92406 kayıt bulundu.
1. zamir , zamir , halk ağzında , halk ağzında , zamir , zamir , halk ağzında , halk ağzında , Öbürü
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Obur duruma gelmek
1. Günde dört defa yiyecek şekilde oburlaştım.
1. Günde dört defa yiyecek şekilde oburlaştım.
1. zamir , zamir , zamir , zamir , Ötekiler, öbür kişiler veya şeyler, diğerleri
1. Öbürleri, elleri silahlarında bu oyunu seyrediyorlardı.
1. Öbürleri, elleri silahlarında bu oyunu seyrediyorlardı.
1. isim , isim , isim , isim , Obur olma durumu
1. Tekaüt olduktan sonra doktorlara inat oburluğa, nargileye bir nihayet vermemişti.
1. Tekaüt olduktan sonra doktorlara inat oburluğa, nargileye bir nihayet vermemişti.
1. isim , isim , isim , isim , Yüksek ve alçaktan mermi atabilen kısa namlulu top
1. Gündüzki muharebede obüs isabetiyle yaralanmış bir mekkâre katırının canhıraş çığlığı...
1. Gündüzki muharebede obüs isabetiyle yaralanmış bir mekkâre katırının canhıraş çığlığı...
Lisan : Fransızca obus
1. isim , isim , isim , isim , Kötü bir davranış veya sözü cezalandırmak için kötülükle karşılık verme isteği ve işi, intikam
1. Bunda da biraz öç, biraz nispet, biraz kurum arzusu vardır.
1. Bunda da biraz öç, biraz nispet, biraz kurum arzusu vardır.
1. yapılan bir kötülüğün acısını kötülük yaparak çıkarmak, intikam almak
1. Sen öz babanın öcünü alamadın diye o da dedesinin ahını yerde mi koyacaktı?
1. Sen öz babanın öcünü alamadın diye o da dedesinin ahını yerde mi koyacaktı?
1. aile dağılmak, yok olmak, çoluk çocuk yok olmak
1. Aşk tuzakları birçok ocakların sönmesine sebep olmuştur.
1. Aşk tuzakları birçok ocakların sönmesine sebep olmuştur.
1. birine koruması için sığınmak veya yardım etmesi için yalvarmak
1. Hanımefendi, gençliğin kadrini biliniz... Ocağınıza düştük.
1. Hanımefendi, gençliğin kadrini biliniz... Ocağınıza düştük.
1. birinin evini barkını dağıtmak
1. İhmal bütün ocaklara incir diker.
1. İhmal bütün ocaklara incir diker.
1. birinin aile yuvasını canlandırmak
1. Aşkla, şevkle ocağını yeşertecek birini istiyordu.
1. Aşkla, şevkle ocağını yeşertecek birini istiyordu.
ocakbaşı, ocakeşeği, ocak kaşı, ocak katı, ocak taşı, kör ocak, od ocak, acemi ocağı, aile ocağı, asker ocağı, aş ocağı, baba ocağı, bostancı ocağı, çay ocağı, deprem ocağı, elektrik ocağı, gaz ocağı, humbara ocağı, ispirto ocağı, kahve ocağı, kireç ocağı, kum ocağı, maden ocağı, parti ocağı, sağlık ocağı, taş ocağı
1. isim , isim , isim , isim , Ateş yakmaya yarayan, pişirme, ısıtma, ısınma vb. amaçlarla kullanılan yer
1. Üç balıkçı güneş batarken kumların üzerine iki taştan bir ocak yaptılar ve ateş yaktılar.
1. Üç balıkçı güneş batarken kumların üzerine iki taştan bir ocak yaptılar ve ateş yaktılar.
2. Şömine
1. Ocağın önünde oturup acayip bir dikkatle odunların yanışına bakar.
1. Ocağın önünde oturup acayip bir dikkatle odunların yanışına bakar.
3. Isı vererek üzerine veya içine konulan maddeleri ısıtan, pişiren, kaynatan, eriten araç veya alet
1. Anlaşılan çamaşırcı giderken ocağı tam söndürmemiş olacak.
1. Anlaşılan çamaşırcı giderken ocağı tam söndürmemiş olacak.
4. Kahvelerde, kuruluşlarda çay, kahve vb.nin yapıldığı yer
1. Konuşmalar iyice kızışmaya başladığı vakit kahve ocağının önünde görünür.
1. Konuşmalar iyice kızışmaya başladığı vakit kahve ocağının önünde görünür.
5. Yer üstünde veya yer altında cevher çıkarılan yer
1. Mermer ocağı. Kömür ocağı.
1. Mermer ocağı. Kömür ocağı.
6. Bahçelerde veya bostanlarda her tür meyve ve sebze tohumu veya fidesinin dikimi için ayrılmış toprak çukuru
1. Mustafa, arkasına güçlü kuvvetli bir kadın takmış, üç evleğine çizgiler, ocaklar açıyordu.
1. Mustafa, arkasına güçlü kuvvetli bir kadın takmış, üç evleğine çizgiler, ocaklar açıyordu.
7. Aynı amaç ve düşünceyi paylaşanların kurdukları kuruluş veya toplandıkları, görev yaptıkları yer
1. Başlangıçtan beri burası bir vatansever ocağı idi.
1. Başlangıçtan beri burası bir vatansever ocağı idi.
8. Yılın birinci ayı, kânunusani
1. Ocak ayını sevmem, oldum olası.
1. Ocak ayını sevmem, oldum olası.
9. tarih , tarih , tarih , tarih , Yeniçeri teşkilatını oluşturan odalardan her biri
10. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Ev, aile, soy
1. Henüz temelleri atılmayan kendi ocağım kurulmadan yıkılmıştı.
1. Henüz temelleri atılmayan kendi ocağım kurulmadan yıkılmıştı.
11. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Halk hekimliğinde bir önceki kuşaktan el verme suretiyle aktarılan bilgileri kullanarak belirli bir şikâyeti veya hastalığı iyileştirdiğine inanılan aile
1. isim , isim , isim , isim , Ocağın içinde üstüne kazan, tencere oturtmaya yarayan yer
1. isim , isim , madencilik , madencilik , isim , isim , madencilik , madencilik , Belirli bir düzeyde hazırlanmış galeri ağının tümü
1. isim, Ateş yanan yerin çevresi
2. Lokantalarda genellikle ızgara olarak pişirilen et yemeklerinin ocağın çevresinde oturulup yendiği bölüm
Telaffuz : oca'kbaşı
1. isim , isim , isim , isim , Ateşçi
2. Ocak bacaları temizleyicisi
3. Kahvelerde ocakbaşında kahve, çay vb. şeyleri hazırlayan kimse
1. isim , isim , isim , isim , Ocakta odunları dayayarak çatmaya yarayan üç ayaklı demir araç
Telaffuz : oca'keşeği
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Ocağı olan, içinde ocağı bulunan
1. Yemekten sonra evin üst katında, ocaklı bir odaya çıktık.
1. Yemekten sonra evin üst katında, ocaklı bir odaya çıktık.
2. tarih , tarih , tarih , tarih , Ocaktan olan (yeniçeri)