92406 kayıt bulundu.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Fermenesi olan
1. Bu şehrin gençleri de çakşırlı, fermeneli; bıçak ve tüfek oyunu oynar, türkü söyler.
1. Bu şehrin gençleri de çakşırlı, fermeneli; bıçak ve tüfek oyunu oynar, türkü söyler.
1. isim , isim , kimya , kimya , isim , isim , kimya , kimya , Maya (I)
Lisan : Fransızca ferment
1. isim , isim , kimya , kimya , isim , isim , kimya , kimya , Aynştaynyumla aynı zamanda bulunan ve atom sayısı 100 olan yapay element (simgesi Fm)
Lisan : Fransızca fermium
Telaffuz : fe'rmiyum
1. isim , isim , isim , isim , Giysi, çanta vb. yerlerde kullanılan, karşılıklı dişler ve bunların üzerinde yürüyen kapatıcıdan oluşan düzenek, cırcır, carcur
Lisan : Fransızca fermoir
1. isim , isim , isim , isim , Sünger toplamak için kullanılan makineli dalma aracı
Lisan : Fransızca Maurice Fernez özel adından
fersah fersah
1. isim , isim , isim , isim , Yaklaşık 5 kilometrelik bir uzaklık ölçüsü
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Çok uzun mesafe, uzaklık
Lisan : Arapça fersaḫ
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Kat kat
1. Artık bizlerin devri kapandı, sizler şimdi bizden fersah fersah ileridesiniz.
1. Artık bizlerin devri kapandı, sizler şimdi bizden fersah fersah ileridesiniz.
2. Çok, pek çok
1. Biz 1826'da bir inkılaptan değil, onun ihtiyacını duymaktan bile fersah fersah uzaktık.
1. Biz 1826'da bir inkılaptan değil, onun ihtiyacını duymaktan bile fersah fersah uzaktık.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Arası herhangi bir fersah olan
1. 30 fersahlık yol.
1. 30 fersahlık yol.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Donuk, cansız (göz, ışık, yüz)
1. Eski yalıların birçoklarının görünüşlerinde ihtiyarların o durgun, dalgın, fersiz ve ölgün yüzlerindeki manalar peyda olmuştu.
1. Eski yalıların birçoklarının görünüşlerinde ihtiyarların o durgun, dalgın, fersiz ve ölgün yüzlerindeki manalar peyda olmuştu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Fersiz duruma gelmek, donuklaşmak
1. Güneşin bıraktığı ziya artık fersizleşiyor.
1. Güneşin bıraktığı ziya artık fersizleşiyor.
1. isim , isim , isim , isim , Fersiz olma durumu
1. Bakışlarında zerre kadar dalgınlık, fersizlik göremiyorum.
1. Bakışlarında zerre kadar dalgınlık, fersizlik göremiyorum.
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Eskimiş, yıpranmış, aşınmış
1. Yalnız birçok nefer yırtık, fersude eşyayı muttasıl at, eşek, öküz arabalarına yükletiyorlardı.
1. Yalnız birçok nefer yırtık, fersude eşyayı muttasıl at, eşek, öküz arabalarına yükletiyorlardı.
Lisan : Farsça fersūde
Telaffuz : fersu:de
1. isim , isim , isim , isim , Birey
1. Mustafa Kemal bir fert değil bir timsaldir.
1. Mustafa Kemal bir fert değil bir timsaldir.
Lisan : Arapça ferd
1. ünlem , ünlem , argo , argo , ünlem , ünlem , argo , argo , `Kaç, uzaklaş; tamam, bitti` anlamlarında kullanılan bir seslenme sözü
1. Bisiklete atlayınca haydi babam fertik!
1. Bisiklete atlayınca haydi babam fertik!
Lisan : Almanca fertig
1. kaçmak
1. Kampana vurup tren kalkacağı esnada 'fertik!' diye bağırırlardı ki 'fertiği kırmak' tabiri buradan kalmadır.
1. Kampana vurup tren kalkacağı esnada 'fertik!' diye bağırırlardı ki 'fertiği kırmak' tabiri buradan kalmadır.
1. çığlık koparmak, yüksek sesle haykırmaya başlamak
1. Bu defa da, Sultanahmet'ten gelen efeler değilmiş de feryadı basanlar, onların gündüzki taşkınlığından yüz bulan eroincilermiş.
1. Bu defa da, Sultanahmet'ten gelen efeler değilmiş de feryadı basanlar, onların gündüzki taşkınlığından yüz bulan eroincilermiş.
feryat figan
1. isim , isim , isim , isim , Haykırış, çığlık
1. Bu, bir hayat kurtarma feryadıdır.
1. Bu, bir hayat kurtarma feryadıdır.
Lisan : Farsça feryād
Telaffuz : ferya:dı
1. yüksek sesle haykırmak
1. İnsan tehlike karşısında ancak ana diliyle feryat edebiliyor.
1. İnsan tehlike karşısında ancak ana diliyle feryat edebiliyor.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , büyük bir yokluk, zarar ve sıkıntı içinde bulunmak
1. İstanbul, susuzluktan feryat ediyor.
1. İstanbul, susuzluktan feryat ediyor.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Haykırarak, ağlayarak
1. Nihayet beni feryat figan orta yaşlı bir avukat kâtibine veriyorlar.
1. Nihayet beni feryat figan orta yaşlı bir avukat kâtibine veriyorlar.
1. yüksek sesle bağırmak, haykırmak
1. Pencereden kopardığım feryadı pek geç işittiler.
1. Pencereden kopardığım feryadı pek geç işittiler.