92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , `Huzursuzluk, ara bozma sebebi olacak şeyleri yapmak` anlamındaki nifak tohumu ekmek (veya saçmak) deyiminde geçen bir söz
1. isim , isim , isim , isim , Gözleyen, bekçi
1. Kanla, irfanla kurduk biz bu Cumhuriyeti / Cehennemler kudursa ölmez nigâhbanıyız
1. Kanla, irfanla kurduk biz bu Cumhuriyeti / Cehennemler kudursa ölmez nigâhbanıyız
Lisan : Farsça nigāhbān
1. isim , isim , isim , isim , Türkiye'nin İç Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri
Özel: Evet
Telaffuz : ni'ğde
nihai karar
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , İşi sona erdiren, işi kesen, son, sonuncu
Lisan : Arapça nihāʾī
Telaffuz : niha:i:
1. isim , isim , isim , isim , Herhangi bir konuda alınan son karar
2. hukuk , hukuk , hukuk , hukuk , Yargılama sonunda verilen karar
1. isim , isim , isim , isim , Sofrada kullanılan, tencere, çaydanlık veya tava altlığı
Lisan : Farsça nihāle
Telaffuz : niha:le
1. isim , isim , müzik , müzik , isim , isim , müzik , müzik , Klasik Türk müziğinde bir makam
Lisan : Farsça nihāvend
Telaffuz : niha:vent
1. isim , isim , isim , isim , Son
1. Ben nihayete doğru yanımdaki çocuğu dürterek kalktım.
1. Ben nihayete doğru yanımdaki çocuğu dürterek kalktım.
2. zarf , zarf , zarf , zarf , (ni'ha:yet) Sonunda
1. Nihayet duam kabul olundu, önümde hiçbir hicap kalmadı, hakikat bana olduğu gibi tecelli etti.
1. Nihayet duam kabul olundu, önümde hiçbir hicap kalmadı, hakikat bana olduğu gibi tecelli etti.
3. zarf , zarf , zarf , zarf , -den başka bir şey değil
1. Ama bu, nihayet bir nüktedir.
1. Ama bu, nihayet bir nüktedir.
Lisan : Arapça nihāyet
Telaffuz : niha:yet
1. ilişkiyi kesmek, bir işi, alışkanlığı yapmaktan vazgeçmek
1. Tekaüt olduktan sonra doktorlara inat, oburluğa, nargileye bir nihayet vermemişti.
1. Tekaüt olduktan sonra doktorlara inat, oburluğa, nargileye bir nihayet vermemişti.
2. bitirmek, tamamlamak, sonuçlandırmak
1. Bu komediye nihayet vermek, buraya bir daha gelmemek üzere çıkıp gitmek isterdim.
1. Bu komediye nihayet vermek, buraya bir daha gelmemek üzere çıkıp gitmek isterdim.
1. sona varmak, sonuçlanmak, bitmek
1. Geçirmiş olduğum elim sergüzeştin ve sefaletin nihayete ermiş olduğu bir gündü.
1. Geçirmiş olduğum elim sergüzeştin ve sefaletin nihayete ermiş olduğu bir gündü.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Bitmek, son bulmak, sona ermek
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Sonsuz, sonu gelmez, bitip tükenmez
1. O, şimdi bir sahnenin önünde vatanının her bucağından gelen nihayetsiz minnet ve şükran uğultusunu işitiyordu.
1. O, şimdi bir sahnenin önünde vatanının her bucağından gelen nihayetsiz minnet ve şükran uğultusunu işitiyordu.
1. sıfat , sıfat , felsefe , felsefe , sıfat , sıfat , felsefe , felsefe , Nihilizm yanlısı olan, hiççi, yokçu
1. Bu şiddetli yasağa karşı duranlar, iş devresine girmiş anarşistlerin, nihilistlerin yahut eski zamandaki dinsizlerin akıbetine uğrarlar.
1. Bu şiddetli yasağa karşı duranlar, iş devresine girmiş anarşistlerin, nihilistlerin yahut eski zamandaki dinsizlerin akıbetine uğrarlar.
Lisan : Fransızca nihiliste
1. isim , isim , felsefe , felsefe , isim , isim , felsefe , felsefe , Var olan bütün varlıkları, değerleri ve gerçekleri reddeden bir öğreti
2. Her türlü gerçek varlığı inkâr eden aşırı bireycilik, hiççilik, yokçuluk
3. Her türlü siyasi düzeni inkâr eden, toplumun birey üzerinde hiçbir baskısını kabul etmeyen görüş
1. Bir nevi şiddetli mefkûrecilik, bir nevi nihilizm, daha doğrusu bir nevi zırdelilik.
1. Bir nevi şiddetli mefkûrecilik, bir nevi nihilizm, daha doğrusu bir nevi zırdelilik.
Lisan : Fransızca nihilisme