Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
kuvvetlenme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kuvvetlenmek işi


kuvvetlenmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Güç kazanmak, direnci veya gücü artmak

Örnek:

1. İnsanların talihlerini kendilerinin yaptıkları hakkındaki kanaatimiz kuvvetlenir.

1. İnsanların talihlerini kendilerinin yaptıkları hakkındaki kanaatimiz kuvvetlenir.


kuvvetli

İlgili Kelimeler:

kuvvetli rüzgâr, çenesi kuvvetli, güçlü kuvvetli, nefesi kuvvetli, sinirleri kuvvetli

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Gücü çok olan, zorlu, şiddetli

Örnek:

1. Güneşin en yüksek, rüzgârın en kuvvetli olduğu an kavga azıyor.

1. Güneşin en yüksek, rüzgârın en kuvvetli olduğu an kavga azıyor.

2. Sağlam, dayanıklı olan

Örnek:

1. Beyaz şayaklar giymiş, kuvvetli, gürbüz, yüzü, ensesi güneşten yanmış sporcu.

1. Beyaz şayaklar giymiş, kuvvetli, gürbüz, yüzü, ensesi güneşten yanmış sporcu.

3. Görevini iyi yapan, keskin

Örnek:

1. Kuvvetli gözleri var.

1. Kuvvetli gözleri var.

4. Çok etkileyici

Örnek:

1. En kuvvetli inatlar ve zulmetler bile artık mukavemet edemiyor.

1. En kuvvetli inatlar ve zulmetler bile artık mukavemet edemiyor.

5. Saygın, nüfuzlu

Örnek:

1. O, yalnız devrinin değil, bütün asırlar boyunca Türk edebiyatının en kuvvetli mümessillerinden biri olmuştur.

1. O, yalnız devrinin değil, bütün asırlar boyunca Türk edebiyatının en kuvvetli mümessillerinden biri olmuştur.

6. Üstün, donanımlı

7. Etkili

Örnek:

1. İkinci gün sıtmadan şüphelendik, kuvvetli dozda kinin verdik.

1. İkinci gün sıtmadan şüphelendik, kuvvetli dozda kinin verdik.


kuvvetli rüzgâr
Anlamı:

1. isim , isim , meteoroloji , meteoroloji , isim , isim , meteoroloji , meteoroloji , Rüzgâr çizelgesinde hızı 22-27 deniz mili olan ve kuvveti 6 ile gösterilen rüzgâr


kuvvetlice
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Oldukça güçlü, kuvvetli

Örnek:

1. Kuvvetlice bir çocuk.

1. Kuvvetlice bir çocuk.

2. zarf , zarf , zarf , zarf , (kuvvetli'ce) Güçlü bir biçimde


kuvvetlilik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kuvvetli olma durumu


kuvvetölçer
Anlamı:

1. isim , isim , fizik , fizik , isim , isim , fizik , fizik , Kuvvetleri ölçmeye yarayan cihaz, dinamometre


Telaffuz : kuvve'tölçer

kuvvetsiz
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Gücü, kuvveti olmayan, güçsüz

Örnek:

1. Çuvalları kolaylıkla taşıyan hamallar benim kuvvetsiz ve çelimsiz vücudumla alay ettiler.

1. Çuvalları kolaylıkla taşıyan hamallar benim kuvvetsiz ve çelimsiz vücudumla alay ettiler.

2. Etkisiz

Örnek:

1. Kuvvetsiz bir ilaç.

1. Kuvvetsiz bir ilaç.


kuvvetsizce
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Kuvvetsiz bir biçimde


Telaffuz : kuvvetsi'zce

kuvvetsizlik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kuvvetsiz olma durumu, güçsüzlük

Örnek:

1. Uzaktan benizlerinin uçukluğu, kuvvetsizlikleri tamamıyla seziliyor, bıkkınlıkları, füturları anlaşılıyordu.

1. Uzaktan benizlerinin uçukluğu, kuvvetsizlikleri tamamıyla seziliyor, bıkkınlıkları, füturları anlaşılıyordu.


kuvvetten düşmek
Anlamı:

1. gücü azalmak


kuymak
Anlamı:

1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Mısır unu, tereyağı, peynir ve su ile yapılan bir yemek


kuyruğa girmek
Anlamı:

1. ayakta arka arkaya durulan diziye girmek

Örnek:

1. Ondan sonra kuyruğa girenler, abdesthaneyi dörder dörder kullanmaya koyuldular.

1. Ondan sonra kuyruğa girenler, abdesthaneyi dörder dörder kullanmaya koyuldular.


kuyruğu dikmek
Anlamı:

