92406 kayıt bulundu.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Kolaylıkla
1. Yabancı dostlarıyla her konuyu rahat rahat tartışabiliyordu.
1. Yabancı dostlarıyla her konuyu rahat rahat tartışabiliyordu.
1. hiç rahat etmemek
1. Derler ki bugünden itibaren Zeliha'nın kalbi rahat yüzü görmedi.
1. Derler ki bugünden itibaren Zeliha'nın kalbi rahat yüzü görmedi.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , (raha'tça) Rahat bir biçimde
1. Buradan hem aşağı obayı hem yukarı obayı rahatça seyredebiliyordu.
1. Buradan hem aşağı obayı hem yukarı obayı rahatça seyredebiliyordu.
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Rahat
1. rahatsız, tedirgin olmak, üzülmek
1. Eniştem de üşengen bir adamdır, rahatı kaçar diye üstüne düşmedi.
1. Eniştem de üşengen bir adamdır, rahatı kaçar diye üstüne düşmedi.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Üzüntü, sıkıntı, tedirginlik veren bir durum ortadan kalkmak veya azalmak, rahata kavuşmak
1. O çirkin, kaba kunduralarla sıcak günde serin denize dalmışım gibi rahatladım.
1. O çirkin, kaba kunduralarla sıcak günde serin denize dalmışım gibi rahatladım.
2. Sakinleşmek
1. -i , -i , -i , -i , Rahatlatma ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Rahatlatma becerisi bulunmak
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Rahatlama ihtimali veya imkânı bulunmak
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Çabucak veya kısa sürede rahatlamak
Telaffuz : rahatlayı'vermek
gönül rahatlığı
1. isim , isim , isim , isim , Üzüntüsü, sıkıntısı, tedirginliği olmama durumu, rahat
1. Galiba altı ay sonra, bu kadar bol yemek, yiyecek ve rahatlık içinde iyice semizleyeceğim.
1. Galiba altı ay sonra, bu kadar bol yemek, yiyecek ve rahatlık içinde iyice semizleyeceğim.
2. Yorgunluk veya sıkıntı vermeme durumu
1. Başkalarının rahatlık saydığı işlerde sıkıldım, sinir kesildim.
1. Başkalarının rahatlık saydığı işlerde sıkıldım, sinir kesildim.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Rahat bir biçimde, kolaylıkla
1. Birkaç yabancı dili rahatlıkla konuşurken ana dilini bilmeyen ve bigâne düşmüş dudaklar susmalıdır.
1. Birkaç yabancı dili rahatlıkla konuşurken ana dilini bilmeyen ve bigâne düşmüş dudaklar susmalıdır.
Telaffuz : rahatlı'kla
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Rahatı olmayan, tedirgin, huzursuz
1. Ömer Ağa rahatsız bir gülümseme ile yüzünü biraz daha buruşturdu.
1. Ömer Ağa rahatsız bir gülümseme ile yüzünü biraz daha buruşturdu.
2. Rahat kullanılmayan, sıkıntı, tedirginlik veren
1. Bu sandalye pek rahatsız.
1. Bu sandalye pek rahatsız.
3. Hasta, keyifsiz
1. rahatını bozmak, rahatını, keyfini kaçırmak
1. Geceleyin aptalca tık tıklarıyla insanı rahatsız eden bir masa saati imiş.
1. Geceleyin aptalca tık tıklarıyla insanı rahatsız eden bir masa saati imiş.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , kısa süreli meşgul etmek
1. rahatı bozulmak, keyfi kaçmak, sağlığı bozulmak
1. O rahatsız olunca ben de inadına bakmaya başladım.
1. O rahatsız olunca ben de inadına bakmaya başladım.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Sağlığı bozulmak, hastalanmak, rahatsız olmak