92406 kayıt bulundu.
1. alay etmek, alaya almak
1. Taşralarda ağırbaşlı kitaplar okumaya kalkışan öğrencileri, arkadaşları sarakaya alır.
1. Taşralarda ağırbaşlı kitaplar okumaya kalkışan öğrencileri, arkadaşları sarakaya alır.
Ön Takı : (birini)
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Sara hastalığı olan (kimse)
1. Çocuklar beni görünce saldırırlardı: Sıska, deli, saralı sıska ... diye.
1. Çocuklar beni görünce saldırırlardı: Sıska, deli, saralı sıska ... diye.
1. isim , isim , isim , isim , Kara yollarının kenarında yol düzeyinden aşağıda kalan bölüm
Lisan : Macarca sorompó
şarap bardağı, şarap çanağı, şarap fıçısı, şaraphane, şarap rengi, beyaz şarap, elma şarabı
1. isim , isim , isim , isim , Üzüm veya başka meyve sularını türlü yöntemlerle mayalandırarak elde edilen alkollü içki, mey (I)
Lisan : Arapça şerāb
1. isim , isim , isim , isim , Şarap içmek için özel olarak üretilen cam bardak
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Şarap içilen yayvan çanak
1. isim , isim , isim , isim , Kırmızı şarabın rengi
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bu renkte olan
1. isim , isim , isim , isim , Şarap yapan veya satan kimse
2. Çok şarap içen, şaraba düşkün kimse
1. Evsiz barksız şarapçılar, tinerci çocuklar tarafından çalınmış olabilir bunlar.
1. Evsiz barksız şarapçılar, tinerci çocuklar tarafından çalınmış olabilir bunlar.
1. isim , isim , isim , isim , Şarap yapılan yer
2. Şarap satılan veya içirilen yer
Lisan : Arapça şerāb + Farsça ḫāne
Telaffuz : şarapha:ne
1. isim , isim , askerlik , askerlik , isim , isim , askerlik , askerlik , Patladığında etrafa küçük parçalar saçan bir tür top mermisi
1. Yere uzanınca tepesinde bir şarapnel patlamıştı.
1. Yere uzanınca tepesinde bir şarapnel patlamıştı.
Lisan : Fransızca shrapnel
1. giderek daha çok solmak
1. Sokakları dolduran sayılmaz şapkaların zalimce, kurnaz ve namussuz gölgelerinde sararmış solmuş.
1. Sokakları dolduran sayılmaz şapkaların zalimce, kurnaz ve namussuz gölgelerinde sararmış solmuş.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , sağlığı bozulmak
1. Karısı anlaşılmayan bir illetle sararıp soldu, birkaç ay içinde ölüp gitti.
1. Karısı anlaşılmayan bir illetle sararıp soldu, birkaç ay içinde ölüp gitti.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Sarı olmak, rengi sarıya dönmek
1. Sigaradan sararmış dişleriyle dolgun dudaklarını kemiriyor.
1. Sigaradan sararmış dişleriyle dolgun dudaklarını kemiriyor.
2. Korku, üzüntü, coşku vb. sebeplerle yüzün rengi solmak
1. İnim inim inleyerek sağa sola dönerken rengi büsbütün sararıyor.
1. İnim inim inleyerek sağa sola dönerken rengi büsbütün sararıyor.
1. isim , isim , isim , isim , Sarı olma durumu
1. Bir ütü sarartısına benzer bir sarılıkta, gri renkteydi.
1. Bir ütü sarartısına benzer bir sarılıkta, gri renkteydi.
1. isim , isim , isim , isim , Sarartmak işi
2. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Cılız ve soluk renkli kimse
1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Büyük delikli kalbur
saray çiçeği, saray konut, saray lokması, saray menekşesi, saraypatı, kervansaray, adalet sarayı, belediye sarayı, kitap sarayı, kültür sarayı, satış sarayı
1. isim , isim , isim , isim , Hükümdarların veya devlet başkanlarının oturduğu büyük yapı
1. Sarayın içine girmiş olanlar bir bir süngülendiler.
1. Sarayın içine girmiş olanlar bir bir süngülendiler.
2. Kamu işlerinin yürütüldüğü büyük yapı
1. Emniyet Sarayı. Spor ve Sergi Sarayı.
1. Emniyet Sarayı. Spor ve Sergi Sarayı.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Görkemli ve gösterişli yapı
1. Bu ev bir saray.
1. Bu ev bir saray.
4. eskimiş , eskimiş , eskimiş , eskimiş , Devlet başkanı ve çevresi
1. Saraydan çağrılmış.
1. Saraydan çağrılmış.
Lisan : Farsça serāy