Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
tutkallanma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Tutkallanmak durumu


tutkallanmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Tutkallı duruma gelmek


tutkallı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Tutkal sürülmüş

2. İçinde tutkal bulunan

Örnek:

1. Ellerime sıvaşan ince, nefis kokulu ve tutkallı sütü hissetmekteyim.

1. Ellerime sıvaşan ince, nefis kokulu ve tutkallı sütü hissetmekteyim.


tutkalsız
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Tutkal sürülmemiş

2. İçinde tutkal bulunmayan


tutku
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , İrade ve yargıları aşan güçlü bir coşku, ihtiras

Örnek:

1. Her yeni şiir derinlerdeki içgüdülerin, tutkuların yeni biçimlerde verilişidir.

1. Her yeni şiir derinlerdeki içgüdülerin, tutkuların yeni biçimlerde verilişidir.

2. Güçlü istek ve eğilimin yöneldiği amaç

Örnek:

1. Bilme tutkusuyla kıvranan bu topal, aradan aylar geçtiği hâlde teşrih atlasını tamamlayabilmiş değildi.

1. Bilme tutkusuyla kıvranan bu topal, aradan aylar geçtiği hâlde teşrih atlasını tamamlayabilmiş değildi.

3. Aşırı düşkünlük


tutkulaşma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Tutkulaşmak işi


tutkulaşmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Tutku durumuna gelmek

Örnek:

1. Bütün gönüllerde aynı güçle tutkulaşan amaç, Türkiye'nin kurtuluşu, bağımsızlığa kavuşmasıydı.

1. Bütün gönüllerde aynı güçle tutkulaşan amaç, Türkiye'nin kurtuluşu, bağımsızlığa kavuşmasıydı.


tutkulu
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Tutkusu olan, ihtiraslı


tutkun
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Gönül vermiş, meftun, meclup

Örnek:

1. Kapıda bekleşen tutkunlarından bir tanesinin arabasına atladığı gibi ortadan kayboluyordu.

1. Kapıda bekleşen tutkunlarından bir tanesinin arabasına atladığı gibi ortadan kayboluyordu.

2. Bir şeye alışmış, bağlanmış, düşkün

Örnek:

1. Ben yine eskisi gibi tutkunum tiyatroya.

1. Ben yine eskisi gibi tutkunum tiyatroya.


tutkun olmak
Anlamı:

1. âşık olmak, sevdalanmak

Örnek:

1. Yaş farkına rağmen birbirlerine nasıl da tutkun olduklarını anlayarak şaşıyordu.

1. Yaş farkına rağmen birbirlerine nasıl da tutkun olduklarını anlayarak şaşıyordu.


tutkunluk
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Tutkun olma durumu, meftuniyet, meftunluk

Örnek:

1. Ama tutkunluklarımız yapraklara benzer, en hafif bir rüzgâr altüst edebilir onları.

1. Ama tutkunluklarımız yapraklara benzer, en hafif bir rüzgâr altüst edebilir onları.


tutkusal
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Tutkulu, aşırı bağlı veya düşkün

Örnek:

1. Bazıları insanları cinsel ve tutkusal kaymalarıyla ele alıp işleyen eserleri dudak bükerek eleştiriyorlar.

1. Bazıları insanları cinsel ve tutkusal kaymalarıyla ele alıp işleyen eserleri dudak bükerek eleştiriyorlar.


tutkusuz
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Tutkusu olmayan, ihtirassız


tutkusuzluk
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Tutkusuz olma durumu


tutkuya kapılmak
Anlamı:

1. aşırı istek ve eğilim içinde olmak


tutma

İlgili Kelimeler:

aktutma, deniz tutması, taşıt tutması

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Tutmak işi

Örnek:

1. Daha çatal ve bıçağı tutmasına eli yatmamıştı, ikide bir düşürürdü.

1. Daha çatal ve bıçağı tutmasına eli yatmamıştı, ikide bir düşürürdü.

2. Destekleme

3. Yanaşma

4. spor , spor , spor , spor , Bazı takım oyunlarında ayakla veya vücutla karşı takım oyuncusunun hareketine engel olma, markaj


tutmaç
Anlamı:

1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Dört köşe kesilmiş küçük hamur parçalarından yapılan yoğurtlu çorba


tutmak fiil

İlgili Kelimeler:

tutçek, vurtut, çultutmaz, yantutmaz

Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Elde bulundurmak, ele almak

Örnek:

1. Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu.

1. Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu.

2. Ele geçirmek, yakalamak

Örnek:

1. Evvela bu terbiyesiz köpeği tuttu, bağladı.

1. Evvela bu terbiyesiz köpeği tuttu, bağladı.

3. Avlamak

Örnek:

1. Dalyan işletiyorum, tuttuğumuz balığı tekrar denize döküyoruz.

1. Dalyan işletiyorum, tuttuğumuz balığı tekrar denize döküyoruz.

4. Yanında bulundurmak, alıkoymak

Örnek:

1. Siz gelinceye kadar çocuğu ben tutarım!

1. Siz gelinceye kadar çocuğu ben tutarım!

5. Hürriyetinden yoksun bırakıp bir yere kapamak, tevkif etmek

Örnek:

1. Vahşidir, hiçbir zaman onu kafeste tutmak mümkün değildir.

1. Vahşidir, hiçbir zaman onu kafeste tutmak mümkün değildir.

6. Kaplamak

Örnek:

1. Tabanı otuz, otuz beş metre kadar tutan bir eşkenar üçgen biçimindedir.

1. Tabanı otuz, otuz beş metre kadar tutan bir eşkenar üçgen biçimindedir.

7. Kırağı, çiğ veya kar bir yüzeyde görünür durumda olmak, kalmak

Örnek:

1. Şu yağan kar bir tutsun, seyreyle sen ertesi gün çocukları.

1. Şu yağan kar bir tutsun, seyreyle sen ertesi gün çocukları.

8. Denetimi ve yetkisi altına almak

9. Desteklemek, birinden yana çıkmak

10. Benimsemek, beğenmek

Örnek:

1. Ama öylelerini de çevresinde kimse sevmemiş, tutmamıştır.

1. Ama öylelerini de çevresinde kimse sevmemiş, tutmamıştır.

11. Gereğini yapmak, yerine getirmek

Örnek:

1. Verdiği sözü tutmuş, vaktinde gelmişti.

1. Verdiği sözü tutmuş, vaktinde gelmişti.

12. Uygun gelmek, çelişmez olmak

Örnek:

1. Bir talih eseri olarak ondan gelen cevap benim kendi bulduklarımı tuttu.

1. Bir talih eseri olarak ondan gelen cevap benim kendi bulduklarımı tuttu.

13. Kapatmak, sarmak

14. Hizmetine almak veya kiralamak

Örnek:

1. Burada bir kat tuttum. Yazı geçireceğim.

1. Burada bir kat tuttum. Yazı geçireceğim.

15. Bir işe herhangi bir anlayışla girişmek

Örnek:

1. Yapıyı geniş tuttu.

1. Yapıyı geniş tuttu.

16. Beddua, dua, ah vb. etkisini göstermek, gerçekleşmek, yerine gelmek, varmak

Örnek:

1. Avradın ilenci tutarsa senin iki gözün kör olacak.

1. Avradın ilenci tutarsa senin iki gözün kör olacak.

17. Ulaşmak, varmak

Örnek:

1. Hayvanlar, Bağdat Caddesi'ni tutmuş, çalakamçı ilerliyor.

1. Hayvanlar, Bağdat Caddesi'ni tutmuş, çalakamçı ilerliyor.

18. Para toplamı ...-e varmak, değeri olmak

Örnek:

1. Aldığım şeyler bin lira tuttu.

1. Aldığım şeyler bin lira tuttu.

19. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Uğramak

Örnek:

