92406 kayıt bulundu.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Tutkal sürülmüş
2. İçinde tutkal bulunan
1. Ellerime sıvaşan ince, nefis kokulu ve tutkallı sütü hissetmekteyim.
1. Ellerime sıvaşan ince, nefis kokulu ve tutkallı sütü hissetmekteyim.
1. isim , isim , isim , isim , İrade ve yargıları aşan güçlü bir coşku, ihtiras
1. Her yeni şiir derinlerdeki içgüdülerin, tutkuların yeni biçimlerde verilişidir.
1. Her yeni şiir derinlerdeki içgüdülerin, tutkuların yeni biçimlerde verilişidir.
2. Güçlü istek ve eğilimin yöneldiği amaç
1. Bilme tutkusuyla kıvranan bu topal, aradan aylar geçtiği hâlde teşrih atlasını tamamlayabilmiş değildi.
1. Bilme tutkusuyla kıvranan bu topal, aradan aylar geçtiği hâlde teşrih atlasını tamamlayabilmiş değildi.
3. Aşırı düşkünlük
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Tutku durumuna gelmek
1. Bütün gönüllerde aynı güçle tutkulaşan amaç, Türkiye'nin kurtuluşu, bağımsızlığa kavuşmasıydı.
1. Bütün gönüllerde aynı güçle tutkulaşan amaç, Türkiye'nin kurtuluşu, bağımsızlığa kavuşmasıydı.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Gönül vermiş, meftun, meclup
1. Kapıda bekleşen tutkunlarından bir tanesinin arabasına atladığı gibi ortadan kayboluyordu.
1. Kapıda bekleşen tutkunlarından bir tanesinin arabasına atladığı gibi ortadan kayboluyordu.
2. Bir şeye alışmış, bağlanmış, düşkün
1. Ben yine eskisi gibi tutkunum tiyatroya.
1. Ben yine eskisi gibi tutkunum tiyatroya.
1. âşık olmak, sevdalanmak
1. Yaş farkına rağmen birbirlerine nasıl da tutkun olduklarını anlayarak şaşıyordu.
1. Yaş farkına rağmen birbirlerine nasıl da tutkun olduklarını anlayarak şaşıyordu.
1. isim , isim , isim , isim , Tutkun olma durumu, meftuniyet, meftunluk
1. Ama tutkunluklarımız yapraklara benzer, en hafif bir rüzgâr altüst edebilir onları.
1. Ama tutkunluklarımız yapraklara benzer, en hafif bir rüzgâr altüst edebilir onları.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Tutkulu, aşırı bağlı veya düşkün
1. Bazıları insanları cinsel ve tutkusal kaymalarıyla ele alıp işleyen eserleri dudak bükerek eleştiriyorlar.
1. Bazıları insanları cinsel ve tutkusal kaymalarıyla ele alıp işleyen eserleri dudak bükerek eleştiriyorlar.
aktutma, deniz tutması, taşıt tutması
1. isim , isim , isim , isim , Tutmak işi
1. Daha çatal ve bıçağı tutmasına eli yatmamıştı, ikide bir düşürürdü.
1. Daha çatal ve bıçağı tutmasına eli yatmamıştı, ikide bir düşürürdü.
2. Destekleme
3. Yanaşma
4. spor , spor , spor , spor , Bazı takım oyunlarında ayakla veya vücutla karşı takım oyuncusunun hareketine engel olma, markaj
1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Dört köşe kesilmiş küçük hamur parçalarından yapılan yoğurtlu çorba
tutçek, vurtut, çultutmaz, yantutmaz
1. -i , -i , -i , -i , Elde bulundurmak, ele almak
1. Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu.
1. Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu.
2. Ele geçirmek, yakalamak
1. Evvela bu terbiyesiz köpeği tuttu, bağladı.
1. Evvela bu terbiyesiz köpeği tuttu, bağladı.
3. Avlamak
1. Dalyan işletiyorum, tuttuğumuz balığı tekrar denize döküyoruz.
1. Dalyan işletiyorum, tuttuğumuz balığı tekrar denize döküyoruz.
4. Yanında bulundurmak, alıkoymak
1. Siz gelinceye kadar çocuğu ben tutarım!
1. Siz gelinceye kadar çocuğu ben tutarım!
5. Hürriyetinden yoksun bırakıp bir yere kapamak, tevkif etmek
1. Vahşidir, hiçbir zaman onu kafeste tutmak mümkün değildir.
1. Vahşidir, hiçbir zaman onu kafeste tutmak mümkün değildir.
6. Kaplamak
1. Tabanı otuz, otuz beş metre kadar tutan bir eşkenar üçgen biçimindedir.
1. Tabanı otuz, otuz beş metre kadar tutan bir eşkenar üçgen biçimindedir.
7. Kırağı, çiğ veya kar bir yüzeyde görünür durumda olmak, kalmak
1. Şu yağan kar bir tutsun, seyreyle sen ertesi gün çocukları.
