92406 kayıt bulundu.
kazaratar, kumkazan
1. -i , -i , -i , -i , Herhangi bir araçla toprağı açmak, oymak
2. Bu yolla çukur, kuyu, yol vb. oluşturmak
1. Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın / Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın
1. Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın / Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın
3. Hakketmek
1. isim , isim , mineraloji , mineraloji , isim , isim , mineraloji , mineraloji , Hidratlı doğal kurşun ve uranyum silikat
Lisan : Fransızca kasolite
1. sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , Kocaman
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , biyoloji , biyoloji , isim , isim , eskimiş , eskimiş , biyoloji , biyoloji , Dışkı
Lisan : Arapça ḳāẕūrāt
Telaffuz : ka:zu:ra:tı
1. isim , isim , isim , isim , Elâzığ iline bağlı ilçelerden biri
Özel: Evet
Telaffuz : ke'ban
döner kebap, yoğurtlu kebap, Adana kebabı, bahçıvan kebabı, beyti kebabı, bostan kebabı, buğu kebabı, cağ kebabı, cartlak kebabı, çiftlik kebabı, çoban kebabı, çömlek kebabı, çöp kebabı, fırın kebabı, islim kebabı, kâğıt kebabı, kazan kebabı, kuyu kebabı, Manisa kebabı, Oltu kebabı, orman kebabı, patlıcan kebabı, sac kebabı, simit kebabı, soğan kebabı, şiş kebabı, talaş kebabı, tandır kebabı, tas kebabı, testi kebabı, tike kebabı, Tokat kebabı, Urfa kebabı, yayla kebabı, yufka kebabı
1. isim , isim , isim , isim , Doğrudan doğruya ateşte veya kap içinde susuz olarak pişirilmiş et
1. Oradan ayrılınca hemen çarşıya koşar, sıcak bir ekmek alır, içini kebapla doldurur, anama götürürdüm.
1. Oradan ayrılınca hemen çarşıya koşar, sıcak bir ekmek alır, içini kebapla doldurur, anama götürürdüm.
2. Kızartma, çevirme veya kavurma yoluyla hazırlanan her türlü yiyecek
1. Kestane kebabı. Patlıcan kebabı.
1. Kestane kebabı. Patlıcan kebabı.
3. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kavrulmuş, kızarmış
1. Kebap mısır.
1. Kebap mısır.
4. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Yanmış, yanık
Lisan : Arapça kebāb
ciğer kebapçısı
1. isim , isim , isim , isim , Kebap yapıp satan kimse
2. Kebap yenilen veya satılan yer
1. Mektubu öğleyin dedem verdi, bizi yemeğe götürdü ünlü kebapçıya, pideli kebap ve kadayıf yedik.
1. Mektubu öğleyin dedem verdi, bizi yemeğe götürdü ünlü kebapçıya, pideli kebap ve kadayıf yedik.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kebap yapmaya elverişli, kebap yapmak için ayrılmış
1. Kebaplık et.
1. Kebaplık et.
1. isim , isim , isim , isim , Kısa kepenek
1. Eşek gitti. Üstünde yeni kebe de vardı.
1. Eşek gitti. Üstünde yeni kebe de vardı.
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Gebre otu
Lisan : Latince
defterikebir, devrikebir, sefirikebir
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Büyük, ulu
2. Yaşça büyük, yaşlı
Lisan : Arapça kebīr
1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Kürek kemiği
1. isim , isim , isim , isim , Koyunların kürek kemiğine bakarak gelecekten haber verdiğini ileri süren kimse
1. isim , isim , isim , isim , Yapağı veya keçi kılının dokunmadan yalnızca dövülmesiyle elde edilen kaba kumaş
1. Belki on aile keçelerden, kilimlerden çergelerini meyve ağaçlarının altlarına kurdular.
1. Belki on aile keçelerden, kilimlerden çergelerini meyve ağaçlarının altlarına kurdular.
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bu kumaştan yapılan
1. Keçe çadırların içi biraz ısınsın diye yerlere, kilimlerin üstüne ayı postları serilmişti.
1. Keçe çadırların içi biraz ısınsın diye yerlere, kilimlerin üstüne ayı postları serilmişti.
3. Yere serilen halı, kilim vb. yünlü döşemelik
1. Yaz geldi, keçeleri kaldırmalı.
1. Yaz geldi, keçeleri kaldırmalı.
1. eskimiş , eskimiş , eskimiş , eskimiş , ordudan veya resmî görevden çıkarılmak
1. Askerde, vüzera, rical dairelerinde 'keçe külah olmak' kıyafeti soyulup tardedilmek demek idi.
1. Askerde, vüzera, rical dairelerinde 'keçe külah olmak' kıyafeti soyulup tardedilmek demek idi.