tutçek, vurtut, çultutmaz, yantutmaz
1. -i , -i , -i , -i , Elde bulundurmak, ele almak
1. Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu.
1. Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu.
2. Ele geçirmek, yakalamak
1. Evvela bu terbiyesiz köpeği tuttu, bağladı.
1. Evvela bu terbiyesiz köpeği tuttu, bağladı.
3. Avlamak
1. Dalyan işletiyorum, tuttuğumuz balığı tekrar denize döküyoruz.
1. Dalyan işletiyorum, tuttuğumuz balığı tekrar denize döküyoruz.
4. Yanında bulundurmak, alıkoymak
1. Siz gelinceye kadar çocuğu ben tutarım!
1. Siz gelinceye kadar çocuğu ben tutarım!
5. Hürriyetinden yoksun bırakıp bir yere kapamak, tevkif etmek
1. Vahşidir, hiçbir zaman onu kafeste tutmak mümkün değildir.
1. Vahşidir, hiçbir zaman onu kafeste tutmak mümkün değildir.
6. Kaplamak
1. Tabanı otuz, otuz beş metre kadar tutan bir eşkenar üçgen biçimindedir.
1. Tabanı otuz, otuz beş metre kadar tutan bir eşkenar üçgen biçimindedir.
7. Kırağı, çiğ veya kar bir yüzeyde görünür durumda olmak, kalmak
1. Şu yağan kar bir tutsun, seyreyle sen ertesi gün çocukları.
1. Şu yağan kar bir tutsun, seyreyle sen ertesi gün çocukları.
8. Denetimi ve yetkisi altına almak
9. Desteklemek, birinden yana çıkmak
10. Benimsemek, beğenmek
1. Ama öylelerini de çevresinde kimse sevmemiş, tutmamıştır.
1. Ama öylelerini de çevresinde kimse sevmemiş, tutmamıştır.
11. Gereğini yapmak, yerine getirmek
1. Verdiği sözü tutmuş, vaktinde gelmişti.
1. Verdiği sözü tutmuş, vaktinde gelmişti.
12. Uygun gelmek, çelişmez olmak
1. Bir talih eseri olarak ondan gelen cevap benim kendi bulduklarımı tuttu.
1. Bir talih eseri olarak ondan gelen cevap benim kendi bulduklarımı tuttu.
13. Kapatmak, sarmak
14. Hizmetine almak veya kiralamak
1. Burada bir kat tuttum. Yazı geçireceğim.
1. Burada bir kat tuttum. Yazı geçireceğim.
15. Bir işe herhangi bir anlayışla girişmek
1. Yapıyı geniş tuttu.
1. Yapıyı geniş tuttu.
16. Beddua, dua, ah vb. etkisini göstermek, gerçekleşmek, yerine gelmek, varmak
1. Avradın ilenci tutarsa senin iki gözün kör olacak.
1. Avradın ilenci tutarsa senin iki gözün kör olacak.
17. Ulaşmak, varmak
1. Hayvanlar, Bağdat Caddesi'ni tutmuş, çalakamçı ilerliyor.
1. Hayvanlar, Bağdat Caddesi'ni tutmuş, çalakamçı ilerliyor.
18. Para toplamı ...-e varmak, değeri olmak
1. Aldığım şeyler bin lira tuttu.
1. Aldığım şeyler bin lira tuttu.
19. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Uğramak
1. Vapur İzmir'i tutmayacakmış.
1. Vapur İzmir'i tutmayacakmış.
20. Herhangi bir durumda bulundurmak
1. Seksen bir yaşında da olsa çalışmak insanı zinde tutuyor.
1. Seksen bir yaşında da olsa çalışmak insanı zinde tutuyor.
21. Varsaymak, farz etmek
1. Haydi tutalım babasının bir günahı vardı, çekti.
1. Haydi tutalım babasının bir günahı vardı, çekti.
22. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Hedef olarak almak
1. Taşa tutmak.
1. Taşa tutmak.
23. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Alacağa veya vereceğe saymak
1. On bin lirayı borcunuza tuttum.
1. On bin lirayı borcunuza tuttum.
24. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Yaklaştırmak
1. Biraz toz olsa mendilini burnuna tutar.
1. Biraz toz olsa mendilini burnuna tutar.
25. Kullanmak
1. Yaşmak tutmak. Ustura tutmak.
1. Yaşmak tutmak. Ustura tutmak.
26. Bağlamak
1. Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım.
1. Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım.
27. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Beklenen sonucu vermek
1. Toprağa atılan her tohum bir ümittir. Tohum ya tutar ya tutmaz. Ya yeşerir ya yeşermez.
1. Toprağa atılan her tohum bir ümittir. Tohum ya tutar ya tutmaz. Ya yeşerir ya yeşermez.
28. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , İş görebilmek
1. Eli ayağı tutsun, açlıktan ölmesin, yeterdi ona.
1. Eli ayağı tutsun, açlıktan ölmesin, yeterdi ona.
29. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Sürmek, zaman almak
1. Bu iş iki saat tuttu.
1. Bu iş iki saat tuttu.
30. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Yapışarak veya sokularak çıkmaz olmak
1. Boya tutmadı. Çivi iyi tuttu.
1. Boya tutmadı. Çivi iyi tuttu.
31. Bir şeyi kullanması için uzatmak
1. Kucaklaşma sahanlıkta başlar ve ayakkabılarını çıkarıp karısının tuttuğu terliklerini giyene kadar Serdar'ın kolları boynunda kalır.
1. Kucaklaşma sahanlıkta başlar ve ayakkabılarını çıkarıp karısının tuttuğu terliklerini giyene kadar Serdar'ın kolları boynunda kalır.
32. Sunmak
1. Konuklara şeker tutmak.
1. Konuklara şeker tutmak.
33. İşgal etmek
34. İzlemek
1. Tepeden inince Değirmendere'ye hâkim bir iz tutacaksınız.
1. Tepeden inince Değirmendere'ye hâkim bir iz tutacaksınız.
35. Bırakmamak
1. Baba sesini çıkarmadı hatta öksürüğünü bile galiba tuttu.
1. Baba sesini çıkarmadı hatta öksürüğünü bile galiba tuttu.
36. Sarmak, bürümek
1. Hey başları duman tutmuş dağlar, hey!
1. Hey başları duman tutmuş dağlar, hey!
37. Asılmak, kuvvetlice sarılmak
1. Üç kişi tutarlarmış da onu pencerenin önünden çekemezlermiş.
1. Üç kişi tutarlarmış da onu pencerenin önünden çekemezlermiş.
38. Bir kimsenin yerini almak
1. Bak azizim, dedim, ben senin yerini tutamam.
1. Bak azizim, dedim, ben senin yerini tutamam.
39. Otobüs, vapur, uçak vb. hasta etmek
40. Herhangi bir durumda kalmasını sağlamak
1. Kapıyı açık tutmayın.
1. Kapıyı açık tutmayın.
41. Bir yerde kalmasını sağlamak
42. Bir sanat eseri geniş ilgi görmek
1. Eğer piyes tutar da alkışlanırsa bir yazara yakışacak bir kıyafet giymeliydim.
1. Eğer piyes tutar da alkışlanırsa bir yazara yakışacak bir kıyafet giymeliydim.
43. Biriktirmek, tasarruf etmek
1. Sen metelik tutuyorsun gibi geliyor bana. Ay başına kadar bana ödünç versene.
1. Sen metelik tutuyorsun gibi geliyor bana. Ay başına kadar bana ödünç versene.
44. Askerlikte, bankacılıkta durdurmak, blokaj
45. Başlamak
1. Kadınların başında gördüğünüz bürümcükten, iç çamaşırlarından tutunuz da entarilik kaba pamuklulara kadar hepsi Osmanlı malı idi.
1. Kadınların başında gördüğünüz bürümcükten, iç çamaşırlarından tutunuz da entarilik kaba pamuklulara kadar hepsi Osmanlı malı idi.
46. Bir şey düşünmek
1. Herkes aklından bir sayı tutsun.
1. Herkes aklından bir sayı tutsun.
47. spor , spor , spor , spor , Takım oyunlarında karşı takımdaki bir oyuncuyu yakından izlemek, markaja almak