Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
öğütte (veya öğütlerde) bulunmak
Anlamı:

1. öğüt vermek

Örnek:

1. Çok ferasetli valimiz de buna benzer öğütlerde bulunmuştur.

1. Çok ferasetli valimiz de buna benzer öğütlerde bulunmuştur.


öğütücü

İlgili Kelimeler:

öğütücü diş

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Öğütme özelliği olan

2. isim , isim , isim , isim , Öğütme işini yapan makine

3. isim , isim , isim , isim , Kâğıtçılıkta gerekli özelliklerdeki kâğıt veya karton hamuruna istenen bazı özellikleri kazandırmak için sulu ortamda elyaflı maddelerin işlenmesinde kullanılan diskli veya konik rotor ve statoru olan makine


öğütücü diş
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Azı


öğütücülük
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Öğütücü olma durumu


öğütülme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Öğütülmek işi


öğütülmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Öğütme işine konu olmak

Örnek:

1. Un ortadan çekilince ekmeği süpürge tohumu ile öğütülmüş mısır koçanıyla yapmaya başlamışlardı.

1. Un ortadan çekilince ekmeği süpürge tohumu ile öğütülmüş mısır koçanıyla yapmaya başlamışlardı.


öğütülüş
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Öğütülme işi


öğütüş
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Öğütme işi


oğuz
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , İyi huylu (kimse)


Oğuz
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , XI. yüzyılda Harezm bölgesinde toplu olarak yaşayan ve daha sonra batıya doğru göç ederek bugünkü Türkmen, Azeri, Gagavuz ve Türkiye Türklerinin aslını oluşturan büyük bir Türk boyu


Özel: Evet

Oğuzca
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Gagavuz Yeri ile Balkanlar, Kırım ve İran'ın bazı bölgelerinde kullanılan Türkçeyi içine alan Türk dili grubunun ortak adı

2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bu Türkçeyle yazılmış olan


Özel: Evet

Oğuzeli
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Gaziantep iline bağlı ilçelerden biri


Özel: Evet

Telaffuz : oğu'zeli

Oğuzlar
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Çorum iline bağlı ilçelerden biri


Özel: Evet

Telaffuz : oğu'zlar

oh
Anlamı:

1. ünlem , ünlem , ünlem , ünlem , Sevinç, beğenme, hayranlık, rahatlama vb. duyguları belirten bir söz

Örnek:

1. Oh, hele şükür! Hepsinin ellerinden kurtulduk.

1. Oh, hele şükür! Hepsinin ellerinden kurtulduk.


oh çekmek
Anlamı:

1. birinin kötü duruma düşmesine sevinmek

Örnek:

1. Mahalleli bir oh çekti bu hâlleri işitince.

1. Mahalleli bir oh çekti bu hâlleri işitince.


oh demek
Anlamı:

1. rahata ermek, rahata kavuşmak, rahat bir soluk almak


oh olsun!
Anlamı:

1. kötü duruma düşenlere `çok iyi olmuş` anlamında kullanılan bir söz

Örnek:

1. Oh olsun, benim sözümü dinlemedin!

1. Oh olsun, benim sözümü dinlemedin!


oha
Anlamı:

1. ünlem , ünlem , ünlem , ünlem , Büyükbaş hayvanları durdurmak için kullanılan bir seslenme sözü

2. argo , argo , argo , argo , Kaba ve yakışıksız davranışta bulunan kişilere karşı kullanılan söz


Telaffuz : o:ha, o:ha:

ohlama
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ohlamak işi


ohlamak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Oh sesini çıkarmak, oh demek

Örnek:

1. Nefesini boşaltmış gibi ohlayarak bekledi.

1. Nefesini boşaltmış gibi ohlayarak bekledi.


öhö
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Bir kimsenin kendi varlığını belli etmek, söylenen bir şey üzerine dikkat çekmek, birine takılmak vb. amaçlarla öksürür gibi yaparak çıkardığı ses


oje
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Türlü renklerde tırnak cilası

Örnek:

1. Tırnaklarına az önce sürdüğü gülkurusu ojenin kokusunu duyuyorum.

1. Tırnaklarına az önce sürdüğü gülkurusu ojenin kokusunu duyuyorum.


Lisan : Fransızca onglé

ojeli
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , İçinde oje bulunan

2. Oje sürülmüş

Örnek:

1. Onun hemen yanında duran küçük kız başını önüne eğmiş, alt dudağını sarkıtmış, kırmızı ojeli parmaklarını kucağında kavuşturup taş kesilmişti.

1. Onun hemen yanında duran küçük kız başını önüne eğmiş, alt dudağını sarkıtmış, kırmızı ojeli parmaklarını kucağında kavuşturup taş kesilmişti.


ojit
Anlamı:

1. isim , isim , jeoloji , jeoloji , isim , isim , jeoloji , jeoloji , Yanardağ kütlelerinde bulunan ve feldspatla birlikte bazaltların temelini oluşturan piroksen cinsinden mineral madde


Lisan : Fransızca augite

ok

İlgili Kelimeler:

ok meydanı, ok yılanı, suoku

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yayla atılan, ucunda sivri bir demir bulunan ince ve kısa tahta çubuk

2. Yön göstermek amacıyla belli yerlere konulabilen, oka benzer işaret

3. At arabası, kağnı vb. araçlarda koşum hayvanlarının bağlandığı ağaç

Örnek:

1. Dörtnala koşan bir yük arabasının oku böğrüme çarptı.

1. Dörtnala koşan bir yük arabasının oku böğrüme çarptı.

4. matematik , matematik , matematik , matematik , Bir dairede bir kirişin ortasında bu kirişi gören yayın ortasına indirilen doğru parçası