Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
alesta
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Harekete hazır, tetikte

Örnek:

1. Şafak sökerken denizcilerin hepsi alesta idiler.

1. Şafak sökerken denizcilerin hepsi alesta idiler.


Lisan : İtalyanca allesta

Telaffuz : ale'sta

alesta beklemek
Anlamı:

1. hazır durumda beklemek

Örnek:

1. Artık koridorda ufak bir gürültü olsa Leman Hoca'nın ikazı ile evvelden işaretlediğimiz La pipe Turque sayfasını açıp alesta bekliyorduk.

1. Artık koridorda ufak bir gürültü olsa Leman Hoca'nın ikazı ile evvelden işaretlediğimiz La pipe Turque sayfasını açıp alesta bekliyorduk.


alesta durmak
Anlamı:

1. alesta beklemek


alesta tutmak
Anlamı:

1. hemen kullanılabilecek durumda bulundurmak


alet

İlgili Kelimeler:

alet edevat, tansiyon aleti, çalgı aleti, kondisyon aleti, ses aleti, suç aleti, tesviye aleti

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Bir el işini veya mekanik bir işi gerçekleştirmek için özel olarak yapılmış nesne

2. Bir sanatı yapmaya, uygulamaya yarayan özel araç

3. teknik , teknik , teknik , teknik , Bir makineyi oluşturan ve işlemesine yardım eden parçalardan her biri

4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Maşa

Örnek:

1. Birtakım teşebbüslerini gerçekleştirmesi yolunda onu bir alet gibi kullanıyor.

1. Birtakım teşebbüslerini gerçekleştirmesi yolunda onu bir alet gibi kullanıyor.


Lisan : Arapça ālet

Telaffuz : a:let

alet edevat
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Bir el işini veya mekanik bir işi gerçekleştirmek için kullanılan araçlar

Örnek:

1. Maalesef teknedeki alet edevatla beceremeyeceğiz bu işi diye seslendi mühendis.

1. Maalesef teknedeki alet edevatla beceremeyeceğiz bu işi diye seslendi mühendis.


alet etmek
Anlamı:

1. bir kimseyi hoş olmayan bir işte aracı olarak kullanmak

Örnek:

1. Sen kalktın, onu şakaya, latifeye, alaya alet etmek istedin.

1. Sen kalktın, onu şakaya, latifeye, alaya alet etmek istedin.


alet işler, el övünür
Anlamı:

1. `bir kimse ne kadar usta olursa olsun gerekli araçları olmadan kusursuz iş yapamaz` anlamında kullanılan bir söz


alet olmak
Anlamı:

1. bilerek veya bilmeyerek kötü bir işe aracılık etmek, vasıta olmak

Örnek:

1. Mustafa Kemal'de tek olmayan şey, 'alet olmak' zaafı idi.

1. Mustafa Kemal'de tek olmayan şey, 'alet olmak' zaafı idi.


aletli

İlgili Kelimeler:

aletli jimnastik

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Aleti olan veya aletle yapılan


aletli jimnastik
Anlamı:

1. isim , isim , spor , spor , isim , isim , spor , spor , Birtakım aletler kullanılarak yapılan jimnastik, araçlı jimnastik


aletsiz
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Aleti olmayan veya aletle yapılmayan


alev

İlgili Kelimeler:

alev alev, alev kırmızısı, alev lambası, alev makinesi, alev rengi, çıplak alev, saman alevi, tandır alevi

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yanan maddelerin veya gazların türlü biçimlerdeki ışıklı uzantısı, yalım, yalaz, alaz, şule

Örnek:

1. Alevi ve bağrışmaları gören kadın erkek herkes evimizin bahçesine doldu.

1. Alevi ve bağrışmaları gören kadın erkek herkes evimizin bahçesine doldu.

2. Sıcaklık

Örnek:

1. İşte şimdi damarlarımda bu iksirin alevleri dolaşıyor.

1. İşte şimdi damarlarımda bu iksirin alevleri dolaşıyor.

3. Kıvılcım

4. Mızrak uçlarına takılan küçük bayrak, flama

5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Aşk ateşi


alev alev
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Vücut ısısı herhangi bir sebeple artmış bir biçimde ve bu sebeple tende kızarıklık oluşarak, alaz alaz

Örnek:

1. Düşündükçe kapkara, korkunç bir hayalet gözlerimi kapladı, başımın içi alev alev yandı.

1. Düşündükçe kapkara, korkunç bir hayalet gözlerimi kapladı, başımın içi alev alev yandı.

2. Aşırı bir biçimde tutuşmuş olarak

3. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Aşırı bir biçimde tutuşmuş olan

Örnek:

1. Caminin dört bir yanı alev alevdi zaten.

1. Caminin dört bir yanı alev alevdi zaten.


alev almak
Anlamı:

1. tutuşmak, yanmaya başlamak

Örnek:

1. Sobada çıralar hemen alev almış, odunları da tutuşturmuştu.

1. Sobada çıralar hemen alev almış, odunları da tutuşturmuştu.

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , coşmak, heyecanlanmak, heyecana gelmek

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , öfkelenmek, kızmak

4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , telaşlanmak


alev bacayı (veya saçağı) sarmak
Anlamı:

1. ateş bacayı sarmak


alev gibi parlamak
Anlamı:

1. canlı, ışıl ışıl olmak

Örnek:

1. Gözleri siyah bir alev gibi parlıyordu.

1. Gözleri siyah bir alev gibi parlıyordu.


alev kırmızısı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Parlak kırmızı renk, alev rengi

2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bu renkte olan


alev lambası
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Gaz veya benzinle çalışan, ucundan bir alev püskürterek yanan metalleri lehimlemede kullanılan bir araç, pürmüz lambası


alev makinesi
Anlamı:

1. isim , isim , askerlik , askerlik , isim , isim , askerlik , askerlik , Düşman üzerine alevli sıvılar püskürten taşınabilir alet


alev rengi
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Alev kırmızısı

2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bu renkte olan


Alevi
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Hz. Ali'ye bağlı olan kimse


Özel: Evet

Lisan : Arapça ʿalevī

Telaffuz : alevi:

Alevilik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Alevi olma durumu


Özel: Evet

alevlendirebilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Alevlendirebilmek işi


alevlendirebilmek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Alevlendirme ihtimali veya imkânı bulunmak

2. Alevlendirmeye gücü yetmek