Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
göz önünde
Anlamı:

1. zarf , zarf , mecaz , mecaz , zarf , zarf , mecaz , mecaz , Apaçık, belirgin, aşikâr olarak


göz önünde tutmak (veya bulundurmak)
Anlamı:

1. herhangi bir durumun nasıl bir sonuca yol açacağını hesaba katmak, dikkate almak


göz önüne almak
Anlamı:

1. önceden düşünmek, hesaplamak, dikkate almak

Örnek:

1. 1908'den önceki zemin ve zamanı göz önüne almalı.

1. 1908'den önceki zemin ve zamanı göz önüne almalı.


göz önüne getirmek
Anlamı:

1. zihinde canlandırmak, tasarlamak


göz pencere
Anlamı:

1. isim , isim , mimarlık , mimarlık , isim , isim , mimarlık , mimarlık , Çatı katlarında veya kapı üstlerinde yuvarlak veya oval biçimli, genellikle süslü küçük pencere


göz pınarı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Gözyaşı bezlerinin salgıladığı sıvıyı toplayan, gözün burun tarafındaki bölümü


göz sevdası
Anlamı:

1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , Yalnız bakmakla yetinilen aşk


göz süzmek
Anlamı:

1. baygın ve anlamlı bakmak

Örnek:

1. İnliyor, göz süzüyor, burnundan soluyarak konuşuyordu.

1. İnliyor, göz süzüyor, burnundan soluyarak konuşuyordu.


göz taşı
Anlamı:

1. isim , isim , kimya , kimya , isim , isim , kimya , kimya , Bazı göz, deri, bitki hastalıklarında ve bağcılıkta kullanılan, koyu mavi renkte, zehirli bir tuz, bakır sülfat, bakır tuzu (Cu SO4)


göz ucuyla görmek
Anlamı:

1. fark etmek

Örnek:

1. Benim için dualar okuduğunu göz ucuyla görebiliyordum.

1. Benim için dualar okuduğunu göz ucuyla görebiliyordum.


göz ucuyla süzmek
Anlamı:

1. iyice tanımak, bilmek veya dikkat çekmek amacıyla hafif kısık gözle incelemek, bakmak

Örnek:

1. Sokakta göz ucuyla süzdüğüm kadının bana ehemmiyet vermediğini görürsem hoşça bir latife söyleyiveririm.

1. Sokakta göz ucuyla süzdüğüm kadının bana ehemmiyet vermediğini görürsem hoşça bir latife söyleyiveririm.


göz var, izan var
Anlamı:

1. bir şeyin göz ve akıl yoluyla anlaşılacağını anlatan bir söz

Örnek:

1. Bu kadar olmaz. İnsanda göz var, izan var!

1. Bu kadar olmaz. İnsanda göz var, izan var!


göz yıldırmak
Anlamı:

1. gözünü korkutmak


göz yoklaması
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Başkalarının dikkati birinin üzerinde olma, göz hapsinde tutulma

Örnek:

1. Başka çare kalmadığını anladı ve kendisini üç Ankaralı kadının bu sıkı göz yoklamasına bıraktı.

1. Başka çare kalmadığını anladı ve kendisini üç Ankaralı kadının bu sıkı göz yoklamasına bıraktı.


göz yummak
Anlamı:

1. görmezlikten gelmek, hoş görmek, bağışlamak

Örnek:

1. Kendi dillerine başka bir dilden en küçük bir şeyin karışmasına göz yumamazlar.

1. Kendi dillerine başka bir dilden en küçük bir şeyin karışmasına göz yumamazlar.

2. umudunu kesmek, umutsuzluğa düşmek


göz yummamak
Anlamı:

1. uyumamak

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , hoş görmemek, bağışlamamak


göz yuvarı
Anlamı:

1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Kafatasında bir çukur içine yerleşmiş bulunan gözün yuvarlak bölümü


göz yuvası
Anlamı:

1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Göz yuvarlarının içinde bulundukları kemik oyuklardan her biri, gözevi

Örnek:

1. Bu profilin en göze çarpan hususiyetleri, alında, göz yuvasında ve çenede toplanmıştı.

1. Bu profilin en göze çarpan hususiyetleri, alında, göz yuvasında ve çenede toplanmıştı.


göz zarı yangısı
Anlamı:

1. isim , isim , tıp , tıp , isim , isim , tıp , tıp , Kornea hariç göz kapaklarının iç yüzü ile göz küresinin ön yüzünü örten zarda oluşan iltihap, konjonktivit


gözaltı
Anlamı:

1. isim , isim , hukuk , hukuk , isim , isim , hukuk , hukuk , Birinin, güvenlik kuvvetleri tarafından belli bir yerde belli bir süre alıkonulması, gözetim, nezaret

2. Denetleme

Örnek:

1. Çocuğum bu sürekli gözaltından huzursuz oluyor, ben sinir küpüne dönüyorum.

1. Çocuğum bu sürekli gözaltından huzursuz oluyor, ben sinir küpüne dönüyorum.


Telaffuz : gö'zaltı

gözaltına almak
Anlamı:

1. güvenlik kuvvetleri birini belli bir süre, belli bir yerde tutmak, nezarete almak


gözaltında tutmak
Anlamı:

1. güvenlik kuvvetleri birini belli bir süre, belli bir yerde tutmak

2. gözetlemek


gözaydın etmek
Anlamı:

1. güzel bir olay için kutlamak, iyi dileklerde bulunmak

Örnek:

1. Köylerden bizleri tanıyanlar bile geldiler, gözaydın ettiler.

1. Köylerden bizleri tanıyanlar bile geldiler, gözaydın ettiler.


gözaydına gelmek
Anlamı:

1. birine kavuştuğu sevindirici bir durum dolayısıyla kutlamaya, iyi dilekte bulunmaya gelmek

Örnek:

1. Eve dönünce orasını düğünevi gibi kalabalık buldum. Duyan kadınlar gözaydına gelmişler.

1. Eve dönünce orasını düğünevi gibi kalabalık buldum. Duyan kadınlar gözaydına gelmişler.


gözaydına gitmek
Anlamı:

1. birine kavuştuğu sevindirici bir durum dolayısıyla kutlamaya, iyi dilekte bulunmaya gitmek