Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
okunma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Okunmak işi

Örnek:

1. Her şairin içinde bir okunma, bir yayılma, bir beğenilme hırsı vardır.

1. Her şairin içinde bir okunma, bir yayılma, bir beğenilme hırsı vardır.


okunmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Okuma işine konu olmak

Örnek:

1. Gece olmuş, yatsılar okunmuş, daha damat bey gelmemişti.

1. Gece olmuş, yatsılar okunmuş, daha damat bey gelmemişti.

2. Okunulmak

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Belli olmak, açıkça görünmek

Örnek:

1. Bütün söyleyecekleri yüzünden okunuyor.

1. Bütün söyleyecekleri yüzünden okunuyor.

4. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Davet edilmek, çağrılmak


okuntu
Anlamı:

1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Küçük armağanlarla yapılan düğün çağrısı


okunulma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Okunulmak işi


okunulmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Okuma işi yapılmak

Örnek:

1. Karanlıkta okunulmaz.

1. Karanlıkta okunulmaz.


okunuş
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Okunma işi

Örnek:

1. Şiir, okunuş yöntemini kendisi hatırlatır.

1. Şiir, okunuş yöntemini kendisi hatırlatır.


okur

İlgili Kelimeler:

okuryazar

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Okuyan kimse, okuyucu, kari

Örnek:

1. Bu iki yazar, çok okuru olmanın tadını çıkarmasını da bilmişlerdir.

1. Bu iki yazar, çok okuru olmanın tadını çıkarmasını da bilmişlerdir.


okuryazar
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Okuması yazması olan, öğrenim görmüş (kimse)

Örnek:

1. Şimdi Diyarbakır'ın okuryazar gençlerinin hepsi beni tanıyor.

1. Şimdi Diyarbakır'ın okuryazar gençlerinin hepsi beni tanıyor.


Telaffuz : oku'ryazar

okuryazarlık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Okuryazar olma durumu


okus pokus
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dolap, düzen, hile


okutabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Okutabilmek işi


okutabilmek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Okutma ihtimali veya imkânı bulunmak


okutma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Okutmak işi

Örnek:

1. Ertesi gün onu okutmaya başlayacağını, adam edeceğini müjdeledi.

1. Ertesi gün onu okutmaya başlayacağını, adam edeceğini müjdeledi.


okutmak fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Okumasını, öğrenim görmesini sağlamak

Örnek:

1. Babamın beni büyük kentte okutacak parası olmadığı için öğretmen olmuştum.

1. Babamın beni büyük kentte okutacak parası olmadığı için öğretmen olmuştum.

2. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Okuma işini yaptırmak

Örnek:

1. Kumandan paşaya bu akşam şiir okutmak istiyoruz.

1. Kumandan paşaya bu akşam şiir okutmak istiyoruz.

3. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Ders vermek, bir konu üzerinde yetiştirmek

Örnek:

1. Lisede İngilizce okutuyor.

1. Lisede İngilizce okutuyor.

4. argo , argo , argo , argo , Satarak elinden çıkarmak

Örnek:

1. Bana iki sandık çay verdi. Bunları al okut, dedi.

1. Bana iki sandık çay verdi. Bunları al okut, dedi.


okutman
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Üniversitede yabancı dil, Türkçe ve inkılap tarihi gibi ortak, zorunlu dersleri öğretmek için görevlendirilen, uygulamalı çalışmaları yöneten öğretim elemanı, lektör


okutmanlık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Okutmanın görevi, lektörlük


okutturabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Okutturabilmek işi


okutturabilmek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Okutturma ihtimali veya imkânı bulunmak


okutturma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Okutturmak işi


okutturmak fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Okutma işini yaptırmak


okutulma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Okutulmak işi


okutulmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Okutma işine konu olmak


okutuş
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Okutma işi


okuyabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Okuyabilmek işi


okuyabilmek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Okuma ihtimali veya imkânı bulunmak

Örnek:

1. Okuyabilmek için kapıdaki ışık yeterli değildi.

1. Okuyabilmek için kapıdaki ışık yeterli değildi.