92406 kayıt bulundu.
1. parmaklarının iç ucunu öpüp birine atar gibi yaparak onu selamlamak
1. Kocaman avuçlarından bir öpücük gönderdi.
1. Kocaman avuçlarından bir öpücük gönderdi.
1. hafifçe öpmek
1. Avucunun içine çikolata kokulu buz gibi bir dudak, bir öpücük kondurdu.
1. Avucunun içine çikolata kokulu buz gibi bir dudak, bir öpücük kondurdu.
1. isim , isim , isim , isim , Öpülmek işi
1. Zavallı çocuk bu okşanıp öpülmelerden pancar gibi kızarmış bir hâlde kurtuldu.
1. Zavallı çocuk bu okşanıp öpülmelerden pancar gibi kızarmış bir hâlde kurtuldu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Öpme işine konu olmak
1. Kaynana eli öper gibi adam öpülmez.
1. Kaynana eli öper gibi adam öpülmez.
1. bir nimeti veya kutsal sayılan bir varlığı saygıyla el üstünde tutmak, yüksekte tutmak
2. bir şeyi memnunlukla karşılamak, saygı duymak, saygıyla karşılamak
1. Ne dediği bilinmez, anlaşılmaz, kapalı kutu şiirleri öpüp başımıza koymak lazım geliyor.
1. Ne dediği bilinmez, anlaşılmaz, kapalı kutu şiirleri öpüp başımıza koymak lazım geliyor.
1. isim , isim , müzik , müzik , isim , isim , müzik , müzik , Bestecinin, besteleniş sırasına göre numaralanmış müzik eseri
Lisan : Fransızca opus
Telaffuz : o:pus
1. isim , isim , isim , isim , Öpme işi
1. O annesini her öpüşte, böyle bir defa yalanmayı âdet edinmişti.
1. O annesini her öpüşte, böyle bir defa yalanmayı âdet edinmişti.
2. Öpücük
1. nesnesiz , nesnesiz , -le , -le , nesnesiz , nesnesiz , -le , -le , Öpüşme ihtimali veya imkânı bulunmak
1. nesnesiz , nesnesiz , -le , -le , nesnesiz , nesnesiz , -le , -le , Birbirini öpmek
1. İçim sevinç dolu, annemin yanına gidiyorum, öpüşüyoruz.
1. İçim sevinç dolu, annemin yanına gidiyorum, öpüşüyoruz.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Nesnelerin parçaları birbiriyle tam olarak yan yana bulunmak, teması olmak
1. Parmaklıklı demir kapılar birbiriyle tam öpüşmemişti.
1. Parmaklıklı demir kapılar birbiriyle tam öpüşmemişti.
1. -i , -i , -i , -i , Ansızın öpmek
1. Hele bir defasında, mutlaka artık nişanlım işte budur diye, ensesinden öpüverdiğim bir kızın annesi açtı ağzını, yumdu gözünü.
1. Hele bir defasında, mutlaka artık nişanlım işte budur diye, ensesinden öpüverdiğim bir kızın annesi açtı ağzını, yumdu gözünü.
Telaffuz : öpü'vermek
oradan oraya
1. isim , isim , isim , isim , O yer
1. Bizimkiler ora senin, bura benim derken bir ulu dağın başına geldiler.
1. Bizimkiler ora senin, bura benim derken bir ulu dağın başına geldiler.
Telaffuz : o'ra
1. isim , isim , isim , isim , Hemen o yer, bulunduğu yer
1. Kadın çekinerek yaklaştı ve oracığa, toprağın üzerine çöktü.
1. Kadın çekinerek yaklaştı ve oracığa, toprağın üzerine çöktü.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Hemen o yerde, olduğu yerde
1. Yemeğini son günlerde oracıkta, pasaj içindeki Macar lokantasında yiyordu.
1. Yemeğini son günlerde oracıkta, pasaj içindeki Macar lokantasında yiyordu.
orada burada
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Sözü edilen yerde
1. Her gün birkaç ev kadını orada çalı çırpıyla su ısıtıp çamaşırını yıkıyor.
1. Her gün birkaç ev kadını orada çalı çırpıyla su ısıtıp çamaşırını yıkıyor.
2. İşaret edilen görece olarak uzak yerde
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Her yerde
1. Orada burada benim dedikodumu yapmışsın.
1. Orada burada benim dedikodumu yapmışsın.
oradan buradan, oradan oraya
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Sözü edilen yerden
2. İşaret edilen görece olarak uzak yerden
1. zarf , zarf , zarf , zarf , `Belli bir sıra gözetmeksizin, karışık olarak` anlamında kullanılan bir söz
1. Kitaplıklarım da oradan buradan sökülmüş, tahtalar sarkıyor.
1. Kitaplıklarım da oradan buradan sökülmüş, tahtalar sarkıyor.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Bir yerden başka bir yere
1. Fabrikalarda çalışan işçiler at arabalarıyla gelen eşyaları, oradan oraya koşturan insanları pencerelere birikip gülerek seyrettiler.
1. Fabrikalarda çalışan işçiler at arabalarıyla gelen eşyaları, oradan oraya koşturan insanları pencerelere birikip gülerek seyrettiler.
orak ayı, orak böceği, orak işi, beyinorağı, çalgı orağı
1. isim , isim , isim , isim , Yarım çember biçiminde yassı, ensiz ve keskin metal bir bıçakla, buna bağlı bir saptan oluşan ekin, ot vb. biçme aracı
2. Ekin biçme zamanı
1. Orakta köylünün işi çok olur.
1. Orakta köylünün işi çok olur.
3. Ekin, ot vb. biçme işi
1. Ot orağından dönen birkaç köylü, omuzlarında uzun tırpanlarıyla geçiyorlardı.
1. Ot orağından dönen birkaç köylü, omuzlarında uzun tırpanlarıyla geçiyorlardı.