92406 kayıt bulundu.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bir şeyin aslına benzetilerek yapılan, düzme, düzmece
1. Köylü kadınlar boyunlarında sıra sıra sahte altınlar... taşırlardı.
1. Köylü kadınlar boyunlarında sıra sıra sahte altınlar... taşırlardı.
2. Uydurma
3. Gerçek olmayan, yalancı
1. Edebiyat dünyamız tereciye tere satmaya kalkışan sahte şöhretlere, üçkâğıtçılara kısa bir zaman için katlanıyor.
1. Edebiyat dünyamız tereciye tere satmaya kalkışan sahte şöhretlere, üçkâğıtçılara kısa bir zaman için katlanıyor.
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yapmacık
1. Öteki çocuklar mum kesilmişler, sahte bir sessizlikle sahte bir hamaratlık gösterisi içinde birer disiplin modeli olmuşlardı.
1. Öteki çocuklar mum kesilmişler, sahte bir sessizlikle sahte bir hamaratlık gösterisi içinde birer disiplin modeli olmuşlardı.
Lisan : Farsça sāḫte
1. isim , isim , isim , isim , Sahtekârlık
1. İlkel toplum insanını vahşi saymak, gerçekte sözüm ona bir bilimin sahteciliği idi.
1. İlkel toplum insanını vahşi saymak, gerçekte sözüm ona bir bilimin sahteciliği idi.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Sahte işler yapan, düzmeci, sahteci
1. Behiç yalancı, sahtekâr, hodbin ve nankördü fakat sevimliydi.
1. Behiç yalancı, sahtekâr, hodbin ve nankördü fakat sevimliydi.
Lisan : Farsça sāḫtekār
1. isim , isim , isim , isim , Sahte olma durumu
1. Bu gibilerin sahteliğini, sırıtan bir taraflarından görmek mümkündür.
1. Bu gibilerin sahteliğini, sırıtan bir taraflarından görmek mümkündür.
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Şahteregillerden, tarla ve yol kenarlarında yetişen, 20-40 santimetre yüksekliğinde çiçekleri hekimlikte kullanılan, çok yıllık ve otsu bir bitki (Fumaria officinalis)
Lisan : Farsça şāh + terre
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , İki çeneklilerden, şahtere vb. türleri içine alan küçük bir bitki familyası
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Tabaklanarak boyanmış ve cilalanmış genellikle keçi derisi
Lisan : Farsça saḫtiyān
Telaffuz : sahtiya:nı
1. isim , isim , denizcilik , denizcilik , isim , isim , denizcilik , denizcilik , İnce donanma gemilerinden biri
sahur yemeği
1. isim , isim , isim , isim , Ramazan ayında oruç tutanların gün doğmadan önce belirli saatte yedikleri yemek
1. Sonra sahur niyetine iki lokma bir şey yemek için otelin salonuna girdiğinde...
1. Sonra sahur niyetine iki lokma bir şey yemek için otelin salonuna girdiğinde...
2. Bu yemeğin yendiği vakit
Lisan : Arapça saḥūr
1. isim , isim , isim , isim , Sahurda yenecek şeyler
1. Naciye Hanım, her akşam iftarlığını, her gece sahurluğunu değirmi bir tepsinin içine kor, ayaklarının ucuna basarak musluğun yanına bırakırdı.
1. Naciye Hanım, her akşam iftarlığını, her gece sahurluğunu değirmi bir tepsinin içine kor, ayaklarının ucuna basarak musluğun yanına bırakırdı.
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Sahurda yemeye elverişli
1. isim , isim , isim , isim , Art düşünce
2. Hile
3. Eksiklik, kusur, ayıp
1. Bizim efendinin indinde bundan büyük şaibe olamaz.
1. Bizim efendinin indinde bundan büyük şaibe olamaz.
4. Kir, leke
Lisan : Arapça şāʾibe
Telaffuz : şa:ibe
1. kusurlu, ayıplı, lekeli sayılmak
1. Yakın zamanlarda bizim parlamentomuz da bu gibi şaibeler altında tutuldu.
1. Yakın zamanlarda bizim parlamentomuz da bu gibi şaibeler altında tutuldu.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Şaibesi olan
1. Şaibeli ruhsatlarla gökdelen bile inşa edilebilen İstanbul...
1. Şaibeli ruhsatlarla gökdelen bile inşa edilebilen İstanbul...