92406 kayıt bulundu.
1. uğursuzluk, kötülük getirdiğine inanılan kıskanç veya hayran bakışlar dolayısıyla kötü bir duruma düşürmek
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Eşine bağlı olmayıp başkalarıyla da ilişki kuran (kimse)
1. çok istenen bir şeyin yeterli miktarı elde edildikten sonra daha çoğunu istememek
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Açgözlü
1. Bu gözü doymaz herifler de bir gün patronluktan tellaklığa soyunursa hiç şaşmam.
1. Bu gözü doymaz herifler de bir gün patronluktan tellaklığa soyunursa hiç şaşmam.
1. hiç kimseye, hiçbir şeye önem, değer vermemek
1. Bir kere fevri, hemen parlar, kızınca gözü dünyayı görmez.
1. Bir kere fevri, hemen parlar, kızınca gözü dünyayı görmez.
1. bir şeye aşırı ilgi göstermek, önemle bakıp korumak
1. Doğru, hakları vardı, koskoca sandalıyla da beraber gömemezdiler ama çok sevdiği, gözü gibi esirgediği ağlarıyla gömebilirlerdi.
1. Doğru, hakları vardı, koskoca sandalıyla da beraber gömemezdiler ama çok sevdiği, gözü gibi esirgediği ağlarıyla gömebilirlerdi.
1. görmez olmak
2. belli bir şeyden başka bir şeyle ilgilenmemek
3. öfke sonucu en kötü şeyleri yapacak duruma gelmek
1. heyecana kapılıp başka hiçbir şeyle uğraşamaz duruma gelmek
1. O yaz nasıl geçti bilmiyorum; ne yaz ne tatil, hiçbir şeyi gözüm görmüyordu.
1. O yaz nasıl geçti bilmiyorum; ne yaz ne tatil, hiçbir şeyi gözüm görmüyordu.
1. birdenbire veya istemeden görmek
1. Demin şu pencereden gözüm denize ilişince kendimi Roma'ya giden bir vapurda sandım.
1. Demin şu pencereden gözüm denize ilişince kendimi Roma'ya giden bir vapurda sandım.
1. elde edemediği bir şeye karşı isteği sürmek
2. elde edemediği bir şeyi kıskanmak
1. Ben herkesin gözü kalsın istemem yediğim lokmada.
1. Ben herkesin gözü kalsın istemem yediğim lokmada.
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Çevresinde olanlardan haberi olmayan (kimse)
1. Hem, bizim çocuklarımız gözü kapalı, masum çocuklar...
1. Hem, bizim çocuklarımız gözü kapalı, masum çocuklar...
2. zarf , zarf , zarf , zarf , Düşünmeden, duraksamadan
1. Yaşama gözü kapalı dalmadık.
1. Yaşama gözü kapalı dalmadık.