1. Şu yağan kar bir tutsun, seyreyle sen ertesi gün çocukları.
8. Denetimi ve yetkisi altına almak
9. Desteklemek, birinden yana çıkmak
10. Benimsemek, beğenmek
1. Ama öylelerini de çevresinde kimse sevmemiş, tutmamıştır.
1. Ama öylelerini de çevresinde kimse sevmemiş, tutmamıştır.
11. Gereğini yapmak, yerine getirmek
1. Verdiği sözü tutmuş, vaktinde gelmişti.
1. Verdiği sözü tutmuş, vaktinde gelmişti.
12. Uygun gelmek, çelişmez olmak
1. Bir talih eseri olarak ondan gelen cevap benim kendi bulduklarımı tuttu.
1. Bir talih eseri olarak ondan gelen cevap benim kendi bulduklarımı tuttu.
13. Kapatmak, sarmak
14. Hizmetine almak veya kiralamak
1. Burada bir kat tuttum. Yazı geçireceğim.
1. Burada bir kat tuttum. Yazı geçireceğim.
15. Bir işe herhangi bir anlayışla girişmek
1. Yapıyı geniş tuttu.
1. Yapıyı geniş tuttu.
16. Beddua, dua, ah vb. etkisini göstermek, gerçekleşmek, yerine gelmek, varmak
1. Avradın ilenci tutarsa senin iki gözün kör olacak.
1. Avradın ilenci tutarsa senin iki gözün kör olacak.
17. Ulaşmak, varmak
1. Hayvanlar, Bağdat Caddesi'ni tutmuş, çalakamçı ilerliyor.
1. Hayvanlar, Bağdat Caddesi'ni tutmuş, çalakamçı ilerliyor.
18. Para toplamı ...-e varmak, değeri olmak
1. Aldığım şeyler bin lira tuttu.
1. Aldığım şeyler bin lira tuttu.
19. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Uğramak
1. Vapur İzmir'i tutmayacakmış.
1. Vapur İzmir'i tutmayacakmış.
20. Herhangi bir durumda bulundurmak
1. Seksen bir yaşında da olsa çalışmak insanı zinde tutuyor.
1. Seksen bir yaşında da olsa çalışmak insanı zinde tutuyor.
21. Varsaymak, farz etmek
1. Haydi tutalım babasının bir günahı vardı, çekti.
1. Haydi tutalım babasının bir günahı vardı, çekti.
22. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Hedef olarak almak
1. Taşa tutmak.
1. Taşa tutmak.
23. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Alacağa veya vereceğe saymak
1. On bin lirayı borcunuza tuttum.
1. On bin lirayı borcunuza tuttum.
24. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Yaklaştırmak
1. Biraz toz olsa mendilini burnuna tutar.
1. Biraz toz olsa mendilini burnuna tutar.
25. Kullanmak
1. Yaşmak tutmak. Ustura tutmak.
1. Yaşmak tutmak. Ustura tutmak.
26. Bağlamak
1. Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım.
1. Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım.
27. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Beklenen sonucu vermek
1. Toprağa atılan her tohum bir ümittir. Tohum ya tutar ya tutmaz. Ya yeşerir ya yeşermez.
1. Toprağa atılan her tohum bir ümittir. Tohum ya tutar ya tutmaz. Ya yeşerir ya yeşermez.
28. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , İş görebilmek
1. Eli ayağı tutsun, açlıktan ölmesin, yeterdi ona.
1. Eli ayağı tutsun, açlıktan ölmesin, yeterdi ona.
29. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Sürmek, zaman almak
1. Bu iş iki saat tuttu.
1. Bu iş iki saat tuttu.
30. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Yapışarak veya sokularak çıkmaz olmak
1. Boya tutmadı. Çivi iyi tuttu.
1. Boya tutmadı. Çivi iyi tuttu.
31. Bir şeyi kullanması için uzatmak
1. Kucaklaşma sahanlıkta başlar ve ayakkabılarını çıkarıp karısının tuttuğu terliklerini giyene kadar Serdar'ın kolları boynunda kalır.
1. Kucaklaşma sahanlıkta başlar ve ayakkabılarını çıkarıp karısının tuttuğu terliklerini giyene kadar Serdar'ın kolları boynunda kalır.
