92406 kayıt bulundu.
ahududu şerbeti, ahududu şurubu
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Gülgillerden, böğürtleni andıran, çalı görünümünde, dikenli bir bitki (Rubus idaeus)
2. Bu bitkinin duta benzeyen, kırmızı renkli, sulu ve kokulu yemişi, ağaç çileği, frambuaz
Telaffuz : a:hududu
1. isim , isim , isim , isim , Ahududu özü ile yapılan bir şerbet türü
1. Biraz sonra gümüş bir tepsi içinde ahududu şerbeti getirdiler.
1. Biraz sonra gümüş bir tepsi içinde ahududu şerbeti getirdiler.
1. isim , isim , isim , isim , Ahududu özü ile hazırlanan içecek
1. Çevresi dövmeli gümüş taslar içinde içilen buzlu bir ahududu şurubunun bir yaz sonu ılıklığıyla dolu kokusuna doyum olmadığını söylerler.
1. Çevresi dövmeli gümüş taslar içinde içilen buzlu bir ahududu şurubunun bir yaz sonu ılıklığıyla dolu kokusuna doyum olmadığını söylerler.
1. isim , isim , isim , isim , Ah vah
1. Elif görse mertek zanneden kişilerin ahuvahını bile sınıfsal eser sayabilir, göklere çıkarabilir.
1. Elif görse mertek zanneden kişilerin ahuvahını bile sınıfsal eser sayabilir, göklere çıkarabilir.
Lisan : Türkçe ah + Arapça vāh
Telaffuz : a:huva:h
1. isim , isim , isim , isim , Durumlar, hâller, vaziyetler
1. Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır.
1. Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır.
2. Davranışlar
3. Olaylar
1. Agâh Bey dünya ahvalinden habersiz.
1. Agâh Bey dünya ahvalinden habersiz.
Lisan : Arapça aḥvāl
Telaffuz : ahva:li
1. -i , -i , -i , -i , Almak, kabul etmek
Lisan : Arapça aḫẕ + Türkçe etmek
Telaffuz : a'hzetmek
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Alışveriş
Lisan : Arapça aḫẕ + iʿṭāʾ
Telaffuz : a'hzüi:ta:
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Kendine mal etme
2. ticaret , ticaret , ticaret , ticaret , Para tahsili yapmaya yetkili olma
Lisan : Arapça aḫẕ + ḳabż
Telaffuz : a'hzükabz
üye aidatı, üyelik aidatı
1. isim , isim , isim , isim , Dernek, kuruluş, kulüp üyelerinin belli sürelerde, belli miktarlarda ödedikleri para, ödenti
1. Hele şundan bundan aidat, iane ve yardım toplayıp veya böyle bir yardıma müminleri cebredip vakıf kurmak diye bir şey düşünülemez.
1. Hele şundan bundan aidat, iane ve yardım toplayıp veya böyle bir yardıma müminleri cebredip vakıf kurmak diye bir şey düşünülemez.
2. Bir hizmet karşılığı sürekli ve düzenli ödenen para
1. Sabahları ekmek dağıtmaya çıkan, ayda bir de aidat toplayan Meryem dışında kimse çalmazdı kapısını.
1. Sabahları ekmek dağıtmaya çıkan, ayda bir de aidat toplayan Meryem dışında kimse çalmazdı kapısını.
3. Kesenek
Lisan : Arapça ʿaʾidāt
Telaffuz : a:ida:tı
aidiyet eki
1. isim , isim , isim , isim , İlişkinlik
2. İlgi
Lisan : Arapça ʿāʾidiyyet
Telaffuz : a:idiyet
1. isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , İlgi eki
aile adı, aile bahçesi, aile bütçesi, aile doktoru, aile dostu, aile fotoğrafı, aile gazinosu, aile hayatı, aile hekimi, aile hukuku, aile ismi, aile mahkemesi, aile matinesi, aile meclisi, aile ocağı, aile planlaması, aile reisi, aile saadeti, büyük aile, çekirdek aile, koruyucu aile, köklü aile
1. isim , isim , toplum bilimi , toplum bilimi , isim , isim , toplum bilimi , toplum bilimi , Evlilik ve kan bağına dayanan, karı, koca, çocuklar, kardeşler arasındaki ilişkilerin oluşturduğu toplum içindeki en küçük birlik
1. Birbirlerine nasıl tutkun, yangın bir aile olduklarını sayıp döktü.
1. Birbirlerine nasıl tutkun, yangın bir aile olduklarını sayıp döktü.
2. Aynı soydan gelen veya aralarında akrabalık ilişkileri bulunan kimselerin tümü
1. Kendilerinin hangi asil aileye mensup olduklarını bilmiyorum.
1. Kendilerinin hangi asil aileye mensup olduklarını bilmiyorum.
3. Birlikte oturan hısım ve yakınların tümü
4. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Eş, karı
5. Aynı gaye üzerinde anlaşan ve birlikte çalışan kimselerin bütünü
6. Temel niteliği bir olan dil, hayvan veya bitki topluluğu, familya
Lisan : Arapça ʿaʾile
Telaffuz : a:ile
1. isim , isim , isim , isim , Ailece gidilen, çay vb. şeyler içip zaman geçirilen yer
1. isim , isim , ekonomi , ekonomi , isim , isim , ekonomi , ekonomi , Belirlenmiş bir süre için çalışanın hayat seviyesinde meydana gelen değişmeleri belirlemek amacıyla yapılan istatistik çalışması
1. isim , isim , isim , isim , Bir ailenin bireylerinin sağlık işleriyle özel olarak ilgilenen doktor, aile hekimi
1. isim , isim , isim , isim , Ailece tanışılan ve yakın ilişki içinde olunan ahbap
1. Bana yardım etmek isteği aile dostumuz ve aile doktorumuz olmasından geliyor.
1. Bana yardım etmek isteği aile dostumuz ve aile doktorumuz olmasından geliyor.
1. isim , isim , isim , isim , Aile bireylerinin bir arada bulunduğu fotoğraf
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Belli bir konuda iş birliği yapan güçlü kişilerin ortaya koyduğu görüntü
1. isim , isim , isim , isim , Sadece evlilerin girebildiği ve birlikte eğlendikleri yer
1. isim , isim , isim , isim , Aile düzeni içerisinde sürdürülen hayat, aile olarak yaşama
1. Bütün mahalle halkı aile hayatını kontrol ederdi.
1. Bütün mahalle halkı aile hayatını kontrol ederdi.
1. isim , isim , isim , isim , Ailenin sağlık sorunlarını genel olarak ele alan hekimlik dalı
1. isim , isim , hukuk , hukuk , isim , isim , hukuk , hukuk , Aileyi oluşturan kişilerin karşılıklı hak ve görevlerini düzenleyen hukuk dalı