92406 kayıt bulundu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Ak olmak, temizlenmek
1. Bu çamaşır ne aklanır ne paklanır.
1. Bu çamaşır ne aklanır ne paklanır.
2. hukuk , hukuk , hukuk , hukuk , Hakkında dava açılan sanık, yargılama sonunda suçsuz bulunmak, temize çıkmak, beraat etmek
1. Yasak oyunum bu rejimde aklandı, Ulvi Uraz onu ramp ışığına çıkardı.
1. Yasak oyunum bu rejimde aklandı, Ulvi Uraz onu ramp ışığına çıkardı.
3. hukuk , hukuk , hukuk , hukuk , Kooperatif, şirket, dernek vb. kuruluşların faaliyetleri ve harcamaları genel kurulca uygun bulunmak
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Ak duruma gelmek, ağarmak, beyazlaşmak
1. -i , -i , -i , -i , Aklama ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Aklamaya gücü yetmek
1. zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , Akıl gereğince, akıl yönünden
Lisan : Arapça ʿaḳlen
Telaffuz : a'klen
1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Tatlısu levreği
Telaffuz : a'klevrek
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Akılla ilgili, akla dayanan, akılsal
1. Akli muvazenesi pek sağlam bulunmadığı için serbest bırakıldı.
1. Akli muvazenesi pek sağlam bulunmadığı için serbest bırakıldı.
Lisan : Arapça ʿaḳlī
Telaffuz : akli:
aklı karalı
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Beyazı bulunan, beyaz renkli
1. Arabacı, içkinin söndürdüğü fersiz, kabarık, aklı gözlerini kızın yüzüne yanaştırarak fısıldadı.
1. Arabacı, içkinin söndürdüğü fersiz, kabarık, aklı gözlerini kızın yüzüne yanaştırarak fısıldadı.
1. biri bir şeyi anlayamamak, kavrayamamak
2. bir şeyin olabileceğine inanmamak
3. uygun bulmamak
1. Çocuğun bu geç saatte evden izinsiz çıkıp gitmesini aklım almıyor.
1. Çocuğun bu geç saatte evden izinsiz çıkıp gitmesini aklım almıyor.
1. `deneyim, yıllar içerisinde elde edilir` anlamında kullanılan bir söz
1. davranışlarının yanlışlığını sezerek doğru yolu bulmak
1. O zaman her şey düzelir, erkeğin de aklı başına gelir.
1. O zaman her şey düzelir, erkeğin de aklı başına gelir.
2. ayılmak, kendine gelmek
1. Bir hastalık hâli olduğu anlaşılan bu ilk sersemlikten sonra yavaş yavaş aklı başına gelmektedir.
1. Bir hastalık hâli olduğu anlaşılan bu ilk sersemlikten sonra yavaş yavaş aklı başına gelmektedir.
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Sürekli akıllı davranan
1. İki aklı başında insan şurada oturmuş konuşuyoruz.
1. İki aklı başında insan şurada oturmuş konuşuyoruz.
2. Doğru dürüst, kusursuz, akıllı başlı
1. Bazı günler ne aklı başında ve rabıtalı bir insandır.
1. Bazı günler ne aklı başında ve rabıtalı bir insandır.
1. çok sevinçten veya çok korkudan ne yapacağını şaşırmak
1. El âlemin çocuklarının tek evladını paraladıklarını düşündükçe aklı başından gidiyordu.
1. El âlemin çocuklarının tek evladını paraladıklarını düşündükçe aklı başından gidiyordu.
1. başka şeyler düşünmek
1. Affet Kâmuran, aklım başka yerdeydi.
1. Affet Kâmuran, aklım başka yerdeydi.
1. değişik sebeplerden dolayı dengeli düşünemez durumda olmak
1. bir iş yaparken başka bir şey düşünmek
1. Aklı hep evde, Gülsüm'deydi.
1. Aklı hep evde, Gülsüm'deydi.