92406 kayıt bulundu.
1. deve kuşu gibi başını kuma sokup gerçeklerden uzak duracağını sanmak
1. Bu harekete sadece şımarık gözü ile bakmak deve kuşuluk etmek olur.
1. Bu harekete sadece şımarık gözü ile bakmak deve kuşuluk etmek olur.
1. alay yollu , alay yollu , alay yollu , alay yollu , hiç görmediği, bilmediği bir şeye bakar gibi
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Özensiz, üstünkörü yapılan
1. Deve tımarı iş.
1. Deve tımarı iş.
1. isim , isim , isim , isim , Deveden elde edilen yün, kıl
1. Öyle kabileler var ki çadırları, maşlahları, abaları, heybeleri ve bütün eşyaları deve tüyünden örülmüştür.
1. Öyle kabileler var ki çadırları, maşlahları, abaları, heybeleri ve bütün eşyaları deve tüyünden örülmüştür.
1. başkasının malını kendine mal etmek
1. Onu soyup soğana çevirecek, babasından kalan evleri, dükkânları birtakım maceralar yüzünden deve yapacaktı.
1. Onu soyup soğana çevirecek, babasından kalan evleri, dükkânları birtakım maceralar yüzünden deve yapacaktı.
2. Allem ettiler kallem ettiler sonunda bizim eşeği deve ettiler.
2. Allem ettiler kallem ettiler sonunda bizim eşeği deve ettiler.
Ön Takı : (bir şeyi)
1. `değerli bir kimseden boşalacak yeri ancak o değerde olan başka bir kimse doldurabilir` anlamında kullanılan bir söz
1. isim , isim , isim , isim , Bir devenin taşıyabileceği yük miktarı
2. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Aşırı ölçüde, çok fazla
1. Tarih şuurunun bir terbiye unsuru olduğunu takdir etmek için bir deve yükü malumata sahip olmak gerekmez.
1. Tarih şuurunun bir terbiye unsuru olduğunu takdir etmek için bir deve yükü malumata sahip olmak gerekmez.
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Çok korkak (kimse)
1. `yitirilen değerli kimsenin, elden çıkan değerli şeyin yeri boş kalmaz` anlamında kullanılan bir söz
deveci armudu
1. isim , isim , isim , isim , Deve sahibi, deve kiralayan kimse
2. Deve kervanını güden kimse, sarban
3. mecaz , mecaz , spor , spor , mecaz , mecaz , spor , spor , Çok sert ve kaba oynayan kimse
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Dayanıklı, sert ve iri bir tür armut
1. `yüksek makam sahibi kimselerle ilgisi olanlar durumlarının gerektirdiği özveriyi göze almalıdırlar` anlamında kullanılan bir söz
1. isim , isim , isim , isim , Devecinin yaptığı iş
2. Deve kervanını gütme işi, sarbanlık
3. Deveci olma durumu
1. isim , isim , isim , isim , Bir bütüne göre ufak bir parça
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çok az, önemsiz
1. Büyük kentler bir yana bırakılırsa hayvansal besin tüketimi devede kulak denecek kadar azdır.
1. Büyük kentler bir yana bırakılırsa hayvansal besin tüketimi devede kulak denecek kadar azdır.
1. çok az önemi olmak, söz etmeye değer bulmamak
1. Kitaptan öğrendikleri, hayattan gözlediklerinin yanında devede kulak kalır.
1. Kitaptan öğrendikleri, hayattan gözlediklerinin yanında devede kulak kalır.
2. yetersiz, çok küçük veya az olmak
1. Tekaüt aylıkları günün ihtiyaçları karşısında devede kulak gibi kalıyordu.
1. Tekaüt aylıkları günün ihtiyaçları karşısında devede kulak gibi kalıyordu.
1. `herhangi bir konuda söz sahibi olanlardan daha büyük, daha yetkili biri mutlaka vardır` anlamında kullanılan bir söz
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Çakırdiken
Telaffuz : deve'elması
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , İri ve siyah taneli bir tür üzüm
Telaffuz : deve'gözü
1. isim , isim , isim , isim , Kayseri iline bağlı ilçelerden biri
Özel: Evet
Telaffuz : de'veli
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Defne
1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Özellikle Güneydoğu Anadolu'daki evlerin alt katında bulunan, develerin korunduğu veya bağlandığı bölüm