Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
öbürkü
Anlamı:

1. zamir , zamir , halk ağzında , halk ağzında , zamir , zamir , halk ağzında , halk ağzında , Öbürü


oburlaşma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Oburlaşmak işi


oburlaşmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Obur duruma gelmek

Örnek:

1. Günde dört defa yiyecek şekilde oburlaştım.

1. Günde dört defa yiyecek şekilde oburlaştım.


öbürleri
Anlamı:

1. zamir , zamir , zamir , zamir , Ötekiler, öbür kişiler veya şeyler, diğerleri

Örnek:

1. Öbürleri, elleri silahlarında bu oyunu seyrediyorlardı.

1. Öbürleri, elleri silahlarında bu oyunu seyrediyorlardı.


oburluk
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Obur olma durumu

Örnek:

1. Tekaüt olduktan sonra doktorlara inat oburluğa, nargileye bir nihayet vermemişti.

1. Tekaüt olduktan sonra doktorlara inat oburluğa, nargileye bir nihayet vermemişti.


öbürü
Anlamı:

1. zamir , zamir , zamir , zamir , Öteki, öbür kişi veya şey, diğeri, öbürkü


obüs
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yüksek ve alçaktan mermi atabilen kısa namlulu top

Örnek:

1. Gündüzki muharebede obüs isabetiyle yaralanmış bir mekkâre katırının canhıraş çığlığı...

1. Gündüzki muharebede obüs isabetiyle yaralanmış bir mekkâre katırının canhıraş çığlığı...


Lisan : Fransızca obus

öç
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kötü bir davranış veya sözü cezalandırmak için kötülükle karşılık verme isteği ve işi, intikam

Örnek:

1. Bunda da biraz öç, biraz nispet, biraz kurum arzusu vardır.

1. Bunda da biraz öç, biraz nispet, biraz kurum arzusu vardır.


öç (veya öcünü) almak (veya çıkarmak)
Anlamı:

1. yapılan bir kötülüğün acısını kötülük yaparak çıkarmak, intikam almak

Örnek:

1. Sen öz babanın öcünü alamadın diye o da dedesinin ahını yerde mi koyacaktı?

1. Sen öz babanın öcünü alamadın diye o da dedesinin ahını yerde mi koyacaktı?


ocağı batmak
Anlamı:

1. yuvası yıkılmak veya soyu tükenmek


ocağı kör kalmak
Anlamı:

1. soyu tükenmek, soyunu devam ettirecek bir çocuğu olmamak


ocağı sönmek
Anlamı:

1. aile dağılmak, yok olmak, çoluk çocuk yok olmak

Örnek:

1. Aşk tuzakları birçok ocakların sönmesine sebep olmuştur.

1. Aşk tuzakları birçok ocakların sönmesine sebep olmuştur.


ocağı tütmek
Anlamı:

1. soyu devam etmek

2. yaşamını sürdürmek


ocağına düşmek
Anlamı:

1. birine koruması için sığınmak veya yardım etmesi için yalvarmak

Örnek:

1. Hanımefendi, gençliğin kadrini biliniz... Ocağınıza düştük.

1. Hanımefendi, gençliğin kadrini biliniz... Ocağınıza düştük.


ocağına incir (veya darı) dikmek (veya ekmek)
Anlamı:

1. birinin evini barkını dağıtmak

Örnek:

1. İhmal bütün ocaklara incir diker.

1. İhmal bütün ocaklara incir diker.


ocağını yeşertmek
Anlamı:

1. birinin aile yuvasını canlandırmak

Örnek:

1. Aşkla, şevkle ocağını yeşertecek birini istiyordu.

1. Aşkla, şevkle ocağını yeşertecek birini istiyordu.


ocak

İlgili Kelimeler:

ocakbaşı, ocakeşeği, ocak kaşı, ocak katı, ocak taşı, kör ocak, od ocak, acemi ocağı, aile ocağı, asker ocağı, aş ocağı, baba ocağı, bostancı ocağı, çay ocağı, deprem ocağı, elektrik ocağı, gaz ocağı, humbara ocağı, ispirto ocağı, kahve ocağı, kireç ocağı, kum ocağı, maden ocağı, parti ocağı, sağlık ocağı, taş ocağı

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ateş yakmaya yarayan, pişirme, ısıtma, ısınma vb. amaçlarla kullanılan yer

Örnek:

1. Üç balıkçı güneş batarken kumların üzerine iki taştan bir ocak yaptılar ve ateş yaktılar.