1. Vapur İzmir'i tutmayacakmış.

1. Vapur İzmir'i tutmayacakmış.

20. Herhangi bir durumda bulundurmak

Örnek:

1. Seksen bir yaşında da olsa çalışmak insanı zinde tutuyor.

1. Seksen bir yaşında da olsa çalışmak insanı zinde tutuyor.

21. Varsaymak, farz etmek

Örnek:

1. Haydi tutalım babasının bir günahı vardı, çekti.

1. Haydi tutalım babasının bir günahı vardı, çekti.

22. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Hedef olarak almak

Örnek:

1. Taşa tutmak.

1. Taşa tutmak.

23. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Alacağa veya vereceğe saymak

Örnek:

1. On bin lirayı borcunuza tuttum.

1. On bin lirayı borcunuza tuttum.

24. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Yaklaştırmak

Örnek:

1. Biraz toz olsa mendilini burnuna tutar.

1. Biraz toz olsa mendilini burnuna tutar.

25. Kullanmak

Örnek:

1. Yaşmak tutmak. Ustura tutmak.

1. Yaşmak tutmak. Ustura tutmak.

26. Bağlamak

Örnek:

1. Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım.

1. Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım.

27. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Beklenen sonucu vermek

Örnek:

1. Toprağa atılan her tohum bir ümittir. Tohum ya tutar ya tutmaz. Ya yeşerir ya yeşermez.

1. Toprağa atılan her tohum bir ümittir. Tohum ya tutar ya tutmaz. Ya yeşerir ya yeşermez.

28. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , İş görebilmek

Örnek:

1. Eli ayağı tutsun, açlıktan ölmesin, yeterdi ona.

1. Eli ayağı tutsun, açlıktan ölmesin, yeterdi ona.

29. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Sürmek, zaman almak

Örnek:

1. Bu iş iki saat tuttu.

1. Bu iş iki saat tuttu.

30. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Yapışarak veya sokularak çıkmaz olmak

Örnek:

1. Boya tutmadı. Çivi iyi tuttu.

1. Boya tutmadı. Çivi iyi tuttu.

31. Bir şeyi kullanması için uzatmak

Örnek:

1. Kucaklaşma sahanlıkta başlar ve ayakkabılarını çıkarıp karısının tuttuğu terliklerini giyene kadar Serdar'ın kolları boynunda kalır.

1. Kucaklaşma sahanlıkta başlar ve ayakkabılarını çıkarıp karısının tuttuğu terliklerini giyene kadar Serdar'ın kolları boynunda kalır.

32. Sunmak

Örnek:

1. Konuklara şeker tutmak.

1. Konuklara şeker tutmak.

33. İşgal etmek

34. İzlemek

Örnek:

1. Tepeden inince Değirmendere'ye hâkim bir iz tutacaksınız.

1. Tepeden inince Değirmendere'ye hâkim bir iz tutacaksınız.

35. Bırakmamak

Örnek:

1. Baba sesini çıkarmadı hatta öksürüğünü bile galiba tuttu.

1. Baba sesini çıkarmadı hatta öksürüğünü bile galiba tuttu.

36. Sarmak, bürümek

Örnek:

1. Hey başları duman tutmuş dağlar, hey!

1. Hey başları duman tutmuş dağlar, hey!

37. Asılmak, kuvvetlice sarılmak

Örnek:

1. Üç kişi tutarlarmış da onu pencerenin önünden çekemezlermiş.

1. Üç kişi tutarlarmış da onu pencerenin önünden çekemezlermiş.

