Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
göyük
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Yanık, yanmış

2. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Hastalık ateşi


göz

İlgili Kelimeler:

göz açıklığı, göz akı, göz alıcı, gözaltı, göz altı, göz aşısı, göz aşinalığı, göz bağcı, göz bağı, göz bankası, göz banyosu, göz bebeği, göz bilimi, göz boncuğu, gözdağı, gözdemiri, göz dikeği, göz dişi, göz doktoru, göz emeği, göz erimi, göz etçiği, gözevi, göz göz, göz göze, göz hakkı, göz hapsi, göz kadehi, göz kamaştırıcı, göz kapağı, göz kararı, göz kesesi, göz memesi, göz merceği, göz nuru, göz önü, göz pencere, göz pınarı, göz sevdası, göz taşı, gözyaşı, göz yoklaması, göz yuvarı, göz yuvası, göz zarı yangısı, göze göz, gözü aç, gözü açık, gözü bağlı, gözü dışarıda, gözü doymaz, gözü gönlü tok, gözü kapalı, gözü kara, gözü keskin, gözü pek, gözü sulu, gözü tok, gözü yolda, gözü yüksekte, açgöz, açıkgöz, aynagöz, camgöz, cam göz, cingöz, çekik göz, dört göz, eski göz ağrısı, gümüş göz, ilk göz ağrısı, karagöz, Karagöz, kem göz, kene göz, kötü göz, lokma göz, paragöz, patlak göz, petek göz, sarıgöz, sulu göz, süzgün göz, tepegöz, uyur göz, yalıngöz, yüz göz, balıkgözü, devegözü, horozgözü, kartalgözü, kedigözü, kemer gözü, koltuk gözü, koyungözü, kuşgözü, malın gözü, mandagözü, öküzgözü, palamar gözü, sığırgözü, torpido gözü, turnagözü, tütsü gözü, gündüz gözüyle, çıplak gözle, bu gözle, halkalı gözler, tepegözler

Anlamı:

1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Görme organı, basar

2. Bazı deyimlerde, görme ve bakma

Örnek:

1. Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin.

1. Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin.

3. Oda

Örnek:

1. Şu fakir mahallede bir göz evim olsaydı / Nasıl sevinç içinde çıkardım şu yokuşu

1. Şu fakir mahallede bir göz evim olsaydı / Nasıl sevinç içinde çıkardım şu yokuşu

4. Bakış, görüş

Örnek:

1. Bu sefer alacaklı gözüyle baktım.

1. Bu sefer alacaklı gözüyle baktım.

5. Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak

Örnek:

1. Asıl felaket bu pınara sırt çevirmek, bu pınarın gözlerine taş tıkamak değil de ne olurdu?

1. Asıl felaket bu pınara sırt çevirmek, bu pınarın gözlerine taş tıkamak değil de ne olurdu?

6. Delik, boşluk

Örnek:

1. İğnenin gözü.

1. İğnenin gözü.

2. Köprünün gözleri karış karış kazılmıştır.

2. Köprünün gözleri karış karış kazılmıştır.

7. Çekmece

Örnek:

1. Masanın gözleri.

1. Masanın gözleri.

8. Terazi kefesi

9. Nazar

Örnek:

1. İnsanı gözle yiyip bitirirler.

1. İnsanı gözle yiyip bitirirler.

10. Sevgi, ilgi, gönül bağlantısı

Örnek:

1. Gözden düşmek. Göze girmek.

1. Gözden düşmek. Göze girmek.

11. Ağacın tomurcuk veren yerlerinden her biri

Örnek:

1. Göz aşısı.

1. Göz aşısı.

12. Bölüm, hane

Örnek:

1. Dama tahtasında altmış dört göz vardır.

1. Dama tahtasında altmış dört göz vardır.

13. Bazı yaraların uç bölümü

Örnek:

1. Çıbanın gözü.

1. Çıbanın gözü.


göz (veya gözler) önüne sermek
Anlamı:

1. açıklamak, sergilemek, göstermek, tanıtmak


göz (veya gözünün) kuyruğuyla bakmak
Anlamı:

1. göz ucuyla bakmak


göz (veya gözünün) önünde olmak
Anlamı:

1. sürekli denetimi altında bulunmak

2. unutmamak, olduğu gibi hatırlamak

Örnek:

1. Hızla açılan kapıdan içeri girişi, hayır girişi değil, atılışı hâlâ gözümün önündedir.

1. Hızla açılan kapıdan içeri girişi, hayır girişi değil, atılışı hâlâ gözümün önündedir.

3. gündemde yer almak

4. kolayca ulaşılabilecek bir yerde bulunmak


göz (veya gözünün) önüne serilmek
Anlamı:

1. görülmek, bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmak

Örnek:

1. İstanbul'a bu yükseklikten bakılınca birden gözlerimizin önüne serilir.

