92406 kayıt bulundu.
1. birinin düşüncesini, davasını, iddiasını doğru bulmak
1. Annem de ağzının içinde sessizce söylenmeye koyulduğunda ona da hak vermiyordum.
1. Annem de ağzının içinde sessizce söylenmeye koyulduğunda ona da hak vermiyordum.
1. `haksızlık er geç ortaya çıkar` anlamında kullanılan bir söz
1. isim , isim , tarih , tarih , isim , isim , tarih , tarih , Türk, Moğol ve Tatar hanları için `hükümdarlar hükümdarı` anlamında kullanılan bir unvan
2. Osmanlı padişahlarına verilen unvan
Telaffuz : ha:ka:nı
1. isim , isim , tarih , tarih , isim , isim , tarih , tarih , Padişah tarafından verilen kullanım hakkı
1. Dalyan sahibi tıpkı bir tarlada olduğu gibi denizin o kısmına da hakani senet ile mutasarrıf.
1. Dalyan sahibi tıpkı bir tarlada olduğu gibi denizin o kısmına da hakani senet ile mutasarrıf.
Telaffuz : ha:ka:ni: senet
1. isim , isim , isim , isim , Hakan olma durumu
2. Hakanın egemenliğindeki ülke
3. Hakanın yönetimi
1. isim , isim , isim , isim , Onur kırma, onura dokunma
2. Küçültücü söz veya davranış
1. Hakaretlerle bağırarak haşlıyor ve onlara ambarda ve güvertedeki yerlerini gösteriyordu.
1. Hakaretlerle bağırarak haşlıyor ve onlara ambarda ve güvertedeki yerlerini gösteriyordu.
Lisan : Arapça ḥaḳāret
Telaffuz : haka:ret
1. bir şeyi veya bir kimseyi aşağılık ve değersiz gösterecek biçimde davranmak
1. Bana hakaret ettiği için davacıyım, efendim.
1. Bana hakaret ettiği için davacıyım, efendim.
1. ağır veya küçültücü davranış görmek, aşağılanmak
1. Hakkı da var, tecavüze uğramayan, hakaret görmeyen kalmıyor.
1. Hakkı da var, tecavüze uğramayan, hakaret görmeyen kalmıyor.
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Hakaret içeren, hakaret dolu
Lisan : Arapça ḥaḳāret + Farsça -āmīz
Telaffuz : haka:re'ta:miz
1. isim , isim , isim , isim , Rusya'daki Hakas Cumhuriyeti'nde yaşayan Türk halkı ve bu halktan olan kimse
Özel: Evet
1. isim , isim , isim , isim , Hakas Türkçesi
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bu Türkçeyle yazılmış olan
Özel: Evet
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Adalete uygun bir biçimde, doğrulukla, adilane
Telaffuz : ha'kça
1. isim , isim , isim , isim , Doğrusu, doğru olanı
1. Yok bu konuda kabahatsiz sayılmam, hakçasını söylemek lazım.
1. Yok bu konuda kabahatsiz sayılmam, hakçasını söylemek lazım.
hakem heyeti, hakem kararı, başhakem, orta hakem, yan hakem, yardımcı hakem, çıkış hakemi, çizgi hakemi
1. isim , isim , isim , isim , Tarafların aralarındaki anlaşmazlığı çözmek için yetkili olarak seçtikleri ve üzerinde anlaştıkları kişi, yargıcı
2. Belirli bir konudan iyi anlayan kimse
3. Seçme ve karar verme yetkisi bulunan kimse
4. spor , spor , spor , spor , Karşılaşmaları, yarışmaları kurallara uygun ve yansız olarak yöneten kimse
1. Hakem, üçüncü defa tekrar ederse güreşe son vereceğini ilan etti.
1. Hakem, üçüncü defa tekrar ederse güreşe son vereceğini ilan etti.
Lisan : Arapça ḥakem
1. isim , isim , hukuk , hukuk , isim , isim , hukuk , hukuk , Bazı ülkelerde yurttaşlardan seçilmiş ve mahkemede yargı görevini yapan geçici kurul, yargıcılar kurulu, jüri
1. isim , isim , isim , isim , Sporda özellikle güreş ve boksta sonucun hakem veya hakemler tarafından belirlenmesi
2. hukuk , hukuk , hukuk , hukuk , Mahkemeler tarafından belirlenen yeminli hakemlerin verdiği karar
1. isim , isim , isim , isim , Yazıları hakemin denetiminden geçtikten ve onaylandıktan sonra yayımlanan dergi
yardımcı hakemlik
1. isim , isim , isim , isim , Hakemin görevi, yargıcılık
1. Bir çayırlıkta futbol oynayan çocuklara hakemlik yaptım.
1. Bir çayırlıkta futbol oynayan çocuklara hakemlik yaptım.
2. Hakem olma durumu
1. zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , Bunun gibi, böyle
1. Bugün gelmeyeceğim, yarın da hakeza.
1. Bugün gelmeyeceğim, yarın da hakeza.
Lisan : Arapça hākeẕā
Telaffuz : ha:keza:
1. isim , isim , isim , isim , Yeşile çalan toprak rengi
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bu renkte olan
Lisan : Farsça ḫāk + Arapça -ī
Telaffuz : ha:ki:
hilafıhakikat
1. isim , isim , isim , isim , Gerçek
1. Ayık olmak yani bu hayatı yaşamıyormuş gibi hissetmenin dayanağını hakikat içinde bulmak gereklidir.
1. Ayık olmak yani bu hayatı yaşamıyormuş gibi hissetmenin dayanağını hakikat içinde bulmak gereklidir.
2. Gerçeklik
3. zarf , zarf , zarf , zarf , Gerçekten
1. Beni oyaladı lakin hakikat adamakıllı içerlemiş.
1. Beni oyaladı lakin hakikat adamakıllı içerlemiş.
Lisan : Arapça ḥaḳīḳat
Telaffuz : haki:kat
1. gerçek duruma gelmek, gerçekleşmek
1. O gün hakikat olur bu milletin rüyası / O gün bu millet atar üstünden kara yası
1. O gün hakikat olur bu milletin rüyası / O gün bu millet atar üstünden kara yası