Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
hevesine düşmek
Anlamı:

1. kuvvetle istemek

Örnek:

1. Bir aralık büyük bir devlet adamı olmak hevesine düştüm.

1. Bir aralık büyük bir devlet adamı olmak hevesine düştüm.


hevesini almak
Anlamı:

1. istediği, imrendiği şeyi elde ederek ona doymak

Örnek:

1. Oluruna bırak gençtir, derim / Hevesini alsın sokaklardan

1. Oluruna bırak gençtir, derim / Hevesini alsın sokaklardan


hevesini kırmak
Anlamı:

1. isteklerini, düşüncelerini engellemek

2. zevki kaçmak, hevesi kalmamak, şevki kırılmak


heveskâr
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Hevesli

Örnek:

1. Belki evvela, ona, rehber heveskâr imzasına olduğu gibi istihfafla, emniyetsizlikle bakacaksınız.

1. Belki evvela, ona, rehber heveskâr imzasına olduğu gibi istihfafla, emniyetsizlikle bakacaksınız.


Lisan : Arapça heves + Farsça -kār

heveskârlık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Hevesli olma durumu


heveslendirme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , İsteklendirme


heveslendirmek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , İsteklendirmek

Örnek:

1. Öğrendiklerimin bir teki bile beni yayınevimden uzaklaşmaya heveslendirmedi.

1. Öğrendiklerimin bir teki bile beni yayınevimden uzaklaşmaya heveslendirmedi.


hevesleniş
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Heveslenme işi


heveslenme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Heveslenmek işi


heveslenmek fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -e , -e , İsteklenmek, heves etmek, çok istemek, eğilim duymak

Örnek:

1. Millet vergi vermeye heveslenmelidir.

1. Millet vergi vermeye heveslenmelidir.


hevesli
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bir şeye, bir işe istek duyan veya merak sarmış olan, istekli, heveskâr

Örnek:

1. Üstelik bedenleri kesip biçmeye pek hevesli olan bu adam o güne kadar hiç maymun görmemişti.

1. Üstelik bedenleri kesip biçmeye pek hevesli olan bu adam o güne kadar hiç maymun görmemişti.


heveslilik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Hevesli olma durumu


hevessiz
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Hevesi olmayan, istek duymayan

Örnek:

1. Dış tarafımdan bitkin, hevessizim ama geriye tepilmiş arzular yüzünden şuuraltı benliğim isyan hâlinde.

1. Dış tarafımdan bitkin, hevessizim ama geriye tepilmiş arzular yüzünden şuuraltı benliğim isyan hâlinde.


hevessizlik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Hevessiz olma durumu


hey

İlgili Kelimeler:

ala ala hey

Anlamı:

1. ünlem , ünlem , ünlem , ünlem , Seslenmek veya ilgi ve dikkat çekmek için söylenen bir söz

Örnek:

1. Hey, çocuklar! Gelin bakalım. Hey arkadaş! Ayağıma basıyorsun.

1. Hey, çocuklar! Gelin bakalım. Hey arkadaş! Ayağıma basıyorsun.

2. Sitem, yakınma, azar, beğenme vb. çeşitli duyguları anlatan cümlelerde kullanılan bir söz

Örnek:

1. Hey talih! Böyle mi olacaktı? Hey akılsız çocuk! Ateşi ne diye ellersin? Hey Allah'ım! Bu ne güzellik.

1. Hey talih! Böyle mi olacaktı? Hey akılsız çocuk! Ateşi ne diye ellersin? Hey Allah'ım! Bu ne güzellik.


hey gidi (hey)
Anlamı:

1. çeşitli duyguları pekiştiren veya özlem ve acınma bildiren bir söz

Örnek:

1. Hey gidi gençlik hey! Unutulmaz günlerdi onlar, Yenikapı'ya, meyhanelere indik mi şöyle bir.

1. Hey gidi gençlik hey! Unutulmaz günlerdi onlar, Yenikapı'ya, meyhanelere indik mi şöyle bir.


heyamola
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Gemicilerin veya işçilerin birlikte bir şey çekerken `haydi çek, gayret` anlamlarında bir ağızdan yüksek sesle ve makamla söyledikleri söz

Örnek:

1. Balıkçılara da sokuluyorlardı, ağlara var güçleriyle asılıyorlardı heyamolalarla.

1. Balıkçılara da sokuluyorlardı, ağlara var güçleriyle asılıyorlardı heyamolalarla.


Lisan : Rumca

Telaffuz : heyamo'la

heyamola ile
Anlamı:

1. teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , bir işin ancak büyük güçlüklere katlanılarak ve birçok kişinin yardımıyla yapılabileceğini anlatan bir söz

Örnek:

1. Bu sedir buradan ancak heyamola ile kaldırılabilir.

1. Bu sedir buradan ancak heyamola ile kaldırılabilir.


heybe
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , At, eşek vb. binek hayvanlarının eyeri üzerine geçirilen veya omuzda taşınan, içine öteberi koymaya yarayan, kilim veya halıdan yapılmış iki gözlü torba

Örnek:

1. Hava sıcak, yol çorak, gitgide / Azalmıştı yiyecek heybede

1. Hava sıcak, yol çorak, gitgide / Azalmıştı yiyecek heybede

2. Omza geçirilebilen tek gözlü bir çanta türü

Örnek:

1. Ahmet hemen heybesini açtı ve makasını, kırık tarağını çıkardı.

1. Ahmet hemen heybesini açtı ve makasını, kırık tarağını çıkardı.


Lisan : Arapça ʿaybe

heybeci
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Heybe yapan veya satan kimse


heybecilik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Heybecinin yaptığı iş


heybet
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Korku ve saygı uyandıran görünüş, mehabet

Örnek:

1. Adını bilmeseler bile heybetini tarif etsem gene bulunur.

1. Adını bilmeseler bile heybetini tarif etsem gene bulunur.

2. Büyüklük, ululuk, azamet


Lisan : Arapça heybet

heybetli
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Görünüşü korku ve saygı uyandıran

Örnek:

1. Böyle heybetli, akıllı adam, sana hocalık etmiş adam ölür mü hiç?

1. Böyle heybetli, akıllı adam, sana hocalık etmiş adam ölür mü hiç?

2. Büyük, ulu, azametli

Örnek:

1. Biz onların yorgun ve durgun bile olsa düzgün ve heybetli hâllerini görüyorduk.

1. Biz onların yorgun ve durgun bile olsa düzgün ve heybetli hâllerini görüyorduk.


heybetlice
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Oldukça heybetli


heybetlilik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Heybetli olma durumu