92406 kayıt bulundu.
1. incitmek, kalbini kırmak
1. Seni rencide ettiysem özür dilerim, ben sadece bizim hassasiyetimizi anlamanı istedim.
1. Seni rencide ettiysem özür dilerim, ben sadece bizim hassasiyetimizi anlamanı istedim.
1. incinmek, kalbi kırılmak
1. Bir dostluk havası içinde bile olsa ferdin şahsi hürriyeti ve şahsi vakarı bundan rencide oluyor.
1. Bir dostluk havası içinde bile olsa ferdin şahsi hürriyeti ve şahsi vakarı bundan rencide oluyor.
1. isim , isim , isim , isim , Rencide olma durumu
1. Rencideliklerini onulmaz yaralar gibi saklardı.
1. Rencideliklerini onulmaz yaralar gibi saklardı.
1. isim , isim , isim , isim , Tarla, bağ, bahçe, yapı ve toprak işlerinde ağır işleri gören gündelikçi, ırgat
1. Kan tere batmış rençper gibi çalışırdı.
1. Kan tere batmış rençper gibi çalışırdı.
Lisan : Farsça rencber
1. isim , isim , isim , isim , Rençper olma durumu, rençperin işi, ırgatlık
1. Gününü bitirince sakat koluyla, düşük gündelikle rençperlik etti.
1. Gününü bitirince sakat koluyla, düşük gündelikle rençperlik etti.
1. isim , isim , isim , isim , Tahta yüzeyleri pürüzsüz duruma getirmek, biçim vermek için marangozların kullandığı araç
2. Üzerinde küçük delik ve kesici çıkıntıları bulunan, peynir, soğan, havuç vb.ni ufak parçalara ayırmak için kullanılan mutfak aleti
3. Bu aletle ufak parçalara ayrılmış şey
1. Peynir rendesi. Sabun rendesi.
1. Peynir rendesi. Sabun rendesi.
Lisan : Farsça rende
1. -i , -i , -i , -i , Rende ile pürüzlerini gidermek, istenilen biçimi vermek
1. Tahtayı rendelemek.
1. Tahtayı rendelemek.
2. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Rende ile ufak parçalara ayırmak
1. Peynir rendelemek.
1. Peynir rendelemek.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Rendesi olan, rendelenmiş
1. Rendeli tahta.
1. Rendeli tahta.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Rendesi olmayan, rendelenmemiş
1. Rendesiz, kuru ağaç dallarından yapılmış masanın üzerine dirseklerini dayayarak düşündü.
1. Rendesiz, kuru ağaç dallarından yapılmış masanın üzerine dirseklerini dayayarak düşündü.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çeşitli renkleri olan, renk renk
1. Rengârenk kâğıtlara sarılı paketlerde birtakım yiyecekler, içecekler alır.
1. Rengârenk kâğıtlara sarılı paketlerde birtakım yiyecekler, içecekler alır.
Lisan : Farsça rengāreng
Telaffuz : re'ngâ:renk
1. solmak
1. Rengi uçmuş kenarları yenmiş ... bir fotoğrafı var.
1. Rengi uçmuş kenarları yenmiş ... bir fotoğrafı var.
2. korku, heyecan vb. sebeplerle benzi sararmak
1. Kadınlar da bu defa Tevfik'i dükkânın kapısında yakaladılar, aynı şeyi ona açtılar, Tevfik'in rengi uçtu, dudakları titredi.
1. Kadınlar da bu defa Tevfik'i dükkânın kapısında yakaladılar, aynı şeyi ona açtılar, Tevfik'in rengi uçtu, dudakları titredi.
1. yandaşlığını açıklamak, düşüncesini, eğilimini açığa vurmak
1. Rengimizi belli etmenin sorumluluğunu her an taşıyabilmek durumundayız.
1. Rengimizi belli etmenin sorumluluğunu her an taşıyabilmek durumundayız.
renk bilimi, renk cümbüşü, renkgideren, renk körü, renkölçer, renk ölçme, renk yuvarı, basit renk, metalik renk, ölü renk, pastel renk, rengârenk, sağır renk, şekerrenk, açık kahverengi, alev rengi, altın rengi, bakır rengi, bal rengi, barut rengi, buğday rengi, çivit rengi, demir rengi, duman rengi, erguvan rengi, fes rengi, fildişi rengi, gurup rengi, fındık rengi, fıstık rengi, filiz rengi, gül rengi, gümüş rengi, hardal rengi, kahverengi, kemik rengi, kestane rengi, kimyon rengi, kiremit rengi, koyu kahverengi, kurşun rengi, kül rengi, leylak rengi, lila rengi, limon rengi, menekşe rengi, nohut rengi, pas rengi, portakal rengi, saman rengi, sincap rengi, saz rengi, şarap rengi, tahin rengi, tarçın rengi, ten rengi, toprak rengi, tütün rengi, zeytin rengi, sıcak renkler, soğuk renkler
1. isim , isim , isim , isim , Cisimler tarafından yansılanan ışığın gözde oluşturduğu duyum
1. Birisi sütsüz çikolata renginde, uzun boylu, geniş omuzlu Amerikan boksörlerine benziyordu.
1. Birisi sütsüz çikolata renginde, uzun boylu, geniş omuzlu Amerikan boksörlerine benziyordu.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Nitelik
1. İşin rengi değişti.
1. İşin rengi değişti.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Çeşitlilik
Lisan : Farsça reng
1. renklenmek, canlanmak
1. Sarı yanaklarına hafif bir renk geldi.
1. Sarı yanaklarına hafif bir renk geldi.
Ön Takı : (bir şeye)
1. isim , isim , tıp , tıp , isim , isim , tıp , tıp , Bütün renkleri veya birkaç rengi, özellikle kırmızı ile yeşili birbirinden ayırt etmeye engel olan görme bozukluğu, daltonizm, akromatopsi (Akromatopsi)