92406 kayıt bulundu.
1. bir işe son verilmeyip öylece bırakılmış olmak
1. Bu iş bundan fazla asıda kalamaz.
1. Bu iş bundan fazla asıda kalamaz.
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Un, et ve bamya ile yapılan bir Arap yemeği
Lisan : Arapça ʿaṣīde
Telaffuz : asi:de
1. isim , isim , kimya , kimya , isim , isim , kimya , kimya , Asitölçer
Lisan : Fransızca acidimètre
Telaffuz : asidime'tre
1. bir şeye çok istekli olan kimsenin, o şeyi elde etmedeki zorlukları hiçe saydığını anlatan bir söz
1. `bir şeyi elde etmek için aşırı istekli olan kimseye, bu uğurda katlanacağı fedakârlıklar güç gelmez` anlamında kullanılan bir söz
1. tutku durumuna getirmek
1. Boks merakından çok sonra güreşe merak sardı, güreş âşığı kesildi.
1. Boks merakından çok sonra güreşe merak sardı, güreş âşığı kesildi.
Ön Takı : (bir şeyin)
1. `kendisini aşka kaptıran kimse, sevgilisinin kusurlarını görmediği gibi çevresinde olup bitenlerle de ilgilenmez` anlamında kullanılan bir söz
asık surat, yüzü asık
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Somurtkan
1. O zaman işin rengi değişir, asık yüzünün morluğu uçup giderdi.
1. O zaman işin rengi değişir, asık yüzünün morluğu uçup giderdi.
2. Asılı
aşık kemiği
1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Aşık kemiği
2. mimarlık , mimarlık , mimarlık , mimarlık , Aşırma
badeli âşık, sırsıklam âşık
1. isim , isim , isim , isim , Bir kimseye veya bir şeye karşı aşırı sevgi ve bağlılık duyan, vurgun, tutkun kimse
1. Güzeller deniz kenarına geldikleri zaman âşıklar da kale burçlarına ve bedenlerine dolarlar.
1. Güzeller deniz kenarına geldikleri zaman âşıklar da kale burçlarına ve bedenlerine dolarlar.
2. Birbirini seven bir çiftten kadına oranla genellikle erkeğe verilen ad
3. Halk ozanı
1. Dinleyin âşıklar benim sözümü / Felek yaktı kül eyledi özümü
1. Dinleyin âşıklar benim sözümü / Felek yaktı kül eyledi özümü
4. teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , Dalgın, kalender kimse
1. Âşık yine geç kaldın.
1. Âşık yine geç kaldın.
5. ünlem , ünlem , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , ünlem , ünlem , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , `Ahbap, arkadaş` anlamında kullanılan bir seslenme sözü
1. Âşık! Anlat bakalım, neler yaptın?
1. Âşık! Anlat bakalım, neler yaptın?
Lisan : Arapça ʿāşiḳ
Telaffuz : a:şık
1. yarış etmek, yarışmak
1. Yonca, bu iki erkek çocuktan ayrı bir yaratık olduğunu, onlarla aşık atamayacağını bilir.
1. Yonca, bu iki erkek çocuktan ayrı bir yaratık olduğunu, onlarla aşık atamayacağını bilir.
2. boy ölçüşmek
1. Bunca kere Azrail'le aşık attıktan sonra adımız ödleğe çıkarsa bizi ilk önce sen sopa ile kovarsın da yeryüzündeki biricik anamızdan da oluruz.
1. Bunca kere Azrail'le aşık attıktan sonra adımız ödleğe çıkarsa bizi ilk önce sen sopa ile kovarsın da yeryüzündeki biricik anamızdan da oluruz.
Ön Takı : (biriyle)
1. `işi çoğunlukla iyi giden bir kimse, talihinin her zaman ona yâr olamayacağını bilmelidir` anlamında kullanılan bir söz
1. birinin kendisine bağlanmasını, kendisini sevmesini sağlamak
1. Tek erkek sevmeye ve bu erkeği kendime âşık etmeye ahdetmiştim.
1. Tek erkek sevmeye ve bu erkeği kendime âşık etmeye ahdetmiştim.
1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Çift tırnaklı hayvanların ön dizlerinde bulunan bir eklem kemiği
2. İnsanın ayak bileğindeki çıkıntılı kemik
1. sevmek, tutulmak
1. Bir iki kez karşıdan görmekle nasıl âşık olduğunu, nasıl evlendiğini yüreği burkularak izledi.
1. Bir iki kez karşıdan görmekle nasıl âşık olduğunu, nasıl evlendiğini yüreği burkularak izledi.
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Hoşnutsuzluğunu, kızgınlığını yüzüne sert bir anlam vererek belirten, öfkeli görünüşlü yüzü olan, asık surat, eğri çehre, eğri çehreli, askın surat
1. Hayatımda onun kadar asık suratlı, onun kadar alıngan, kendini beğenmiş birini görmemiştim.
1. Hayatımda onun kadar asık suratlı, onun kadar alıngan, kendini beğenmiş birini görmemiştim.
1. `aşktan gözü kararmış kimse, hoş karşılanmayacak aşırı davranışlarda bulunur` anlamında kullanılan bir söz
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Âşığa yaraşır bir biçimde olan
1. Sende başka âşıkane müsvedde varsa bana ver.
1. Sende başka âşıkane müsvedde varsa bana ver.
2. zarf , zarf , zarf , zarf , Âşığa yaraşır bir biçimde
1. Bir de yağmur sesi var ki Sabahattin ona da âşıkane, mestane kulak kabartır.
1. Bir de yağmur sesi var ki Sabahattin ona da âşıkane, mestane kulak kabartır.
Lisan : Arapça ʿāşiḳ + Farsça -āne
Telaffuz : a:şıka:ne
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Açık, apaçık, belli, meydanda
1. Tek bir yudum bile almıyordu bardağından ama zaten yeterince içtiği aşikârdı.
1. Tek bir yudum bile almıyordu bardağından ama zaten yeterince içtiği aşikârdı.
Lisan : Farsça āşikār
Telaffuz : a:şikâ:rı
1. belli etmek, ortaya çıkarmak, belirginleştirmek
1. Gizlesem de aşikâr etsem de canımsın benim.
1. Gizlesem de aşikâr etsem de canımsın benim.