1. Üç balıkçı güneş batarken kumların üzerine iki taştan bir ocak yaptılar ve ateş yaktılar.

2. Şömine

Örnek:

1. Ocağın önünde oturup acayip bir dikkatle odunların yanışına bakar.

1. Ocağın önünde oturup acayip bir dikkatle odunların yanışına bakar.

3. Isı vererek üzerine veya içine konulan maddeleri ısıtan, pişiren, kaynatan, eriten araç veya alet

Örnek:

1. Anlaşılan çamaşırcı giderken ocağı tam söndürmemiş olacak.

1. Anlaşılan çamaşırcı giderken ocağı tam söndürmemiş olacak.

4. Kahvelerde, kuruluşlarda çay, kahve vb.nin yapıldığı yer

Örnek:

1. Konuşmalar iyice kızışmaya başladığı vakit kahve ocağının önünde görünür.

1. Konuşmalar iyice kızışmaya başladığı vakit kahve ocağının önünde görünür.

5. Yer üstünde veya yer altında cevher çıkarılan yer

Örnek:

1. Mermer ocağı. Kömür ocağı.

1. Mermer ocağı. Kömür ocağı.

6. Bahçelerde veya bostanlarda her tür meyve ve sebze tohumu veya fidesinin dikimi için ayrılmış toprak çukuru

Örnek:

1. Mustafa, arkasına güçlü kuvvetli bir kadın takmış, üç evleğine çizgiler, ocaklar açıyordu.

1. Mustafa, arkasına güçlü kuvvetli bir kadın takmış, üç evleğine çizgiler, ocaklar açıyordu.

7. Aynı amaç ve düşünceyi paylaşanların kurdukları kuruluş veya toplandıkları, görev yaptıkları yer

Örnek:

1. Başlangıçtan beri burası bir vatansever ocağı idi.

1. Başlangıçtan beri burası bir vatansever ocağı idi.

8. Yılın birinci ayı, kânunusani

Örnek:

1. Ocak ayını sevmem, oldum olası.

1. Ocak ayını sevmem, oldum olası.

9. tarih , tarih , tarih , tarih , Yeniçeri teşkilatını oluşturan odalardan her biri

10. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Ev, aile, soy

Örnek:

1. Henüz temelleri atılmayan kendi ocağım kurulmadan yıkılmıştı.

1. Henüz temelleri atılmayan kendi ocağım kurulmadan yıkılmıştı.

11. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Halk hekimliğinde bir önceki kuşaktan el verme suretiyle aktarılan bilgileri kullanarak belirli bir şikâyeti veya hastalığı iyileştirdiğine inanılan aile


ocak kaşı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ocağın içinde üstüne kazan, tencere oturtmaya yarayan yer


ocak katı
Anlamı:

1. isim , isim , madencilik , madencilik , isim , isim , madencilik , madencilik , Belirli bir düzeyde hazırlanmış galeri ağının tümü


ocak taşı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ocağın çevresine yerleştirilen ateşe dayanıklı taş


ocakbaşı
Anlamı:

1. isim, Ateş yanan yerin çevresi

2. Lokantalarda genellikle ızgara olarak pişirilen et yemeklerinin ocağın çevresinde oturulup yendiği bölüm


Telaffuz : oca'kbaşı

ocakçı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ateşçi

2. Ocak bacaları temizleyicisi

3. Kahvelerde ocakbaşında kahve, çay vb. şeyleri hazırlayan kimse


ocakçılık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ocakçı olma, ocakçının işi


ocakeşeği
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ocakta odunları dayayarak çatmaya yarayan üç ayaklı demir araç


Telaffuz : oca'keşeği

ocaklı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Ocağı olan, içinde ocağı bulunan

Örnek:

1. Yemekten sonra evin üst katında, ocaklı bir odaya çıktık.

1. Yemekten sonra evin üst katında, ocaklı bir odaya çıktık.

2. tarih , tarih , tarih , tarih , Ocaktan olan (yeniçeri)