Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
pirelendirmek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Kuşkulandırmak, işkillendirmek, şüphelendirmek, huylandırmak


pirelenme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Pirelenmek işi

Örnek:

1. Ancak kız bunu o kadar diline dolamıştı ki büyük hanımın pirelenmesine imkân olamazdı.

1. Ancak kız bunu o kadar diline dolamıştı ki büyük hanımın pirelenmesine imkân olamazdı.


pirelenmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Üzerinde pire olmak

Örnek:

1. Kedi pirelenmiş.

1. Kedi pirelenmiş.

2. Pirelerini ayıklamak

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İşkillenmek, huylanmak, kuşkulanmak

Örnek:

1. Kurnaz Ünal, böyle vakitsiz gelişinden pirelendiğini anlamıştı.

1. Kurnaz Ünal, böyle vakitsiz gelişinden pirelendiğini anlamıştı.


pireler
Anlamı:

1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , İnsanlarla hayvanlarda dış asalağı olarak yaşayan, ağız yapıları kan emmeye elverişli, birçok familyaya ayrılan kanatlılar takımı


pireli
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Pire bulunan

Örnek:

1. Pireli yatak.

1. Pireli yatak.

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Her şeyden bir anlam çıkaran, kuşkulu, işkilli, vesveseli

Örnek:

1. Pireli bir adam.

1. Pireli bir adam.


pireye kızıp yorgan yakmak
Anlamı:

1. önemsiz bir durum karşısında kızarak kendisine daha büyük zarar verecek davranışta bulunmak


pireyi deve yapmak
Anlamı:

1. önemsiz bir olayı büyütmek

Örnek:

1. Kafaları bu işe yatmazsa müşavir beylerle müdür beylerinizin, devlet kapısında pireyi deve yaparlar.

1. Kafaları bu işe yatmazsa müşavir beylerle müdür beylerinizin, devlet kapısında pireyi deve yaparlar.


pireyi gözünden vurmak
Anlamı:

1. keskin nişancı olmak

Örnek:

1. Hem o kadar nişancıdır ki pireyi gözünden vurur.

1. Hem o kadar nişancıdır ki pireyi gözünden vurur.


pirifâni
Anlamı:

1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , İhtiyar kimse


Lisan : Farsça pīr + Arapça fānī

Telaffuz : pi:'rifa:ni:

pırıl pırıl
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çok parlak, çok ışıklı

Örnek:

1. Beşiktaş sırtları pırıl pırıl, aradaki boğaz parçası masmaviydi.

1. Beşiktaş sırtları pırıl pırıl, aradaki boğaz parçası masmaviydi.

2. Çok temiz, tertemiz

Örnek:

1. Gece saat dokuz. Bermutat, köşk pırıl pırıl.

1. Gece saat dokuz. Bermutat, köşk pırıl pırıl.

3. Çok yeni

4. zarf , zarf , zarf , zarf , Parlak bir biçimde

Örnek:

1. Gökte pırıl pırıl ışıldayan güneşi siyah bir bulut örter.

1. Gökte pırıl pırıl ışıldayan güneşi siyah bir bulut örter.

5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Birikimli, eksiği olmayan, geleceği parlak

Örnek:

1. Şimdi artık yepyeni, pırıl pırıl bir mizahçı kuşak yetişti.

1. Şimdi artık yepyeni, pırıl pırıl bir mizahçı kuşak yetişti.


pırıl pırıl olmak
Anlamı:

1. tertemiz olmak


pırıldak
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Işık açıp kapamak yoluyla işaretler vererek anlaşmayı sağlayan araç


pırıldakçı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Pırıldak kullanmasını bilen ve bu işte çalışan kimse


pırıldama
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Pırıldamak işi


pırıldamak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Işık saçmak, ışıldamak

Örnek:

1. Yaklaşmış pırıldayan şeye. Bir de ne görsün? Böyle ışıl ışıl ışıldayan bir kuş kanadıymış.

1. Yaklaşmış pırıldayan şeye. Bir de ne görsün? Böyle ışıl ışıl ışıldayan bir kuş kanadıymış.


pırıltı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Pırıldayan şeyin yansıttığı ışık

Örnek:

1. Binbir façetalı bir elmas, her façetada ayrı bir pırıltı.

1. Binbir façetalı bir elmas, her façetada ayrı bir pırıltı.


pırıltılı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Pırıltısı olan, parlak

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Süslü, özentili

Örnek:

1. Ne kadar güzel, ne kadar pırıltılı seyahat mektupları yazmıştı Avrupa'dan.

1. Ne kadar güzel, ne kadar pırıltılı seyahat mektupları yazmıştı Avrupa'dan.


pirina
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Zeytinin, sıkıldıktan sonra yağ bakımından zenginliğini yitirmeyen, gübre veya hayvan yemi olarak kullanılan küspesi


Lisan : Rumca

Telaffuz : piri'na

pirinç

İlgili Kelimeler:

pirinç çorbası, pirinç örgü, pirinç pilavı, pirinç unu, Hint pirinci

Anlamı:

1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Buğdaygillerden, kökleri bol su içinde yetişen bir bitki (Oryza sativa)

Örnek:

1. Oradaki uçsuz bucaksız pirinç bataklıklarının sahibidir.

1. Oradaki uçsuz bucaksız pirinç bataklıklarının sahibidir.

2. Bu bitkinin besin olarak kullanılan taneleri


Lisan : Farsça birinc

pirinç
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Bakıra çinko katılarak elde edilen sarı renkte bir alaşım

2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bu alaşımdan yapılmış

Örnek:

1. Pirinç mangal.

1. Pirinç mangal.


Lisan : Farsça birinc

pirinç çorbası
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Pirinç ile pişirilen çorba


pirinç örgü
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , İlmekleri bir ters bir düz örüp arka sırayı da buna uygun örme biçimi


pirinç pilavı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Pirinç ile yapılan pilav


pirinç unu
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kurutulmuş pirinç tanelerinin öğütülmesiyle elde edilen un


pirinci (çok) su kaldırmamak (veya götürmemek)
Anlamı:

1. alıngan, çabuk darılır olmak, şakadan anlamamak


Ön Takı : (birinin)