Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
dırlaşma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dırlaşmak işi


dırlaşmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kavga etmek, ağız kavgası etmek, dilleşmek


dirlik

İlgili Kelimeler:

dirlik düzenlik

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yaşayış, hayat, sağlık, varlık, geçim

2. Huzur, erinç

Örnek:

1. Madem birsin, birlik olsun / Dilde, dinde, milliyette / Murat et de dirlik olsun / Baştan başa cemiyette

1. Madem birsin, birlik olsun / Dilde, dinde, milliyette / Murat et de dirlik olsun / Baştan başa cemiyette

3. tarih , tarih , tarih , tarih , Osmanlı Devleti'nde bir hizmete karşılık olmak üzere bir kimseye devletçe verilen aylık veya bir yere bağlı gelir

Örnek:

1. Zaten onun için, hazinelerin, varlıkların, dirliklerin ne değeri vardır.

1. Zaten onun için, hazinelerin, varlıkların, dirliklerin ne değeri vardır.


dirlik düzenlik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Aile üyeleri veya bir arada çalışan kimseler arasında iyi geçinme durumu

Örnek:

1. Böylece kurtla kuzuyu ayırarak orasını da dirlik düzenliğe kavuşturdu.

1. Böylece kurtla kuzuyu ayırarak orasını da dirlik düzenliğe kavuşturdu.


dirlik yüzü görmemek
Anlamı:

1. rahata kavuşamamak


dirlikçi
Anlamı:

1. isim , isim , tarih , tarih , isim , isim , tarih , tarih , Dirlik sahibi olan kimse

Örnek:

1. İlk dirlikçi aza kanaat eden, gözü toprakta olmayan, millet fedaisi bir halk memuru alptır.

1. İlk dirlikçi aza kanaat eden, gözü toprakta olmayan, millet fedaisi bir halk memuru alptır.


dirliksiz
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Dirliği olmayan

2. Geçimsiz


dirliksizlik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Geçimsizlik


dirsek

İlgili Kelimeler:

dirsek dirseğe, dirsek kemiği, dirsek teması, çift dirsek, itdirseği, tenisçi dirseği

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kol ile ön kol arasındaki eklemin arka yanı

2. Giysi kolunda bu organa denk gelen bölüm

Örnek:

1. Dirseği yırtık neftî bir örme ceket giymiş.

1. Dirseği yırtık neftî bir örme ceket giymiş.

3. Boruların doğrultusunu değiştirmekte kullanılan bağlantı parçası

Örnek:

1. Bu iki boruyu bir dirsekle birbirine bağlamalı.

1. Bu iki boruyu bir dirsekle birbirine bağlamalı.

4. mimarlık , mimarlık , mimarlık , mimarlık , Bir direği veya başka bir şeyi sağlamlaştırmak için yanına eğik olarak yerleştirilen ağaç, makas

Örnek:

1. Elini, oturduğu koltuğun dirsek yerine vurunca ben kalktım.

1. Elini, oturduğu koltuğun dirsek yerine vurunca ben kalktım.


dirsek çevirmek
Anlamı:

1. daha önce iş birliği yaptığı kişiyi uzaklaştıracak davranışlarda bulunmak

Örnek:

1. Bugünlerde size dirsek çevirmişler, sebebini biliyor musunuz?

1. Bugünlerde size dirsek çevirmişler, sebebini biliyor musunuz?


dirsek çürütmek
Anlamı:

1. okumak için çok emek sarf etmek

Örnek:

1. Dirsek çürütüp emek verdiği kitapları, can vermeden can bulunamayacağını ona hiç söylememişti.

1. Dirsek çürütüp emek verdiği kitapları, can vermeden can bulunamayacağını ona hiç söylememişti.

2. meslekte uzun yıllar geçirmek

Örnek:

