Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
gözcü

İlgili Kelimeler:

grev gözcüsü

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Gözlemleme veya gözetleme işini yapan kimse

Örnek:

1. Ama adam, gözcünün kendi gördüğünden daha fazlasını görmediğine emindi.

1. Ama adam, gözcünün kendi gördüğünden daha fazlasını görmediğine emindi.

2. Gözetmen

3. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Göz doktoru


gözcülük

İlgili Kelimeler:

grev gözcülüğü

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Gözcünün yaptığı iş

Örnek:

1. Körfezde gözcülük vazifesini yapan bir düşman gemisi hareketimizi sezse, bizi pek güzel avlayabilir.

1. Körfezde gözcülük vazifesini yapan bir düşman gemisi hareketimizi sezse, bizi pek güzel avlayabilir.

2. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Göz bilimciliği


gözcülük etmek
Anlamı:

1. kollamak, sağı solu kolaçan etmek

Örnek:

1. Geceleri o uyudu ben nöbet tuttum, gündüzleri ben uyudum o gözcülük etti.

1. Geceleri o uyudu ben nöbet tuttum, gündüzleri ben uyudum o gözcülük etti.


gözdağı
Anlamı:

1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , Sonradan verilecek bir ceza ile korkutma, yıldırma, tehdit

Örnek:

1. Küfürlerin arasında duyduğu sözlerden, bu gözdağının sabahki olayla ilintili olduğunu anlar gibiydi.

1. Küfürlerin arasında duyduğu sözlerden, bu gözdağının sabahki olayla ilintili olduğunu anlar gibiydi.


Telaffuz : gö'zdağı

gözdağı vermek
Anlamı:

1. sonradan verilecek bir ceza ile korkutmak, yıldırmak, tehdit etmek, caydırmaya çalışmak

Örnek:

1. Sarhoş ağabeyi, parası pulu ile gözdağı vermeye kalktı onlara.

1. Sarhoş ağabeyi, parası pulu ile gözdağı vermeye kalktı onlara.


Ön Takı : (birine)

gözde
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Benzerleri arasında nitelikleri sebebiyle üstün tutulan, beğenilen, önem verilen (kimse veya şey), favori

Örnek:

1. Kanmamaya dayanan bir oyunun gözde bir temsilcisi olmuştu.

1. Kanmamaya dayanan bir oyunun gözde bir temsilcisi olmuştu.

2. isim , isim , isim , isim , Önemli bir kimsenin beğendiği kadın


gözdelik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Gözde olma durumu


gözdemiri
Anlamı:

1. isim , isim , denizcilik , denizcilik , isim , isim , denizcilik , denizcilik , Gemilerin baş tarafında bulunan, her zaman kullanılan büyük çıpa


Telaffuz : gö'zdemiri

gözden (veya gözünden) düşmek
Anlamı:

1. bir kişi veya şey değerini yitirmek, rağbet görmemek

Örnek:

1. Muhtarın oğlu bu hasta köpeklere düşman olduğu günden beri gözümden düştü.

1. Muhtarın oğlu bu hasta köpeklere düşman olduğu günden beri gözümden düştü.


gözden (veya gözünden) kaçırmak
Anlamı:

1. dalgınlıkla görmemek

Örnek:

1. Fikirleri dağınıklıktan kurtarmak için, özüne irca etmek ve onu gözden kaçırmamak lazımdır.

1. Fikirleri dağınıklıktan kurtarmak için, özüne irca etmek ve onu gözden kaçırmamak lazımdır.


gözden (veya gözünden) kaçmak
Anlamı:

1. görülmemek, farkına varılmamak

Örnek:

1. Emeğinin ve cesaretinin gözümden kaçmış bulunmasından hâlâ üzgünlük duyuyorum.

1. Emeğinin ve cesaretinin gözümden kaçmış bulunmasından hâlâ üzgünlük duyuyorum.


gözden (veya gözünden) sürmeyi çalmak (veya çekmek)
Anlamı:

1. hırsızlıkta çok becerikli, çok usta olmak


gözden çıkarmak
Anlamı:

1. bir mal, para, değer yargısı vb. maddi veya manevi varlığın elden çıkarılmasını kabul etmek

Örnek:

1. İnsan, emeğini o kadar kolay gözden çıkaramıyor.

