92406 kayıt bulundu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Berelenme ihtimali veya imkânı bulunmak
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Bereli duruma gelmek
1. Taşlara çarpan ayakları berelenmişti.
1. Taşlara çarpan ayakları berelenmişti.
1. -i , -i , -i , -i , Bereleme ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Bereleme gücü bulunmak
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Beresi olan
1. Zaten siyah bereli kadın da hep aynı yerde idi.
1. Zaten siyah bereli kadın da hep aynı yerde idi.
1. zarf , zarf , halk ağzında , halk ağzında , zarf , zarf , halk ağzında , halk ağzında , Şöyle böyle, az çok, biraz, oldukça
1. isim , isim , isim , isim , İzmir iline bağlı ilçelerden biri
Özel: Evet
Telaffuz : be'rgama
1. isim , isim , isim , isim , Sarımsı pembe renk
1. Uzunca, sarışın, kadınların bergamodi dedikleri rengin daha açık tonunda.
1. Uzunca, sarışın, kadınların bergamodi dedikleri rengin daha açık tonunda.
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bu renkte olan
Telaffuz : bergamodi:
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Turunçgillerden bir ağaç (Citrus bergamia)
2. Bu ağacın, kabuklarından reçel yapılan ve esans çıkarılan meyvesi
Lisan : Fransızca bergamote
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Anmak için verilen hatıra, armağan, yadigâr
1. Büyükbabanın zamanında bergüzarmış, ne yapayım, kıramadım.
1. Büyükbabanın zamanında bergüzarmış, ne yapayım, kıramadım.
Lisan : Farsça berguẕār
Telaffuz : bergüza:rı
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Yıkık dökük, kullanışsız ve büyük (ev)
1. Pek büyük, pek berhane bir şeydir.
1. Pek büyük, pek berhane bir şeydir.
Lisan : Farsça bār + ḫāne
Telaffuz : berha:ne
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Havaya atılmış, uçurulmuş
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yararsız, boş
Lisan : Farsça ber + Arapça hevā
Telaffuz : berhava:
1. havaya uçurmak
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , bitirmek, yok etmek
1. Gazetede okuduğu haber, adamın sarhoş neşesini berhava etti.
1. Gazetede okuduğu haber, adamın sarhoş neşesini berhava etti.
1. patlama yolu ile havaya uçmak
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , boşa gitmek
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Hayatta olan, canlı, yaşayan (kimse)
Lisan : Farsça ber + Arapça ḥayāt
1. yaşamak, hayatta olmak
1. Şu ilan gazetede çıkmasaydı, babası onun İstanbul'da berhayat olduğunu öğrenmeyecekti.
1. Şu ilan gazetede çıkmasaydı, babası onun İstanbul'da berhayat olduğunu öğrenmeyecekti.
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Mutlu
Lisan : Farsça berḫūrdār
Telaffuz : berhuda:r
1. `iyi günler göresin` anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü
1. Fahim Bey'in kısa boylu, ak sakallı babası, berhudar ol oğlum, gel seni alnından öpeyim, demiş.
1. Fahim Bey'in kısa boylu, ak sakallı babası, berhudar ol oğlum, gel seni alnından öpeyim, demiş.
enberi, çekberi, deminden beri, gelberi, günberi, öteberi, öteden beri, tez beri, yerberi, öteden beriden, ötesi berisi, öteye beriye
1. isim , isim , isim , isim , Konuşanın önündeki iki uzaklıktan kendisine daha yakın olanı, öte karşıtı
1. Biraz beriye geliniz.
1. Biraz beriye geliniz.
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bu uzaklıkta bulunan
1. Ağaçlardan, karanlığın beri tarafına doğru bir nehir akışı var.
1. Ağaçlardan, karanlığın beri tarafına doğru bir nehir akışı var.
3. edat , edat , edat , edat , -den bu yana
1. Altı ayı aşkın bir zamandan beri hazırlanıyordu bu yolculuk.
1. Altı ayı aşkın bir zamandan beri hazırlanıyordu bu yolculuk.
1. sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , Sıradan, bayağı, alelade