92406 kayıt bulundu.
1. nesnesiz , nesnesiz , -le , -le , nesnesiz , nesnesiz , -le , -le , Karşılıklı sözleşmek, anlaşıp karar vermek
2. Biriyle yarışmaya kalkmak
1. Sen onunla kıyışamazsın.
1. Sen onunla kıyışamazsın.
3. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Yüreklilik göstermek, cesaret etmek
1. karaya çıkartmak veya sürüklemek
1. Sular, sandalı kıyıya atıyordu.
1. Sular, sandalı kıyıya atıyordu.
türkkıyması
1. isim , isim , isim , isim , Kıymak işi
2. Çekilmiş et
3. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Küçük kuşbaşı etlerden kavrularak yapılmış kışlık kavurma
kurtkıyan
1. -i , -i , -i , -i , Çok ince ve küçük parçalar biçiminde doğramak
1. Eti kıymak.
1. Eti kıymak.
2. -e , -e , mecaz , mecaz , -e , -e , mecaz , mecaz , Acımadan vermek, esirgememek, feda etmek
1. Beş altı kuruşa daha kıyarak sağlamca bir ip tedarik etti.
1. Beş altı kuruşa daha kıyarak sağlamca bir ip tedarik etti.
3. -e , -e , mecaz , mecaz , -e , -e , mecaz , mecaz , Acımayıp öldürmek
1. Zavallıya nasıl kıydılar?
1. Zavallıya nasıl kıydılar?
4. -e , -e , mecaz , mecaz , -e , -e , mecaz , mecaz , Acımayarak büyük bir kötülük etmek, zulmetmek
1. Ne yapayım, ben de ekmek istiyorum, hayatımı kazanıyorum, bana kıymayın.
1. Ne yapayım, ben de ekmek istiyorum, hayatımı kazanıyorum, bana kıymayın.
kıymalı börek, kıymalı ıspanak, kıymalı makarna, kıymalı pide, kıymalı yumurta
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , İçinde kıyma bulunan (yemek)
2. isim , isim , isim , isim , İçinde kıyma bulunan gözleme, börek, pide vb. hamur işleri
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İçinde kurt bulunan (meyve)
1. isim , isim , isim , isim , Soğan ve çeşitli baharatlar katılmasıyla hazırlanan kavrulmuş kıymanın iç olarak kullanıldığı börek türü
1. isim , isim , isim , isim , İnce kıyılmış ıspanak, soğan, kıyma ve sıvı yağ ile hazırlandıktan sonra pirinç, salça ve tuz eklenen bir yemek türü
1. isim , isim , isim , isim , İçinde kavrulmuş kıyma bulunan makarna yemeği
1. isim , isim , isim , isim , İçine kavrulmuş kıyma konularak hazırlanan yumurtalı yemek
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kıyma yapmaya elverişli olan
1. Kıymalık et.
1. Kıymalık et.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , İçinde kıyma bulunmayan (yemek)
1. Kıymasız Ankara döneri.
1. Kıymasız Ankara döneri.
2. İçinde kurt bulunmayan (meyve)
kıymetiharbiye, nakdî kıymet, menkul kıymetler
1. isim , isim , isim , isim , Değer
1. Bir özleyiş ve bir korkudan sonra bayrağın kıymetini ne kadar daha başka, ne kadar daha yakından duyuyordum.
1. Bir özleyiş ve bir korkudan sonra bayrağın kıymetini ne kadar daha başka, ne kadar daha yakından duyuyordum.
Lisan : Arapça ḳiymet
1. değerli olarak kabul etmek, değerlendirmek
1. Müdür Bey onun tecrübelerine kıymet vermek şöyle dursun, onu hafife almakla gururunu da kırıyordu.
1. Müdür Bey onun tecrübelerine kıymet vermek şöyle dursun, onu hafife almakla gururunu da kırıyordu.
Ön Takı : (birine veya bir şeye)
1. çok değerli duruma gelmek
1. Düşündüm ki başka bir yerde çalışmaya başlarsam belki kıymete binerim.
1. Düşündüm ki başka bir yerde çalışmaya başlarsam belki kıymete binerim.
1. isim , isim , isim , isim , Geçerlilik, değer, önem
1. Bu mektubu okuyuncaya kadar duyduklarımın hiçbir kıymetiharbiyesi yoktu.
1. Bu mektubu okuyuncaya kadar duyduklarımın hiçbir kıymetiharbiyesi yoktu.
Lisan : Arapça ḳiymet + ḥarbiyye
Telaffuz : kıyme'tiharbiye
1. önemini, değerini bilmek
1. Güneş yalnız dirileri ısıtır / Güneşin kıymetini bil
1. Güneş yalnız dirileri ısıtır / Güneşin kıymetini bil
Ön Takı : (birinin veya bir şeyin)
1. -i , -i , -i , -i , Değerlendirmek
1. Bütün olup bitenleri kıymetlendirici bir konuşma yaptı.
1. Bütün olup bitenleri kıymetlendirici bir konuşma yaptı.
kıymetli evrak
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Değerli
1. Zamanımızda kıymetli şeylerin muhafazası güçleşti.
1. Zamanımızda kıymetli şeylerin muhafazası güçleşti.