38. Bir kimsenin yerini almak

Örnek:

1. Bak azizim, dedim, ben senin yerini tutamam.

1. Bak azizim, dedim, ben senin yerini tutamam.

39. Otobüs, vapur, uçak vb. hasta etmek

40. Herhangi bir durumda kalmasını sağlamak

Örnek:

1. Kapıyı açık tutmayın.

1. Kapıyı açık tutmayın.

41. Bir yerde kalmasını sağlamak

42. Bir sanat eseri geniş ilgi görmek

Örnek:

1. Eğer piyes tutar da alkışlanırsa bir yazara yakışacak bir kıyafet giymeliydim.

1. Eğer piyes tutar da alkışlanırsa bir yazara yakışacak bir kıyafet giymeliydim.

43. Biriktirmek, tasarruf etmek

Örnek:

1. Sen metelik tutuyorsun gibi geliyor bana. Ay başına kadar bana ödünç versene.

1. Sen metelik tutuyorsun gibi geliyor bana. Ay başına kadar bana ödünç versene.

44. Askerlikte, bankacılıkta durdurmak, blokaj

45. Başlamak

Örnek:

1. Kadınların başında gördüğünüz bürümcükten, iç çamaşırlarından tutunuz da entarilik kaba pamuklulara kadar hepsi Osmanlı malı idi.

1. Kadınların başında gördüğünüz bürümcükten, iç çamaşırlarından tutunuz da entarilik kaba pamuklulara kadar hepsi Osmanlı malı idi.

46. Bir şey düşünmek

Örnek:

1. Herkes aklından bir sayı tutsun.

1. Herkes aklından bir sayı tutsun.

47. spor , spor , spor , spor , Takım oyunlarında karşı takımdaki bir oyuncuyu yakından izlemek, markaja almak


tutmalık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Tutmaya yarayan nesne

2. spor , spor , spor , spor , Krampon


tütme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Tütmek işi

Örnek:

1. Birini bulup da evlenirsem birkaç yıl içinde, yeniden bir ocak tütmeye başlar diye düşünüyordum.

1. Birini bulup da evlenirsem birkaç yıl içinde, yeniden bir ocak tütmeye başlar diye düşünüyordum.


tütmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Duman veya buhar çıkarmak

Örnek:

1. Dumanı tütmekte olan bir vapuru görerek artık yerine dönmeyi akıl etti.

1. Dumanı tütmekte olan bir vapuru görerek artık yerine dönmeyi akıl etti.

2. Dumanı geri vermek

Örnek:

1. Kahvelerin içi, tüten ocakla göz gözü görmez bir hâldeydi.

1. Kahvelerin içi, tüten ocakla göz gözü görmez bir hâldeydi.

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yaşamak, varlığını sürdürmek

Örnek:

1. Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak / Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak

1. Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak / Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak

4. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , İyi veya kötü kokmak


tutsak

İlgili Kelimeler:

tutsak pazarı

Anlamı:

1. isim , isim , askerlik , askerlik , isim , isim , askerlik , askerlik , Savaşta ele geçen düşman, esir

2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Gitmesine, serbestçe hareketine engel olunan

Örnek:

1. Hayatı anlamazsan tutsak olduğunu bile bilemezsin, hakkını arayamazsın.

1. Hayatı anlamazsan tutsak olduğunu bile bilemezsin, hakkını arayamazsın.

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir şeye veya bir kimseye çok bağlı, kendisini bir şeyin etkisinden kurtaramayan kimse

Örnek:

1. Her insan kendi kuruluşuna uygun bir romantizmin tutsağı.

1. Her insan kendi kuruluşuna uygun bir romantizmin tutsağı.


tutsak düşmek
Anlamı:

1. esir olmak, hükmü altına girmek

Örnek:

1. Geleneğe, ahlaki kaygılara tutsak düşüyor.

1. Geleneğe, ahlaki kaygılara tutsak düşüyor.


tutsak olmak
Anlamı:

1. savaşta düşmanın eline geçmek

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , bir kimsenin veya nesnenin müptelası olmak


tutsak pazarı
Anlamı:

1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Tutsakların köle gibi alınıp satıldığı yer, esir pazarı

Örnek:

1. Sanki tutsak pazarında üzerinde pazarlık yapılan satılık bir halayık gibi susmuştu.

1. Sanki tutsak pazarında üzerinde pazarlık yapılan satılık bir halayık gibi susmuştu.