92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , isim , isim , Hayvan postlarından kürk hazırlayan veya bu işin ticaretini yapan kimse
1. `başkalarının gereksemelerine çare bulan kişi, bunlara benzeyen kendi ihtiyaçlarını savsaklar` anlamında kullanılan bir söz
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kürkü olan, kürk giymiş
2. Kürkle süslenmiş
1. Hizmetçi kadın gri pardösüsünü, içleri kürklü eldivenlerini, şapkasını getirip verdi.
1. Hizmetçi kadın gri pardösüsünü, içleri kürklü eldivenlerini, şapkasını getirip verdi.
3. Postu kürk olarak kullanılan (hayvan)
yeniden kurma
1. isim , isim , isim , isim , Kurmak işi
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Prefabrik
1. Kurma ev.
1. Kurma ev.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Olmadığı hâlde varmış gibi tasarlanmış, kurgulanmış
1. Yalnızca bir romandır ve bütün romanlar gibi kurmacadır.
1. Yalnızca bir romandır ve bütün romanlar gibi kurmacadır.
2. isim , isim , isim , isim , Tasarlanmış olay
1. Şimdi şunu merak ediyorum, kurmacanın serpildiği gerçek, bir aşama sonra yine kurmacayı besliyor mu?
1. Şimdi şunu merak ediyorum, kurmacanın serpildiği gerçek, bir aşama sonra yine kurmacayı besliyor mu?
1. isim , isim , isim , isim , Resim ve heykelde, eseri geometrik ögeleri ile kurmayı temel alan anlayış, konstrüktivizm
1. -i , -i , -i , -i , Bir şeyi oluşturan parçaları birleştirerek bütün durumuna getirmek, monte etmek
1. Geniş çöl ufukları arasında çadırlarımızı kurduk.
1. Geniş çöl ufukları arasında çadırlarımızı kurduk.
2. Hazırlamak
1. Kurduğu sofraya, yaptığı salataya git de bak!
1. Kurduğu sofraya, yaptığı salataya git de bak!
3. Yaylı, zemberekli şeylerde yayı veya zembereği germek
1. Çocukça bir sevinçle kurduğun çalar saatleri çalıp duruyor.
1. Çocukça bir sevinçle kurduğun çalar saatleri çalıp duruyor.
4. Gereken şartları hazırlayıp kendi kendine olmaya bırakmak
1. Turşu kurmak.
1. Turşu kurmak.
5. Etkisi ve önemi geniş şeyler meydana getirmek, tesis etmek
1. Dünyanın en büyük imparatorluklarını kuran kimlerdi?
1. Dünyanın en büyük imparatorluklarını kuran kimlerdi?
6. Yapmak, inşa etmek
1. Çirkin yapıları örtecek güzel yapılar kuralım.
1. Çirkin yapıları örtecek güzel yapılar kuralım.
7. Yapmak, oluşturmak
8. ticaret , ticaret , ticaret , ticaret , Ortaklık sağlamak
9. Belli bir işte beraber çalışacak kimseleri belirlemek
1. Teşkilatı ilçede sevilip sayılan bir avukat kurmuştu.
1. Teşkilatı ilçede sevilip sayılan bir avukat kurmuştu.
10. Bir araya getirmek, toplamak
1. Divan kurmak.
1. Divan kurmak.
11. Düşünmek
1. Yalnız hayalle geçiniyorum, ben yalnız hayal kuruyorum.
1. Yalnız hayalle geçiniyorum, ben yalnız hayal kuruyorum.
12. Aklına koymak
1. O gitmeyi bir kez kurdu mu artık durmaz.
1. O gitmeyi bir kez kurdu mu artık durmaz.
13. Zihinde büyütmek
1. Bayram Ağa, uşakların söylediklerini kurdukça kurdu.
1. Bayram Ağa, uşakların söylediklerini kurdukça kurdu.
14. Sağlamak, oluşturmak
1. Dostluk kurmak. İlişki kurmak.
1. Dostluk kurmak. İlişki kurmak.
15. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir kimseyi dedikodu veya telkinlerle başkasına karşı öfkelendirmek
kurmay başkanı, genelkurmay
1. isim , isim , askerlik , askerlik , isim , isim , askerlik , askerlik , Harp akademilerine girerek eğitimlerini başarıyla bitirmiş subay, erkânıharp
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kurmaylık yetkisi ve niteliği olan (subay)
1. Bir de erkek kardeşleri varmış, bir kurmay binbaşı.
1. Bir de erkek kardeşleri varmış, bir kurmay binbaşı.
1. isim , isim , askerlik , askerlik , isim , isim , askerlik , askerlik , Ordu, tümen, tugay gibi birliklerde ve askerî akademilerde karargâh subayı
1. Kurmay başkanının ailesi, dün kolorduya gideceklerini söylediler.
1. Kurmay başkanının ailesi, dün kolorduya gideceklerini söylediler.
1. isim , isim , isim , isim , Hamam ve banyolarda musluk altında bulunan, içinde su biriktirilen, yuvarlak, mermer, taş veya plastik tekne
1. Yıkanmak için aralık yerdeki kurnaya müracaat...
1. Yıkanmak için aralık yerdeki kurnaya müracaat...
Lisan : Arapça ḳurne
Telaffuz : ku'rna
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kurnası olan
1. Büyükbabamı, aşağı kattaki yemek odasına bitişik, kurnalı hamamın kerevetine uzattılar.
1. Büyükbabamı, aşağı kattaki yemek odasına bitişik, kurnalı hamamın kerevetine uzattılar.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kolay kanmayan, başkalarını kandırmasını ve ufak tefek oyunlarla amacına erişmesini beceren, açıkgöz, hin
1. Kurnaz Ünal, böyle vakitsiz gelişinden pirelendiğini anlamıştı.
1. Kurnaz Ünal, böyle vakitsiz gelişinden pirelendiğini anlamıştı.
Lisan : Farsça ḳurnās
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kurnaza yakışır
1. Bizi aldatmak için onlar bu yolu tutmayı pek kurnazca bir şey zannetmişlerdir.
1. Bizi aldatmak için onlar bu yolu tutmayı pek kurnazca bir şey zannetmişlerdir.
2. zarf , zarf , zarf , zarf , (kurna'zca) Kurnaz bir biçimde, kandırarak, aldatarak, kurnazcasına
1. Siyasi mahkûmlarla kurduğu dostluğu, müdüre sezdirmeden idare aleyhine kurnazca kullanmıştı.
1. Siyasi mahkûmlarla kurduğu dostluğu, müdüre sezdirmeden idare aleyhine kurnazca kullanmıştı.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kurnazca davranmak, kurnazlık etmek
kasaba kurnazlığı, köylü kurnazlığı, Şark kurnazlığı
1. isim , isim , isim , isim , Kurnaz olma durumu
2. Kurnazca iş
1. Neme lazım, kurnazlığın antikasını o icat etti doğrusu.
1. Neme lazım, kurnazlığın antikasını o icat etti doğrusu.
1. nesnesiz , nesnesiz , halk ağzında , halk ağzında , nesnesiz , nesnesiz , halk ağzında , halk ağzında , Hayvanlar sıcağın veya soğuğun etkisiyle birbirine sokulup toplanmak