Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
kefillik
Anlamı:

1. isim , isim , hukuk , hukuk , isim , isim , hukuk , hukuk , Kefalet


kefir
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Özel bir maya mantarıyla keçi veya inek sütünün mayalanmasıyla hazırlanan ekşi içecek


Lisan : Kafkas dillerinden

kefiye
Anlamı:

1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Arapların kullandığı ve omuzları da örten, püsküllü erkek başörtüsü


Lisan : Arapça kefiyye

kefne
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Çuvaldız veya kalın iğne ile iş işleyen kimsenin eline geçirdiği demirli kayış


Telaffuz : ke'fne

kehanet
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Bir olayın gerçekleşeceğini önceden bilme, kâhinlik, ön deyi, prediksiyon

Örnek:

1. Peki, bu aynada beliren kehanetlerin bir bir gerçekleşmesine ne diyeceksin?

1. Peki, bu aynada beliren kehanetlerin bir bir gerçekleşmesine ne diyeceksin?


Lisan : Arapça kehānet

Telaffuz : keha:net

kehanette bulunmak
Anlamı:

1. kâhinlik etmek

Örnek:

1. Bunu belirtirken bir kehanette bulunmuş olmuyordum.

1. Bunu belirtirken bir kehanette bulunmuş olmuyordum.


Kehkeşan
Anlamı:

1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , gök bilimi , gök bilimi , isim , isim , eskimiş , eskimiş , gök bilimi , gök bilimi , Samanyolu


Özel: Evet

Lisan : Farsça kehkeşān

Telaffuz : kehkeşa:nı

kehle
Anlamı:

1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Bit

Örnek:

1. Günah kirli, kehle yüklü / Çamaşırlarımı yudum

1. Günah kirli, kehle yüklü / Çamaşırlarımı yudum


Lisan : Arapça kehle

kehribar

İlgili Kelimeler:

kehribar balı

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Süs eşyası yapımında kullanılan, açık sarıdan kızıla kadar türlü renklerde, yarı saydam, kolay kırılan ve bir yere hızlıca sürtüldüğünde hafif cisimleri kendine çeken, fosilleşmiş reçine, samankapan, kılkapan

Örnek:

1. Önümdeki kutuda elmas, akik, zümrüt, necef, sedef, kehribar vesaire gibi yüz kadar küçük küçük taşlar vardı.

1. Önümdeki kutuda elmas, akik, zümrüt, necef, sedef, kehribar vesaire gibi yüz kadar küçük küçük taşlar vardı.

2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bu reçineden yapılmış

Örnek:

1. İki aydır kayıp sarı kehribar tespihini görünce sevindi.

1. İki aydır kayıp sarı kehribar tespihini görünce sevindi.


Lisan : Farsça kehrubā

kehribar balı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Sarı ve saydam bal


kehribar gibi
Anlamı:

1. sapsarı, koyu sarı

Örnek:

1. Üstelik tütünler kehribar gibiydi bu yıl.

1. Üstelik tütünler kehribar gibiydi bu yıl.


kehribarcı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kehribardan tespih, ağızlık vb. şeyler yapan veya satan kimse

Örnek:

1. Ben babamla, annemle gittiğimiz siyah kehribarcıları şimdi bir masal gibi hatırlıyorum.

1. Ben babamla, annemle gittiğimiz siyah kehribarcıları şimdi bir masal gibi hatırlıyorum.


kehribarcılık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kehribarcının yaptığı iş


kek

İlgili Kelimeler:

çaylı kek, kakaolu kek, sade kek, üzümlü kek

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ana maddeleri yumurta, un ve şeker olan, içerisine kuru üzüm, kakao, fındık vb. konularak fırında pişirilen tatlı çörek

2. argo , argo , argo , argo , Aptal, bön, kolay aldatılabilen (kimse)


Lisan : İngilizce cake

keka
Anlamı:

1. ünlem , ünlem , ünlem , ünlem , Keyifli bir durum anlatılırken `ne güzel, ne iyi` anlamlarında söylenen bir söz

Örnek:

1. Oh! Keka! Efendi efendi, insan gibi yürüyoruz.

1. Oh! Keka! Efendi efendi, insan gibi yürüyoruz.


Telaffuz : ke'ka:

keke
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , Kekeme


kekeç
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , Kekeme


kekeleme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kekelemek işi


kekelemek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Damak sesleriyle başlayan kelimeleri ve heceleri tekrarlayarak ve keserek konuşmak

Örnek:

1. İhtiyar kadın hep çapaklanan gözlerini mendiliyle kurulayarak bir iki söz daha kekeledi.

1. İhtiyar kadın hep çapaklanan gözlerini mendiliyle kurulayarak bir iki söz daha kekeledi.

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Ne söyleyeceğini şaşırıp kelimeleri birbirine karıştırmak

Örnek:

1. Bir şey söylemek istedim, bulamadım, kekeliyordum.

1. Bir şey söylemek istedim, bulamadım, kekeliyordum.


kekeleyiş
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kekeleme işi


kekelik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kekemelik


kekeme
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Damak sesleriyle başlayan kelimeleri ve heceleri tekrarlayarak birdenbire söyleyen ve keserek konuşan, keke, kekeç

Örnek:

1. Arabacı yirmi beş yaşlarında delişmen, dili biraz kekeme bir oğlan.

1. Arabacı yirmi beş yaşlarında delişmen, dili biraz kekeme bir oğlan.


kekemeleşme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kekemeleşmek işi


kekemeleşmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kekeme durumuna gelmek


kekemelik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kekeme olma durumu, kekelik, rekâket

Örnek:

1. Kekemelik ve hatiplik bir araya gelemeyen iki düşmandır.

1. Kekemelik ve hatiplik bir araya gelemeyen iki düşmandır.