92406 kayıt bulundu.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Yünü olan
2. Yünden yapılmış
1. Yünlü battaniye.
1. Yünlü battaniye.
3. isim , isim , isim , isim , Yün kumaş
4. Yün kumaştan yapılmış
1. Yünlü etek.
1. Yünlü etek.
1. nesnesiz , nesnesiz , halk ağzında , halk ağzında , nesnesiz , nesnesiz , halk ağzında , halk ağzında , Yıkanmak
1. Kuyunun başında mevtam yunuyor / Düşmanlarım kıs kıs olmuş gülüyor
1. Kuyunun başında mevtam yunuyor / Düşmanlarım kıs kıs olmuş gülüyor
1. yıkanıp temizlenmiş
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , suçu olmayan
1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Balinalardan, ılık ve sıcak denizlerde sürüler durumunda yaşayan, boyları 3 metreye kadar erişebilen, memeli deniz hayvanı (Delphinus)
1. Vapurla yarış eden yunuslara güler.
1. Vapurla yarış eden yunuslara güler.
1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Örnek hayvanı yunus olan, balinaların bir alt familyası
1. isim , isim , isim , isim , Daha çok asayişle ilgili olaylara anında müdahale edebilmek için motosikletli ve toplu olarak gezen emniyet grubu
1. nesnesiz , nesnesiz , halk ağzında , halk ağzında , nesnesiz , nesnesiz , halk ağzında , halk ağzında , Telaşlı bir biçimde öteye beriye koşmak
1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , İğnenin deliği
1. çok derin acı uyandırmak
1. Fakat sesi kulaklara değil, doğru yüreğe çarpar, yüreğe işlerdi.
1. Fakat sesi kulaklara değil, doğru yüreğe çarpar, yüreğe işlerdi.
1. birdenbire çok korkmak, aşırı korku veya sevinçten fazlasıyla heyecanlanmak, endişelenmek
1. Çıngırağın her çekilişinde ikisinin de heyecandan yürekleri ağızlarına geliyor.
1. Çıngırağın her çekilişinde ikisinin de heyecandan yürekleri ağızlarına geliyor.
1. zarf , zarf , mecaz , mecaz , zarf , zarf , mecaz , mecaz , Korku ve heyecan dolu bir durumda
1. Sabahtan beri kamış kökünün içine sığınmış, yüreği ağzında, dokuz doğurarak şahinini bekleyişi..
1. Sabahtan beri kamış kökünün içine sığınmış, yüreği ağzında, dokuz doğurarak şahinini bekleyişi..
1. sıkılmak, üzülmek, dertlenmek
1. Yüreğim boğazıma tıkanmış bir hâlde, bu basit, bu aşağılık konuşmaları dinliyorum.
1. Yüreğim boğazıma tıkanmış bir hâlde, bu basit, bu aşağılık konuşmaları dinliyorum.
1. bunalmak, sıkılmak
1. Yüreği bozulanların gözleri karanlık koridorlara, kapılara, pencerelere kaydı.
1. Yüreği bozulanların gözleri karanlık koridorlara, kapılara, pencerelere kaydı.
1. kalbi çarpmak veya çalışmak
2. coşku sebebiyle kalp hızlı hızlı çarpmak veya çalışmak
3. merak, kaygı, korku, heyecan vb. duygularla tedirgin olmak, huzursuz olmak
1. Bunu düşündükçe gülümser, tatlı tatlı yüreği çarpar, ruhunda kopan bir hamleyle örsünün üzerinde milyarlarca kıvılcım tutuştururdu.
1. Bunu düşündükçe gülümser, tatlı tatlı yüreği çarpar, ruhunda kopan bir hamleyle örsünün üzerinde milyarlarca kıvılcım tutuştururdu.
1. çok acımak, içi sızlamak
1. Aklımıza eski günler gelince / Yüreğimiz cız eder
1. Aklımıza eski günler gelince / Yüreğimiz cız eder
1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , Yüreği yaralı
1. Yaralılara su ne ise yüreği dağlı Müslümanlara da varlığın odur.
1. Yaralılara su ne ise yüreği dağlı Müslümanlara da varlığın odur.
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Çabuk sıkılan (kimse)
1. sıkılmak, bunalmak, içi daralmak
1. Yusuf bütün olayları korkuyla, yüreği daralarak izliyordu.
1. Yusuf bütün olayları korkuyla, yüreği daralarak izliyordu.
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Dertli (kimse)