32. Sunmak
1. Konuklara şeker tutmak.
1. Konuklara şeker tutmak.
33. İşgal etmek
34. İzlemek
1. Tepeden inince Değirmendere'ye hâkim bir iz tutacaksınız.
1. Tepeden inince Değirmendere'ye hâkim bir iz tutacaksınız.
35. Bırakmamak
1. Baba sesini çıkarmadı hatta öksürüğünü bile galiba tuttu.
1. Baba sesini çıkarmadı hatta öksürüğünü bile galiba tuttu.
36. Sarmak, bürümek
1. Hey başları duman tutmuş dağlar, hey!
1. Hey başları duman tutmuş dağlar, hey!
37. Asılmak, kuvvetlice sarılmak
1. Üç kişi tutarlarmış da onu pencerenin önünden çekemezlermiş.
1. Üç kişi tutarlarmış da onu pencerenin önünden çekemezlermiş.
38. Bir kimsenin yerini almak
1. Bak azizim, dedim, ben senin yerini tutamam.
1. Bak azizim, dedim, ben senin yerini tutamam.
39. Otobüs, vapur, uçak vb. hasta etmek
40. Herhangi bir durumda kalmasını sağlamak
1. Kapıyı açık tutmayın.
1. Kapıyı açık tutmayın.
41. Bir yerde kalmasını sağlamak
42. Bir sanat eseri geniş ilgi görmek
1. Eğer piyes tutar da alkışlanırsa bir yazara yakışacak bir kıyafet giymeliydim.
1. Eğer piyes tutar da alkışlanırsa bir yazara yakışacak bir kıyafet giymeliydim.
43. Biriktirmek, tasarruf etmek
1. Sen metelik tutuyorsun gibi geliyor bana. Ay başına kadar bana ödünç versene.
1. Sen metelik tutuyorsun gibi geliyor bana. Ay başına kadar bana ödünç versene.
44. Askerlikte, bankacılıkta durdurmak, blokaj
45. Başlamak
1. Kadınların başında gördüğünüz bürümcükten, iç çamaşırlarından tutunuz da entarilik kaba pamuklulara kadar hepsi Osmanlı malı idi.
1. Kadınların başında gördüğünüz bürümcükten, iç çamaşırlarından tutunuz da entarilik kaba pamuklulara kadar hepsi Osmanlı malı idi.
46. Bir şey düşünmek
1. Herkes aklından bir sayı tutsun.
1. Herkes aklından bir sayı tutsun.
47. spor , spor , spor , spor , Takım oyunlarında karşı takımdaki bir oyuncuyu yakından izlemek, markaja almak
1. isim , isim , isim , isim , Tutmaya yarayan nesne
2. spor , spor , spor , spor , Krampon
1. isim , isim , isim , isim , Tütmek işi
1. Birini bulup da evlenirsem birkaç yıl içinde, yeniden bir ocak tütmeye başlar diye düşünüyordum.
1. Birini bulup da evlenirsem birkaç yıl içinde, yeniden bir ocak tütmeye başlar diye düşünüyordum.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Duman veya buhar çıkarmak
1. Dumanı tütmekte olan bir vapuru görerek artık yerine dönmeyi akıl etti.
1. Dumanı tütmekte olan bir vapuru görerek artık yerine dönmeyi akıl etti.
2. Dumanı geri vermek
1. Kahvelerin içi, tüten ocakla göz gözü görmez bir hâldeydi.
1. Kahvelerin içi, tüten ocakla göz gözü görmez bir hâldeydi.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yaşamak, varlığını sürdürmek
1. Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak / Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak
1. Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak / Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak
4. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , İyi veya kötü kokmak
tutsak pazarı
1. isim , isim , askerlik , askerlik , isim , isim , askerlik , askerlik , Savaşta ele geçen düşman, esir
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Gitmesine, serbestçe hareketine engel olunan
1. Hayatı anlamazsan tutsak olduğunu bile bilemezsin, hakkını arayamazsın.
1. Hayatı anlamazsan tutsak olduğunu bile bilemezsin, hakkını arayamazsın.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir şeye veya bir kimseye çok bağlı, kendisini bir şeyin etkisinden kurtaramayan kimse
1. Her insan kendi kuruluşuna uygun bir romantizmin tutsağı.
1. Her insan kendi kuruluşuna uygun bir romantizmin tutsağı.
1. esir olmak, hükmü altına girmek
1. Geleneğe, ahlaki kaygılara tutsak düşüyor.
1. Geleneğe, ahlaki kaygılara tutsak düşüyor.
1. savaşta düşmanın eline geçmek
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , bir kimsenin veya nesnenin müptelası olmak
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Tutsakların köle gibi alınıp satıldığı yer, esir pazarı
1. Sanki tutsak pazarında üzerinde pazarlık yapılan satılık bir halayık gibi susmuştu.
1. Sanki tutsak pazarında üzerinde pazarlık yapılan satılık bir halayık gibi susmuştu.