92406 kayıt bulundu.
1. karşılaştırmak, mukayese etmek
1. Bütün bu vasıflarıyla tiyatroyu çocuk oyunlarına kıyas etmek çocukça bir şey görünür.
1. Bütün bu vasıflarıyla tiyatroyu çocuk oyunlarına kıyas etmek çocukça bir şey görünür.
1. iki şey arasındaki ayrımın çok fazla olduğunu belirtmek için kullanılan bir söz
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Kurala aykırılık
1. zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , Kıyas edilerek, kıyas yoluyla
2. Karşılaştırarak, oranlayarak
1. Yaşı yetmişi bulmuştu, hâlâ dinç ve sağlıklı sayılırdı akranlarına kıyasen.
1. Yaşı yetmişi bulmuştu, hâlâ dinç ve sağlıklı sayılırdı akranlarına kıyasen.
3. Benzeterek
Lisan : Arapça ḳiyāsen
Telaffuz : kıya:sen
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Akıllıca davranış, akıllılık
Lisan : Arapça kiyāset
Telaffuz : kiya:set
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Uygulama ve benzetme ile elde edilen
2. Kurala göre yapılmış, kurallı
Lisan : Arapça ḳiyāsī
Telaffuz : kıya:si:
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , mantık , mantık , isim , isim , eskimiş , eskimiş , mantık , mantık , İkilem
Lisan : Arapça ḳiyās + muḳassem
Telaffuz : kıya:sımukassem
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çok şiddetli, korkunç, müthiş
2. zarf , zarf , zarf , zarf , (kıya'sıya) Şiddetli bir biçimde
1. Bir dövüşmeyi müteakip bazen iki kişi, bazen iki saf arasında kıyasıya bir boğuşmadır başlardı.
1. Bir dövüşmeyi müteakip bazen iki kişi, bazen iki saf arasında kıyasıya bir boğuşmadır başlardı.
1. kıyaslamak
1. Brüksel'de bir de Alman darlığı ile müttefiklerin ferahlığı ve rahatı arasında bir kıyaslama yapmaya fırsat buldum.
1. Brüksel'de bir de Alman darlığı ile müttefiklerin ferahlığı ve rahatı arasında bir kıyaslama yapmaya fırsat buldum.
1. -i , -i , -le , -le , -i , -i , -le , -le , Karşılaştırmak, oranlamak, örneksemek, mukayese etmek
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kıyaslama işi yapılmak, karşılaştırılmak
1. Yaptıkları bu ilk çadır, sonrakilerle kıyaslandığında son derece ilkel kalıyordu.
1. Yaptıkları bu ilk çadır, sonrakilerle kıyaslandığında son derece ilkel kalıyordu.
kıyı balıkçılığı, kıyı bankacılığı, kıyı bucak, kıyı dili, kıyı seyri, kıyı tırmığı, kıyıda bucakta, kıyıda köşede
1. isim , isim , isim , isim , Kara ile suyun birleştiği yer
1. Kandilli akıntısını geçiyoruz. İşte Küçüksu kasrı, kıyıda bembeyaz gülüyor.
1. Kandilli akıntısını geçiyoruz. İşte Küçüksu kasrı, kıyıda bembeyaz gülüyor.
2. Kenar, periferi
1. Dere kıyısına sağlamca oturup çıplak ayaklarını suya daldırmış.
1. Dere kıyısına sağlamca oturup çıplak ayaklarını suya daldırmış.
3. denizcilik , denizcilik , denizcilik , denizcilik , Sahil
1. Kıyılardan gelen rüzgârlar, denizin küçücük dalgacıklarıyla oynaşıyorlar.
1. Kıyılardan gelen rüzgârlar, denizin küçücük dalgacıklarıyla oynaşıyorlar.
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Issız, tenha yer
1. isim , isim , denizcilik , denizcilik , isim , isim , denizcilik , denizcilik , Kıyıdan fazla uzaklaşmadan bir gün içinde avlanıp limana dönme biçiminde yapılan avcılık
1. isim , isim , ekonomi , ekonomi , isim , isim , ekonomi , ekonomi , Bir ülkede vergi mevzuatı, kambiyo sınırlamaları dışında faaliyetini sürdüren bankacılık
1. isim , isim , coğrafya , coğrafya , isim , isim , coğrafya , coğrafya , Bir körfezin önünü kapatan, denizle küçük bir bağlantısı kalabilen, kum ve çakıl karışımı birikinti, sahil kordonu
1. isim , isim , denizcilik , denizcilik , isim , isim , denizcilik , denizcilik , Kıyıdan fazla uzaklaşmadan, kıyıyı gözden yitirmeden yapılan sefer, sahil seyri