Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
öleyazmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Az kalsın ölmek, ölme tehlikesi atlatmak

Örnek:

1. Sıcaktan öleyazdı.

1. Sıcaktan öleyazdı.


Telaffuz : öle'yazmak

olgu

İlgili Kelimeler:

sosyal olgu, ardışık olgular

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Birtakım olayların dayandığı sebep veya bu sebeplerin yol açtığı sonuç, vakıa

Örnek:

1. Bilim yoluyla olguları kavrayıp sıralayabiliriz.

1. Bilim yoluyla olguları kavrayıp sıralayabiliriz.

2. Varlığı deneyle kanıtlanmış şey

3. edebiyat , edebiyat , edebiyat , edebiyat , Edebî eserlerde olayı geliştiren davranış, iş


olgucu
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , felsefe , felsefe , sıfat , sıfat , felsefe , felsefe , Olguculukla ilgili olan, olguculuk yanlısı, pozitivist


olguculuk
Anlamı:

1. isim , isim , felsefe , felsefe , isim , isim , felsefe , felsefe , Araştırmalarını olgulara, deneylere, gerçeklere dayayan, fizikötesi açıklamaları kuramsal olarak olanaksız ve yararsız gören Auguste Comte'un açtığı felsefe çığırı, pozitivizm

2. edebiyat , edebiyat , edebiyat , edebiyat , Bu çığırın gerçekçilik akımını doğuran edebî eserlerde uygulanmış biçimi


olgun

İlgili Kelimeler:

olgun odun

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Yenecek duruma gelmiş (meyve)

Örnek:

1. Oluğun altına bir sepet iri, olgun, renkli şeftali koymuşlar.

1. Oluğun altına bir sepet iri, olgun, renkli şeftali koymuşlar.

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Tamamlanmış, iyice işlenmiş (yazı, düşünce vb.)

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bilgi, görgü ve hoşgörüsü gereği kadar gelişmiş, ağırbaşlı (kimse), kâmil

Örnek:

1. Benim bütün cefama olgun adam gibi katlanmasını bilmişti.

1. Benim bütün cefama olgun adam gibi katlanmasını bilmişti.


ölgün
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Diriliği, canlılığı, tazeliği kalmamış

Örnek:

1. Ölgün sesi pürtüklü bir duvar, tırtıklı bir kâğıt gibi belli belirsiz yükselip alçaldı.

1. Ölgün sesi pürtüklü bir duvar, tırtıklı bir kâğıt gibi belli belirsiz yükselip alçaldı.

2. Pörsümüş, solmuş (bitki)

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Cansız, renksiz, dikkat çekmeyen

Örnek:

1. Ölgün lambaların yarı aydınlattığı bir salonda onlarla karşı karşıya oturduk.

1. Ölgün lambaların yarı aydınlattığı bir salonda onlarla karşı karşıya oturduk.

4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Gücü azalmış, zayıflamış

Örnek:

1. Canlı olmaya çalışan ölgün adımlarla kapağı odasına attı.

1. Canlı olmaya çalışan ölgün adımlarla kapağı odasına attı.


olgun odun
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ağaç gövdesinin öz odun ile dış odun arasında oluşan, ağaç işleri gereci olarak en üstün niteliği taşıyan bölümü


olgunca
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Olgun gibi, olguna benzer

2. zarf , zarf , zarf , zarf , (olgu'nca) Olgun gibi, olguna benzer bir biçimde


olgunlaşabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Olgunlaşabilmek işi


olgunlaşabilmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Olgunlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak


olgunlaşma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Olgunlaşmak işi

Örnek:

1. Çocuğun gelişmesi bir ölçüde olgunlaşma, bir ölçüde öğrenme yoluyla olur.

1. Çocuğun gelişmesi bir ölçüde olgunlaşma, bir ölçüde öğrenme yoluyla olur.


olgunlaşmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Meyve olgun duruma gelmek

2. Yazı, düşünce olgun duruma gelmek

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İnsanın bilgi, görgü ve hoşgörüsü gereği kadar gelişmiş olmak

Örnek:

1. O zamanlar hepsi de daha gençti, bugün yaşlandılar, elbette daha olgunlaştılar.

1. O zamanlar hepsi de daha gençti, bugün yaşlandılar, elbette daha olgunlaştılar.


olgunlaştırabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Olgunlaştırabilmek işi


olgunlaştırabilmek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Olgunlaştırma ihtimali bulunmak


olgunlaştırma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Olgunlaştırmak işi


olgunlaştırmak fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Olgun duruma getirmek, oldurmak


olgunluk

İlgili Kelimeler:

olgunluk çağı, olgunluk imtihanı, olgunluk yaşı

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Meyvelerin olgun, yenilebilir olma durumu

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İnsanların bilgi, görgü ve hoşgörü bakımından gereği kadar gelişmiş olma durumu, yetkinlik, kemal

Örnek:

1. Yüzündeki incelik, olgunluk onu bambaşka seviyede bir erkek gösteriyor.

1. Yüzündeki incelik, olgunluk onu bambaşka seviyede bir erkek gösteriyor.


ölgünlük
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ölgün olma durumu


olgunluk çağı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , İnsan hayatında beden ve ruhsal yeteneklerinin en yetkin olduğu dönem, olgunluk yaşı


olgunluk imtihanı
Anlamı:

1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , eğitim bilimi , eğitim bilimi , isim , isim , eskimiş , eskimiş , eğitim bilimi , eğitim bilimi , Lise son sınıf öğrencilerinin lise bitirme sınavlarından sonra üniversiteye girebilmeleri için bazı derslerden girdikleri yeterlik sınavı


olgunluk yaşı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Olgunluk çağı


olgusal
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Olguya ilişkin


olgusallık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Olgusal olma durumu


oligarşi
Anlamı:

1. isim , isim , toplum bilimi , toplum bilimi , isim , isim , toplum bilimi , toplum bilimi , Siyasal gücün birkaç kişilik bir grubun elinde toplandığı yönetim, aristokrasinin daralmış biçimi, takım erki

Örnek:

1. Bugün Fransa gibi iki yüz yıl önce oligarşiyi yıkmış bir ülkede hâlâ kral diye bağıranlar vardır.

1. Bugün Fransa gibi iki yüz yıl önce oligarşiyi yıkmış bir ülkede hâlâ kral diye bağıranlar vardır.


Lisan : Fransızca oligarchie

oligoklaz
Anlamı:

1. isim , isim , jeoloji , jeoloji , isim , isim , jeoloji , jeoloji , Billur kütlelerde serpme durumunda bulunan, beyazımtırak bir feldspat türü


Lisan : Fransızca oligoclase

Telaffuz : l ince okunur