92406 kayıt bulundu.
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Yüksekten konuşan, hava atan
1. ağzı acı ve kurumuş, zehir gibi olan
1. Dün akşam fazla kaçırdım, ağzım çirişçi çanağı.
1. Dün akşam fazla kaçırdım, ağzım çirişçi çanağı.
1. konuşamamak
2. beklenmedik bir durum karşısında heyecanlanmak, hayranlık duymak
1. Kızları gördün, ağzın dilin tutuldu gayri.
1. Kızları gördün, ağzın dilin tutuldu gayri.
1. heyecanlı söz söylemek
1. Birkaç kişiyle, garip bir lisanla ağzı dolu dolu konuşmaya başladı.
1. Birkaç kişiyle, garip bir lisanla ağzı dolu dolu konuşmaya başladı.
1. `bir insanda bulunan eksiklikler, onun tutum ve davranışlarından belli olur` anlamında kullanılan bir söz
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Sır saklamayan, sır tutmayan (kimse)
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Çevresindekilerden habersiz, alık, şaşkın (kimse)
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Birbirini tutmayan sözler söyleyen, yerli yersiz konuşan, boşboğaz (kimse)
1. Ata bu yılışık ve ağzı kalabalık heriften hazzetmez.
1. Ata bu yılışık ve ağzı kalabalık heriften hazzetmez.
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Kara haber vermekten hoşlanan, şom ağızlı
2. Bir yerde konuşulanı veya yapılanı duyup görmesi istenilmeyen
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Sır tutan, sır saklayan
1. konuşamaz duruma gelmek
1. Fakat yalnız kaldıkları vakit ağzı kilitlendi ve tek gözü de Gülizar'ı görmez oldu.
1. Fakat yalnız kaldıkları vakit ağzı kilitlendi ve tek gözü de Gülizar'ı görmez oldu.
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Sır saklayan
1. Ağzı kilitli halktan ve senden başka beni doğrulayan yok.
1. Ağzı kilitli halktan ve senden başka beni doğrulayan yok.
2. Oruç tutan (kimse), oruçlu
1. çok öfkelenmek
1. Âdeta saldırdı üstüme ağzı köpürmüş, çirkin bayan.
1. Âdeta saldırdı üstüme ağzı köpürmüş, çirkin bayan.
1. çok sevinmek
1. Çocuklarıma beni misal gösterdiğini, ağzım kulaklarıma vararak öteden beriden işitiyordum.
1. Çocuklarıma beni misal gösterdiğini, ağzım kulaklarıma vararak öteden beriden işitiyordum.
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Çok sevinçli, mutlu (kimse)
1. Ağzı kulaklarında, ara sıra taksinin arka camından, taksinin peşi sıra koşan çocuklara bakıyor.
1. Ağzı kulaklarında, ara sıra taksinin arka camından, taksinin peşi sıra koşan çocuklara bakıyor.