92406 kayıt bulundu.
1. -i , -i , -i , -i , Avuçla kavramak, avuçla almak, apazlamak, hapazlamak
1. Kapının sarı tokmağını avuçlayıp çeviriyor, kolaycacık açılıyor kapı.
1. Kapının sarı tokmağını avuçlayıp çeviriyor, kolaycacık açılıyor kapı.
1. -i , -i , -i , -i , Avuçlama ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Avuçlamaya gücü yetmek
1. alay yollu , alay yollu , alay yollu , alay yollu , umduğunu ele geçirememek
1. Sen avucunu yalarsın! Beni daha fazla rahatsız etme, tamam mı?
1. Sen avucunu yalarsın! Beni daha fazla rahatsız etme, tamam mı?
1. bir yeri, bir şeyi çok iyi ve ayrıntılı olarak bilmek
1. Sizin analarınızın, babalarınızın hayat idealini avucumun içi gibi bilirim.
1. Sizin analarınızın, babalarınızın hayat idealini avucumun içi gibi bilirim.
1. isim , isim , hukuk , hukuk , isim , isim , hukuk , hukuk , Hak ve yasa işlerinde isteyenlere yol göstermeyi, mahkemelerde, devlet dairelerinde başkalarının hakkını aramayı, korumayı meslek edinen ve bunun için yasanın gerektirdiği şartları taşıyan kimse
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Gerekmediği hâlde başkasını savunan, onun adına konuşan kimse
1. O mirasın ağırlığı altında ezilip susacaklarına, bir de ülkemizde insan haklarının avukatı kesilmiyorlar mı cin ifrit oluyorum.
1. O mirasın ağırlığı altında ezilip susacaklarına, bir de ülkemizde insan haklarının avukatı kesilmiyorlar mı cin ifrit oluyorum.
Lisan : Fransızca avocat
1. adli işlemleri gereğince yerine getirmek için bir avukata vekâletname verip onu yetkili kılmak
1. Kasabadan Bilâl Efendi'yi avukat tuttular.
1. Kasabadan Bilâl Efendi'yi avukat tuttular.
1. isim , isim , isim , isim , Avukat mesleği
2. Avukatın yaptığı iş
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Gereksiz, boş savunma
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Avunma ihtimali veya imkânı bulunmak