1. Bu meslekte senelerce dirsek çürüttüğüne göre kendisini gayet iyi anlayabilirdi.

1. Bu meslekte senelerce dirsek çürüttüğüne göre kendisini gayet iyi anlayabilirdi.


dirsek dirseğe
Anlamı:

1. zarf , zarf , mecaz , mecaz , zarf , zarf , mecaz , mecaz , Çok sıkışık bir durumda, yan yana

Örnek:

1. Parkta bu kalabalık, sinema, vapur çıkışlarında olduğu gibi dirsek dirseğe, omuz omuzaydı.

1. Parkta bu kalabalık, sinema, vapur çıkışlarında olduğu gibi dirsek dirseğe, omuz omuzaydı.


dirsek kemiği
Anlamı:

1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Ön kolun iskeletini oluşturan iki uzun kemikten iç yanda olanı


dirsek teması
Anlamı:

1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , Bir amaç uğruna dayanışma içinde bulunma, ilişki içerisine girme

Örnek:

1. Bu taklitçi aydın ve sanatçılar, ister istemez, halka yabancılaştılar, onunla her türlü dirsek temasını yitirdiler.

1. Bu taklitçi aydın ve sanatçılar, ister istemez, halka yabancılaştılar, onunla her türlü dirsek temasını yitirdiler.

2. askerlik , askerlik , askerlik , askerlik , Düz bir sırayı oluşturabilmek için dirseklerin birbirine değmesi


dirsekleme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dirseklemek işi


dirseklemek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Dirsekle vurmak, dirsekle itmek

Örnek:

1. Kalabalığı dirsekleyerek şoseye çıktım.

1. Kalabalığı dirsekleyerek şoseye çıktım.


dirseklenme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dirseklenmek işi


dirseklenmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Dirsek biçiminde kıvrılmak, dirsek oluşturmak

2. Dirsekle itilmek


dirseklik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Koltuk, kanepe vb.nde dirsekleri dayamaya elverişli bölüm

2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Dirsek olarak kullanılmaya uygun olan (ağaç, boru vb.)

3. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Ceket kolunun dirsek bölümünü korumak veya yamamak için kullanılan (kumaş vb.)


dirsizlik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dirlik düzenlikten uzak durum

Örnek:

1. Nihayet anladı ki bu kahveler işsizlikten ve aile dirsizliğinden doğan ızdıraplara karşı sığınılacak yegâne mabetlerdir.

1. Nihayet anladı ki bu kahveler işsizlikten ve aile dirsizliğinden doğan ızdıraplara karşı sığınılacak yegâne mabetlerdir.


diş

İlgili Kelimeler:

diş ağrısı, diş bademi, dişbudak, diş buğdayı, diş-damak ünsüzü, diş diş, diş doktoru, diş-dudak ünsüzü, diş eti, diş eti-damak ünsüzü, diş eti-dudak ünsüzü, diş fırçası, diş hekimi, diş ipi, diş kirası, diş macunu, diş otu, diş özü, diş plağı, diş tababeti, diş tabibi, diş tacı, diş taşı, diş ünsüzü, dişe diş, dişiyle tırnağıyla, alt diş, damaklı diş, kazma diş, kesici diş, öğütücü diş, takma diş, uzun diş, üst diş, yirmilik diş, akıl dişi, azı dişi, deve dişi, duvar dişi, düven dişi, ekleme dişi, faredişi, fildişi, fil dişi, göz dişi, köpek dişi, kuzu dişi, peynir dişi, sıçandişi, süt dişi, yıldızı dişi, yirmi yaş dişi

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Çene kemiklerinin üstüne dizili, ısırıp koparmaya ve çiğnemeye yarayan sert, beyaz organlardan her biri

2. Çark, testere, tarak vb. çentikli şeylerdeki çıkıntıların her biri

Örnek:

1. Çarkın dişleri tebessüm eder gibi tatlı bir ses çıkardı.

1. Çarkın dişleri tebessüm eder gibi tatlı bir ses çıkardı.

