92406 kayıt bulundu.
avrat pazarı, güzelavrat otu
1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Kadın
1. Avrat var, arpa unundan aş yapar; avrat var buğday unundan keş yapar.
1. Avrat var, arpa unundan aş yapar; avrat var buğday unundan keş yapar.
2. Karı, eş
Lisan : Arapça ʿavret
1. `bir erkek, karısının malından yararlanmayı düşünmemelidir` anlamında kullanılan bir söz
1. isim , isim , isim , isim , Cariyelerin satıldığı pazar
2. Kadınların öteberi sattıkları pazar yeri
1. karısı herhangi bir şey isteyince, ihtiyaçları karşılayamayan kocanın içi sıkıntıyla dolar
1. `öyle kadınlar vardır ki bir aileye düzen verir, mutluluk getirir; öyle kadınlar da vardır ki ailenin düzenini, mutluluğunu bozarlar` anlamında kullanılan bir söz
1. `iş bilen kadın, elverişsiz gereçle güzel şeyler meydana getirir, iş bilmeyen kadın ise en iyi gereci kullansa bile bir şey yapamaz` anlamında kullanılan bir söz
setriavret
1. isim , isim , isim , isim , Edep yeri
Lisan : Arapça ʿavret
1. isim , isim , ekonomi , ekonomi , isim , isim , ekonomi , ekonomi , Avrupa Birliği dışındaki ülkeler tarafından çıkarılan ve tutulan avroya dayalı borç senedi
Avrupa kayını
1. isim , isim , isim , isim , Dünya üzerinde yer alan kıtalardan biri
Özel: Evet
Lisan : İtalyanca europa
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Avrupa'da yetişen bir tür kayın
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Avrupalılara özgü, Avrupalılara benzer, Avrupalılar gibi
1. O yıllara göre hayli Avrupai sayılacak bir yaşam tarzı sergiliyordu.
1. O yıllara göre hayli Avrupai sayılacak bir yaşam tarzı sergiliyordu.
Telaffuz : avrupa:i:
1. isim , isim , isim , isim , Avrupa'da yaşayan, Avrupa halkından olan kimse
1. Hemen Avrupalı mühendislerden birisini çağırttım.
1. Hemen Avrupalı mühendislerden birisini çağırttım.
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Avrupa'ya özgü, Avrupa ile ilgili olan
1. Tam bir Avrupalı edasıyla yemek yiyor ve çatal bıçağını bir diplomat itinasıyla kullanıyor.
1. Tam bir Avrupalı edasıyla yemek yiyor ve çatal bıçağını bir diplomat itinasıyla kullanıyor.
Özel: Evet
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Avrupalıların düşünce, davranış ve yaşantılarını benimsemek
1. isim , isim , isim , isim , Çağdaş olma, düşünce ve davranışta Batı ölçülerinde bulunma
Özel: Evet
avuç avuç, avuç dolusu, avuç içi, bir avuç
1. isim , isim , isim , isim , Elin parmak uçlarıyla bilek arasındaki iç bölümü, apaz, hapaz, koşam
2. Elin yarı yumulmuş durumu
1. Behire, avucuna topladığı zeytin çekirdeklerini yukarı, havaya fırlatıyor.
1. Behire, avucuna topladığı zeytin çekirdeklerini yukarı, havaya fırlatıyor.
1. dilenmek, para istemek
1. İki gündür yemek yemedim ama daha avuç açmadım.
1. İki gündür yemek yemedim ama daha avuç açmadım.
2. yardım istemek
1. Elinde böyle bir sanat varken herkes sana avuç açmaktan başka ne yapabilir?
1. Elinde böyle bir sanat varken herkes sana avuç açmaktan başka ne yapabilir?
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bol bol, pek çok
1. Cebimdeki paranın yarısını ayırıp avuç avuç ceviz alıyorum, sevinçle dolduruyorum ceplerimi.
1. Cebimdeki paranın yarısını ayırıp avuç avuç ceviz alıyorum, sevinçle dolduruyorum ceplerimi.
2. zarf , zarf , zarf , zarf , Avuçlayarak
1. Küvetteki suyu avuç avuç yüzüne çarptıktan sonra havluya el attı.
1. Küvetteki suyu avuç avuç yüzüne çarptıktan sonra havluya el attı.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Pek çok
1. Aynı yerde avuç dolusu para harcamış, kızları şampanyaya boğmuştum.
1. Aynı yerde avuç dolusu para harcamış, kızları şampanyaya boğmuştum.
2. Bir avucun alabildiği miktar kadar