1. hayvan koşmaya başlamak

2. insan bulunduğu yerden uzaklaşmaya başlamak


kuyruğu sıkışmak (veya kapana kısılmak)
Anlamı:

1. çok zor durumu düşmek

Örnek:

1. Kuyruğum sıkıştı mı, gelsin Aysel, gelsin Ömer! İşlerim yolunda mı keyfim tıkırında mı, unut bunları gitsin!

1. Kuyruğum sıkıştı mı, gelsin Aysel, gelsin Ömer! İşlerim yolunda mı keyfim tıkırında mı, unut bunları gitsin!


kuyruğu titretmek
Anlamı:

1. argo , argo , argo , argo , ölmek

Örnek:

1. Aklın varsa bu kahpe dünyada kuyruğu titretmeden çekmene bak!

1. Aklın varsa bu kahpe dünyada kuyruğu titretmeden çekmene bak!


kuyruğuna basmak
Anlamı:

1. birini incitip saldırıda bulunmasına yol açmak, tahrik etmek


kuyruğuna teneke bağlamak
Anlamı:

1. biriyle aşırı derecede alay etmek

2. birini, herkesin alay edeceği biçimde kovmak


kuyruğunu kısmak
Anlamı:

1. korkup sinmek


kuyruğunu kıstırmak
Anlamı:

1. birini güç bir duruma düşürmek


kuyruğunu tava sapına çevirmek
Anlamı:

1. haddini bildirmek, gereken dersi vermek

Örnek:

1. Sonra benim kuyruğumu tava sapına çevirirler efendim diye bağırıyor, masabaşındaki erkândan tekrar yardım istiyor.

1. Sonra benim kuyruğumu tava sapına çevirirler efendim diye bağırıyor, masabaşındaki erkândan tekrar yardım istiyor.


kuyruk

İlgili Kelimeler:

kuyruk acısı, kuyrukkakan, kuyruk kemiği, kuyruksallayan, kuyruk sokumu, kuyruksüren, kuyruk yağı, akkuyruk, çatalkuyruk, dikkuyruk, kamçıkuyruk, kepçe kuyruk, kıl kuyruk, kılıçkuyruk, kılkuyruk, kızılkuyruk, sarıkuyruk, sivrikuyruk, uzunkuyruk, yağlı kuyruk, aslankuyruğu, atkuyruğu, farekuyruğu, itkuyruğu, katırkuyruğu, kırlangıçkuyruğu, köpekkuyruğu, sıçankuyruğu, sığırkuyruğu, tavuskuyruğu, tilkikuyruğu

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Hayvanların çoğunda, gövdenin sonunda bulunan, omurganın uzantısı olan uzun ve esnek organ

2. Bu organa benzeyen uzantı

Örnek:

1. Uçağın kuyruğu. Gelinliğin kuyruğu.

1. Uçağın kuyruğu. Gelinliğin kuyruğu.

3. Kuşlarda gövdenin sonunda bulunan tüy demeti

4. Koyunun bazı türlerinde eritilerek yağı alınan bir uzantısı

5. Başın arkasına toplanmış saç demeti

6. Bir harfin bitiş kısmındaki kavisli kısa çizgi

7. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İnsanların sıra beklemek için art arda durarak oluşturduğu dizi

8. alay yollu , alay yollu , alay yollu , alay yollu , Birisinin arkasına takılıp ondan ayrılmayan kimse

Örnek:

1. Falanca kuyruğu ile birlikte geliyor.

1. Falanca kuyruğu ile birlikte geliyor.


kuyruk acısı
Anlamı:

1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , Hınç, alınacak öç

Örnek:

1. Bu kuyruk acısıyla kendilerini müdafaaya kalkıştılar.

1. Bu kuyruk acısıyla kendilerini müdafaaya kalkıştılar.


kuyruk çekmek
Anlamı:

1. göz ucundan şakağa doğru kalem veya sürme ile çizgi çekmek

Örnek:

1. Zehra elinde kalem, gözlerine kuyruk çekiyordu.

1. Zehra elinde kalem, gözlerine kuyruk çekiyordu.


kuyruk kemiği
Anlamı:

1. isim , isim , biyoloji , biyoloji , isim , isim , biyoloji , biyoloji , Omurganın alt ucunda bulunan, kuyruk sokumu kemiği ile eklemlenen, önden arkaya doğru yassı, üçgen biçiminde kemik