1. İnsan, emeğini o kadar kolay gözden çıkaramıyor.


gözden geçirmek
Anlamı:

1. okumak

Örnek:

1. O günkü gazeteleri gözden geçirdi.

1. O günkü gazeteleri gözden geçirdi.

2. niteliğini anlamak için bir şeyin her yanına bakmak, incelemek, muayene etmek

Örnek:

1. Akşam hazırlanmış sofrayı gözden geçirmek için odasından çıktı.

1. Akşam hazırlanmış sofrayı gözden geçirmek için odasından çıktı.

3. araç, motor vb.nin çalışıp çalışmadığını incelemek, denemek, denetlemek


gözden gönülden çıkarmak
Anlamı:

1. önem vermemek, ilgisini kesmek

Örnek:

1. Şimdi, artık gözünden ve gönlünden çıkardığı bu adamın her şeyi onun için müsavi idi.

1. Şimdi, artık gözünden ve gönlünden çıkardığı bu adamın her şeyi onun için müsavi idi.


gözden ırak olan gönülden de ırak olur
Anlamı:

1. `ayrı düşenlerin arasındaki sevgi de zamanla azalır` anlamında kullanılan bir söz

Örnek:

1. Elbette tanıyamazsınız çünkü gözden ırak olan gönülden de ırak olurmuş.

1. Elbette tanıyamazsınız çünkü gözden ırak olan gönülden de ırak olurmuş.


gözden ırak tutmak
Anlamı:

1. görmek istememek


gözden ırak tutulmak
Anlamı:

1. önem verilmemek, değersiz bulmak

Örnek:

1. Bunca yüzyıl gözden ırak tutulan gerçek Türkçeyi ön plana almak gerekiyordu.

1. Bunca yüzyıl gözden ırak tutulan gerçek Türkçeyi ön plana almak gerekiyordu.


gözden kaybetmek
Anlamı:

1. görünmemek, ortadan çekilip gitmek

Örnek:

1. Mektepten sonra birbirimizi gözden kaybetmiştik.

1. Mektepten sonra birbirimizi gözden kaybetmiştik.


gözden kaybolmak
Anlamı:

1. ortadan çekilmek veya görünmez olmak, kaybolmak

Örnek:

1. Vakta ki gece mehtaba çıktılar. Senihe ile Faik Bey uzun bir müddet gözden kayboldular.

1. Vakta ki gece mehtaba çıktılar. Senihe ile Faik Bey uzun bir müddet gözden kayboldular.


gözden nihan olmak
Anlamı:

1. gözden kaybolmak

Örnek:

1. Nihayet yıkık bir kulübe civarında gözden nihan oldular.

1. Nihayet yıkık bir kulübe civarında gözden nihan oldular.


gözden uzak tutmak
Anlamı:

1. önem vermemek, arka plana itmek


gözden uzaklaşmak
Anlamı:

1. ayrılıp başka yere gitmek, görünmez olmak


göze

İlgili Kelimeler:

göze bilimi, göze yutarlığı, göze zarı, gözeler arası, görme gözesi

Anlamı:

1. isim , isim , anatomi , anatomi , biyoloji , biyoloji , isim , isim , anatomi , anatomi , biyoloji , biyoloji , Hücre

2. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Su kaynağı


göze almak
Anlamı:

1. gelebilecek her türlü zararı ve tehlikeyi önceden kabul etmek

Örnek:

1. Bunlardan kaç babayiğit bu ölüm yarışını göze alabilir?

1. Bunlardan kaç babayiğit bu ölüm yarışını göze alabilir?