cefasını çektiği Yokuş'un sefasını sürecekti artık.
1. Uzun yıllar cefasını çektiği Yokuş'un sefasını sürecekti artık.
sefer tası, bu sefer, seyrüsefer, ring seferi
1. isim , isim , isim , isim , Yolculuk
1. Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden / Birçok seneler geçti dönen yok seferinden
1. Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden / Birçok seneler geçti dönen yok seferinden
2. Kez, defa, kere
1. Her seferinde ufaklıklardan en büyüğü açardı telefonu.
1. Her seferinde ufaklıklardan en büyüğü açardı telefonu.
3. askerlik , askerlik , askerlik , askerlik , Genellikle ülke dışına yapılan askerî harekât, savaşa gitme, savaş
Lisan : Arapça sefer
1. gezmek, gezinti yapmak, yolculuk etmek
1. Ne hoş, ey güzel Tanrı'm, ne hoş / Maviliklerde sefer etmek
1. Ne hoş, ey güzel Tanrı'm, ne hoş / Maviliklerde sefer etmek
1. isim , isim , isim , isim , Yemek taşımakta kullanılan ve birbiri üzerine konulup bir sapa geçirilen kaplar veya bunlardan her biri
1. Tıka basa dolu sepetlerimizi, sefer taslarımızı açacağız, soğuk börekler ve taze meyveler yiyeceğiz.
1. Tıka basa dolu sepetlerimizi, sefer taslarımızı açacağız, soğuk börekler ve taze meyveler yiyeceğiz.
1. sıfat , sıfat , askerlik , askerlik , sıfat , sıfat , askerlik , askerlik , Savaşa hazırlanmış veya girmiş (askerî birlik)
Lisan : Arapça sefer + Farsça -ber
1. bir iş, bir amaç için bütün olanakları kullanmak
1. Yarım saat içinde oteli bir hastane şekline sokmuş, hepimizi seferber etmişti.
1. Yarım saat içinde oteli bir hastane şekline sokmuş, hepimizi seferber etmişti.
1. birçok kimse bir iş, bir amaç için bütün olanaklarıyla girişmek
1. Anası, kardeşi, konu komşu, bilen bilmeyen, polis, jandarma, herkes seferber oldu. Nevin bulunamadı.
1. Anası, kardeşi, konu komşu, bilen bilmeyen, polis, jandarma, herkes seferber oldu. Nevin bulunamadı.
1. isim , isim , isim , isim , Bir ülkenin silahlı kuvvetlerini savaşa hazır duruma getiren, ülkenin ekonomisini, yönetimini savaş gereklerine uyacak duruma sokan hazırlık ve önlemlerin tümü
2. Bu durumun ilan edildiği veya savaşın sürdüğü dönem
1. bir ülkenin silahlı kuvvetlerini savaşa hazır duruma getirmek için gerekli duyuruyu yapmak
1. yolculuğa başlamak
1. Sefere kalkacak bir sürü tekne vardı limanda.
1. Sefere kalkacak bir sürü tekne vardı limanda.
seferî durum, seferî hâl
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Yolculukla ilgili olan
2. Savaşla ilgili olan, hazari karşıtı
3. isim , isim , din bilgisi , din bilgisi , isim , isim , din bilgisi , din bilgisi , Yolculuk sebebiyle dinî açıdan kendisine bazı kolaylıklar sağlanan kimse
Lisan : Arapça seferī
Telaffuz : seferi: