92406 kayıt bulundu.
kuru kahveci
1. isim , isim , isim , isim , Kahve üreten veya satan kimse
2. Kahve işleten veya kahve pişirip satan kimse
1. Kahveciden başka üç kişi vardı, ikisi tavla oynuyordu.
1. Kahveciden başka üç kişi vardı, ikisi tavla oynuyordu.
kuru kahvecilik
1. isim , isim , isim , isim , Kahvecinin yaptığı iş
1. isim , isim , isim , isim , Kahve
Lisan : Arapça ḳahve + Farsça ḫāne
Telaffuz : kahveha:ne
açık kahverengi, koyu kahverengi
1. isim , isim , isim , isim , Kavrulmuş kahvenin rengi
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bu renkte olan
1. Eski kahverengi ayakkabılarını sardırdı, parasını ödeyip çıktı.
1. Eski kahverengi ayakkabılarını sardırdı, parasını ödeyip çıktı.
Telaffuz : kahve'rengi
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Rengi kahverengiyi andıran, kahverengiye benzeyen
kel kâhya, çiftlik kâhyası, harem kâhyası, kapı kâhyası, kul kâhyası
1. isim , isim , isim , isim , Konak, çiftlik vb. yerlerde türlü işleri yapmakla görevli kimse
1. Çiftliğe yeni bir kâhya tuttuk, Ziraat Mektebi mezunuymuş.
1. Çiftliğe yeni bir kâhya tuttuk, Ziraat Mektebi mezunuymuş.
2. Değnekçi
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Gerekmediği hâlde başkasının işine karışan kimse
1. Ben, dedim, herkesin kâhyası değilim.
1. Ben, dedim, herkesin kâhyası değilim.
4. eskimiş , eskimiş , eskimiş , eskimiş , Esnaf kuruluşlarında lonca başkanı
1. Terlikçiler kâhyası.
1. Terlikçiler kâhyası.
5. tarih , tarih , tarih , tarih , Kethüda
Lisan : Farsça ked + ḫudā
Telaffuz : kâhya:
1. isim , isim , isim , isim , Kâhya olma durumu
2. Kâhyanın görevi
3. Kâhyaya verilen ücret
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Kendisini ilgilendirmeyen işlere karışma durumu
1. kâhyalık görevinde bulunmak
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , her şeye karışmak
ahenk kaidesi, paralel kaidesi
1. isim , isim , isim , isim , Kural
1. Onları sıkmamak için bahçeyi terk etmek zarafetin en sade kaidelerindendi.
1. Onları sıkmamak için bahçeyi terk etmek zarafetin en sade kaidelerindendi.
2. Bir şeyin yere dayanan bölümü veya bir şeyin üzerine oturtulduğu nesne, ayaklık, duraç, taban, ayaklık
1. Güneşten yanmamış tarafı fil dişi bir sütunun kaidesine benziyor.
1. Güneşten yanmamış tarafı fil dişi bir sütunun kaidesine benziyor.
3. argo , argo , argo , argo , Kalça
Lisan : Arapça ḳāʿide
Telaffuz : ka:ide
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Söyleyen
2. İnanmış, aklı yatmış
1. İkimiz de bu odayı tutmakla çok akıllılık ettiğimize kaildik.
1. İkimiz de bu odayı tutmakla çok akıllılık ettiğimize kaildik.
Lisan : Arapça ḳāʾil
Telaffuz : ka:il
1. razı olmak
1. Bir selama kail oldum / Verir amma neden sonra
1. Bir selama kail oldum / Verir amma neden sonra
2. inanmak
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Başka bir şeyin yerine geçen
2. Ayakta duran, var olan
3. din bilgisi , din bilgisi , din bilgisi , din bilgisi , Her zaman var olan (Tanrı)
Lisan : Arapça ḳāʾim
Telaffuz : ka:im
1. yerine geçmek
1. Altın para yerine kâğıt para kaim oldu.
1. Altın para yerine kâğıt para kaim oldu.
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Buyruk, resmî kâğıt, ferman
1. Mezat kaimesi.
1. Mezat kaimesi.
2. Kâğıt para, kâğıt lira, kayme
1. Atıf Bey cüzdanından çıkardığı bir reçeteyle bir beş liralık kaimeyi uzatarak...
1. Atıf Bey cüzdanından çıkardığı bir reçeteyle bir beş liralık kaimeyi uzatarak...
Lisan : Arapça ḳāʾime
Telaffuz : ka:ime
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Bulunan, olan
Lisan : Arapça kāʾin
Telaffuz : kâ:in