1. İstanbul'a bu yükseklikten bakılınca birden gözlerimizin önüne serilir.


göz (veya gözünün) ucuyla bakmak
Anlamı:

1. fark ettirmeden gözlemek, belli etmemeye çalışarak başını çevirmeden yandan bakmak

Örnek:

1. Kadın, gözünün ucuyla erkeğe baktı.

1. Kadın, gözünün ucuyla erkeğe baktı.


göz açamamak
Anlamı:

1. yoğun işler yüzünden bir şeyle ilgilenme imkânı bulamamak

Örnek:

1. İşkembe ayıklamaktan, bulaşık yıkamaktan göz açamıyordum.

1. İşkembe ayıklamaktan, bulaşık yıkamaktan göz açamıyordum.


göz açıklığı
Anlamı:

1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , Gözü açık olma durumu


göz açıp kapayıncaya kadar
Anlamı:

1. çok kısa bir sürede

Örnek:

1. Göz açıp kapayana kadar Zafer büyüdü.

1. Göz açıp kapayana kadar Zafer büyüdü.


göz açtırmamak
Anlamı:

1. başka bir iş yapmasına vakit veya imkân vermemek


göz akı
Anlamı:

1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Göz yuvarının dışını saran, katılgan dokudan oluşmuş, dayanıklı beyaz çeper, sert tabaka


göz alabildiğine
Anlamı:

1. gözün görebileceği en uzak yerlere kadar

Örnek:

1. Bu göz alabildiğine düzlük, sinsi bir bataklık gibidir.

1. Bu göz alabildiğine düzlük, sinsi bir bataklık gibidir.

2. çok geniş, engin bir biçimde


göz alıcı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Güzelliği ile ilgi çeken, alımlı, göze çarpan

Örnek:

1. Burada vücudumu bütün göz alıcı çizgileriyle uzun uzun seyretmişti.

1. Burada vücudumu bütün göz alıcı çizgileriyle uzun uzun seyretmişti.


göz alıcılık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Göz alıcı olma durumu


göz altı

İlgili Kelimeler:

göz altı kremi

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yüzde gözlerin hemen altında bulunan bölüm


göz altı kremi
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Göz altı morluklarını, torbalanmalarını gideren bir krem türü


göz ardı etmek
Anlamı:

1. gereken önemi vermemek

Örnek:

1. Kocakarı yöntemlerine inanmayı göz ardı ettiğini söyleyemezdim.

1. Kocakarı yöntemlerine inanmayı göz ardı ettiğini söyleyemezdim.


göz aşinalığı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Birini zaman zaman görmekten ileri gitmemiş olan tanıma, üstünkörü tanıma


göz aşısı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dal üzerindeki gözelere yapılabilen ağaç aşısı


göz atmak
Anlamı:

1. kısa bir süre, fazla dikkat etmeden bakıvermek

Örnek:

1. Bir ara karşıdaki salaş birahanenin penceresine göz atıyorum.

1. Bir ara karşıdaki salaş birahanenin penceresine göz atıyorum.


göz bağcı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Göz bağı yapan kimse, illüzyonist

Örnek:

1. Aynı anda sahnenin her yerinde birden bitiyor, bir şarkıcıdan çok bir göz bağcıya benziyordu.

1. Aynı anda sahnenin her yerinde birden bitiyor, bir şarkıcıdan çok bir göz bağcıya benziyordu.


göz bağcılık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Göz bağcının yaptığı iş, illüzyonizm

2. El çabukluğu ile göz boyama

Örnek:

1. Genel anlamıyla ise her türlü gözbağcılık, el çabukluğu gösterileridir.

1. Genel anlamıyla ise her türlü gözbağcılık, el çabukluğu gösterileridir.


göz bağı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , El çabukluğu ve ustalıkla gerçekte olmayan bir şeyi oluyor gibi gösterme işi, illüzyon

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Aklı ve duyguları yanıltan sebep

Örnek:

1. Onun sözleri bana bir göz bağı olmuştu.

1. Onun sözleri bana bir göz bağı olmuştu.


göz bankası
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Gerektikçe başkalarına aktarılmak için ölümlerinden hemen sonra gönüllülerin gözündeki saydam tabakanın alınıp saklandığı göz kliniği