3. Sarımsak dilimi, karanfil vb.nde dişe benzetilen tane

Örnek:

1. Bir diş sarımsak, iki diş karanfil.

1. Bir diş sarımsak, iki diş karanfil.

4. Bazı dantel ve işlemelerin kenarlarındaki yuvarlak sivri bölüm

5. hayvan bilimi , hayvan bilimi , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Omurgalı hayvanların çenelerinde veya ilkel yapılı omurgalıların gırtlak ve ağızlarında bulunan kemiksi sert parçalar


dış

İlgili Kelimeler:

dış açı, dış ağ, dış âlem, dış alım, dış asalak, dış başkalaşım, dış bellek, dışbeslenen, dış beslenme, dış borç, dış borçlanma, dışbükey, dış çevre, dış çizgiler durumu, dış çokgen, dış deri, dış dünya, dış evlilik, dış gebelik, dış gezegen, dış gezi, dış güçler, dış hat, dış işleri, dış kapı, dış kavuz, dış kredi, dış kulak, dış kutsal, dış lastik, dış merkezli, dış odun, dış pazar, dış pazarlama, dış piyasa, dış plazma, dış politika, dış saha, dış satım, dış ses, dış ters açı, dış ticaret, dış vurum, dış yarıçap, dış yüz, dış zar, dışa dönük, dışa vurum, ahlak dışı, akıl dışı, alfabe dışı, amaç dışı, bilim dışı, bilinç dışı, çağ dışı, çevrim dışı, ders dışı, devre dışı, din dışı, doğa dışı, evlilik dışı, gerçek dışı, gündem dışı, hudut dışı, irade dışı, istenç dışı, kanun dışı, kayıt dışı, kişilik dışı, kural dışı, liste dışı, mantık dışı, meyve dışı, olağan dışı, oran dışı, öz dışı, saf dışı, sınır dışı, sıra dışı, toplum dışı, töre dışı, us dışı, yasa dışı, yurt dışı, içli dışlı

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Herhangi bir cisim veya alanın sınırları içinde bulunmayan yer, hariç, iç karşıtı

Örnek:

1. Hafta sonunda şehrin dışına çıkıyoruz.

1. Hafta sonunda şehrin dışına çıkıyoruz.

2. Bir konunun kapsamına girmeyen şey

3. Görülen, içte bulunmayan yüzey

Örnek:

1. Bardağın dışı kirli.

1. Bardağın dışı kirli.

4. Bir kimsenin görünüşü, durum ve davranışları

5. Bireyin ötesinde bir varlığı olan

Örnek:

1. Dış dünya.

1. Dış dünya.

6. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Somut kavramlarda iki veya ikiden çok şeyde merkeze daha uzak olan

Örnek:

1. Bayram vali konağının dış kapısında, ellerini yine önünde kavuşturmuş taş gibi dimdik duruyordu.

1. Bayram vali konağının dış kapısında, ellerini yine önünde kavuşturmuş taş gibi dimdik duruyordu.

7. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Yabancı ülkelerle ilgili

Örnek:

1. Dış siyaset. Dış ilişkiler.

1. Dış siyaset. Dış ilişkiler.

8. sinema , sinema , televizyon , televizyon , sinema , sinema , televizyon , televizyon , Açık havada geçen sahneleri içine alan çekim

9. spor , spor , spor , spor , Bazı top oyunlarında karşı takım oyuncularının vuruşuyla topun kalenin bulunduğu taraftan dışarı çıkması, aut


diş-damak ünsüzü
Anlamı:

1. isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , Diş eti-damak ünsüzü


diş-dudak ünsüzü
Anlamı:

1. isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , Diş eti-dudak ünsüzü


dış açı
Anlamı:

1. isim , isim , matematik , matematik , isim , isim , matematik , matematik , İki doğruyu kesen bir doğrunun bu doğruların dışında kalacak biçimde yaptığı açı