92406 kayıt bulundu.
paydos borusu, paydos vakti, öğle paydosu
1. isim , isim , isim , isim , İşi veya çalışmayı geçici olarak bırakma
1. Atatürk mektepten ayrılmak üzereyken paydos trampeti çaldığından hepimiz bahçeye boşandık.
1. Atatürk mektepten ayrılmak üzereyken paydos trampeti çaldığından hepimiz bahçeye boşandık.
2. ünlem , ünlem , ünlem , ünlem , Herhangi bir işi bıraktırmak için söylenen bir söz
1. Paydos! Ne nakış dersi var ne Türkçe.
1. Paydos! Ne nakış dersi var ne Türkçe.
Lisan : Rumca
Telaffuz : pa'ydos
1. işi durdurmak, çalışmayı bırakmak
1. Birisi işini dokuzda paydos ederdi.
1. Birisi işini dokuzda paydos ederdi.
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Rütbe
1. Lalalık, kavaslık derecelerinden kalfalık payesine yükseldiği bir sırada İsmail'in oğlu yanımdan uzaklaştırıldı, gitti.
1. Lalalık, kavaslık derecelerinden kalfalık payesine yükseldiği bir sırada İsmail'in oğlu yanımdan uzaklaştırıldı, gitti.
2. Derece, aşama
Lisan : Farsça pāye
Telaffuz : pa:ye
1. değer, önem vermek
1. Onlar bize bir esirden fazla paye vermemek fikrindedirler.
1. Onlar bize bir esirden fazla paye vermemek fikrindedirler.
1. sıfat , sıfat , din bilgisi , din bilgisi , sıfat , sıfat , din bilgisi , din bilgisi , Pagan
1. Avrupa kıtasında yaşayan milletlerden payen kalmış olanlar arasında Hristiyanlık IX. asır ile XI. asır arasında teessüs etti.
1. Avrupa kıtasında yaşayan milletlerden payen kalmış olanlar arasında Hristiyanlık IX. asır ile XI. asır arasında teessüs etti.
Lisan : Fransızca païen
1. isim , isim , isim , isim , Giysi vb. işlemek için kullanılan küçük, pırıltılı pul
Lisan : Fransızca paillette
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Kalıcı, sonsuza kadar yaşayacak olan
1. Böyle bir siyaset, sabit ve payidar bir membadan çıkar.
1. Böyle bir siyaset, sabit ve payidar bir membadan çıkar.
Lisan : Farsça pāydār
Telaffuz : pa:yidar
1. kalmak, yok olmamak, yaşamak
1. Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.
1. Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.
1. bölüşmede hisse ayrılmak, belirli bir bölüm verilmek
1. Uşak'a kadar yirmi beş otuz esir de bizim payımıza düştü.
1. Uşak'a kadar yirmi beş otuz esir de bizim payımıza düştü.
1. kendine ayrılanı almak
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , azarlanmak, paylanmak
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Başşehir, başkent
1. Ertesi gün Konya ovalarından payitahta, uzaklardaki İstanbul'un yüksek mavi gölgesine doğru süratle geçiyorduk.
1. Ertesi gün Konya ovalarından payitahta, uzaklardaki İstanbul'un yüksek mavi gölgesine doğru süratle geçiyorduk.
Lisan : Farsça pāy + taḫt
Telaffuz : pa:yitaht
1. isim , isim , isim , isim , Paylamak işi, azar, azarlama, tekdir, tevbih, papara, saparta
1. -i , -i , -i , -i , Birine kusurundan ötürü sert sözler söylemek, azarlamak
1. Görümcesi onu paylıyor, o ise Kutlu'nun yüzüne bakıyordu, duymamacasına.
1. Görümcesi onu paylıyor, o ise Kutlu'nun yüzüne bakıyordu, duymamacasına.
1. -i , -i , -i , -i , Paylaşma ihtimali bulunmak
1. Benim kimseyle paylaşabileceğim fazla bir şey yok.
1. Benim kimseyle paylaşabileceğim fazla bir şey yok.