92406 kayıt bulundu.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Felakete uğramış (kimse)
1. Batan bir gemide birbirini arayıp bulduktan sonra sarmaş dolaş olmuş felaketzedelere benziyorlar.
1. Batan bir gemide birbirini arayıp bulduktan sonra sarmaş dolaş olmuş felaketzedelere benziyorlar.
Lisan : Arapça felāket + Farsça -zede
Telaffuz : fela:ketzede, l ince okunur
kısmi felç, çocuk felci
1. isim , isim , tıp , tıp , isim , isim , tıp , tıp , İnme
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İşlemez durumda olma
Lisan : Arapça felc
1. inme inmek
1. Babam kendisine felç geldiği zaman beni affetti ve çağırttı.
1. Babam kendisine felç geldiği zaman beni affetti ve çağırttı.
1. inme inmek
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , bir şey içinden çıkılamaz durum almak, tıkanmak
1. bir iş yarım kalmak, yürümez duruma gelmek, tam olarak durmak
1. Yağmur yüzünden trafik felce uğradı.
1. Yağmur yüzünden trafik felce uğradı.
1. felç etmek
1. Öteki tabancayla o da mağdurun belinden aşağısını felce uğrattı.
1. Öteki tabancayla o da mağdurun belinden aşağısını felce uğrattı.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , İnmeli, felç olmuş, mefluç
1. En güçlü yanınızı felçli yahut ölü göstermeye uğraşıyorlar.
1. En güçlü yanınızı felçli yahut ölü göstermeye uğraşıyorlar.
1. isim , isim , askerlik , askerlik , isim , isim , askerlik , askerlik , Alman, Avusturya, İngiliz, Rus ve İsveç askerî hiyerarşisinde en yüksek rütbe
Lisan : Fransızca feld-maréchal
Telaffuz : fe'ldmareşal
1. isim , isim , mineraloji , mineraloji , isim , isim , mineraloji , mineraloji , Potasyumlu, sodyumlu ve kalsiyumlu olmak üzere üçe ayrılan en önemli silikatlı mineral grubu
Lisan : Almanca Feldspat
1. hayatta acı tatlı günler görmüş geçirmiş olmak, olgunlaşmış, deneyim kazanmış olmak
1. Oyuna bir de kalender, feleğin çemberinden geçmiş ihtiyar komiser koyacaksınız.
1. Oyuna bir de kalender, feleğin çemberinden geçmiş ihtiyar komiser koyacaksınız.
1. argo , argo , argo , argo , ummadığı bir durumda kalmak, şaşkınlık içine düşmek
1. Bir gün burada koyu ateş renginde bir hotoz görmüştür ki feleğini şaşırmıştır.
1. Bir gün burada koyu ateş renginde bir hotoz görmüştür ki feleğini şaşırmıştır.
çarkıfelek, kahpe felek, kambur felek
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Gök, gökyüzü, sema
2. Dünya, âlem
3. Talih, baht, şans
1. Felek oyun etmişti onlara, yiğitlerden ikisi uyuyakaldı.
1. Felek oyun etmişti onlara, yiğitlerden ikisi uyuyakaldı.
4. Askerî mızıkada zilli bir müzik aracı
Lisan : Arapça felek
1. `bir terslik çıkmazsa, şartlar uygun giderse` anlamında kullanılan bir söz
1. `bu dünyada kimi insanlar mutluluk içinde yaşarlar, kimileri de talihsizdirler` anlamında kullanılan bir söz
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , gök bilimi , gök bilimi , isim , isim , eskimiş , eskimiş , gök bilimi , gök bilimi , Gök bilimi
Lisan : Arapça felekiyyāt
Telaffuz : felekiya:tı
1. isim , isim , tarih , tarih , isim , isim , tarih , tarih , Bugünkü Hollanda, Belçika ve Kuzeydoğu Fransa'ya eskiden verilen ad
Özel: Evet
Telaffuz : felemengi