Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
kucaklama
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kucaklamak işi


kucaklamak fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Kollarla sarıp göğüs üzerine bastırmak

Örnek:

1. Erhan'ı doyumsuz bir sevgi ile kucakladılar.

1. Erhan'ı doyumsuz bir sevgi ile kucakladılar.

2. Kucağına almak, kucağında taşımak

3. İçine almak veya çepeçevre sarmak, kuşatmak

Örnek:

1. Şaşılacak kadar tatlı, sevimli, nazik eli, elimi kucakladı.

1. Şaşılacak kadar tatlı, sevimli, nazik eli, elimi kucakladı.


kucaklanış
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kucaklanma işi


kucaklanma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kucaklanmak işi


kucaklanmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kucaklama işi yapılmak

Örnek:

1. Büyük bir şefkatle kucaklanmış, hıçkırıklar içinde odadan çıkarıyorlar.

1. Büyük bir şefkatle kucaklanmış, hıçkırıklar içinde odadan çıkarıyorlar.


kucaklaşabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kucaklaşabilmek işi


kucaklaşabilmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , -le , -le , nesnesiz , nesnesiz , -le , -le , Kucaklaşma ihtimali veya imkânı bulunmak


kucaklaşma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kucaklaşmak işi

Örnek:

1. Bu kucaklaşma fazla sürmedi.

1. Bu kucaklaşma fazla sürmedi.


kucaklaşmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , -le , -le , nesnesiz , nesnesiz , -le , -le , Birbirini kucaklamak

Örnek:

1. İki kardeş özlemle kucaklaştılar.

1. İki kardeş özlemle kucaklaştılar.


kucaklaştırma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kucaklaştırmak işi


kucaklaştırmak fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Kucaklaşma işini yaptırmak


kucaklayabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kucaklayabilmek işi


kucaklayabilmek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Kucaklama ihtimali veya imkânı bulunmak

2. Kucaklama gücü bulunmak


kucaklayış
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kucaklama işi


kucaklayıverme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kucaklayıvermek işi


kucaklayıvermek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Ansızın veya çabucak kucaklamak


Telaffuz : kucaklayı'vermek

kucakta
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Henüz yürüyemeyen, küçük (çocuk)


kucaktan kucağa
Anlamı:

1. zarf , zarf , mecaz , mecaz , zarf , zarf , mecaz , mecaz , Bir kişiden ötekine


kuçma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kuçmak işi


kuçmak fiil
Anlamı:

1. -i , -i , halk ağzında , halk ağzında , -i , -i , halk ağzında , halk ağzında , Kucaklamak

Örnek:

1. Ne kadar cevretse şikâyet etmem / Öperim, kuçarım, ihanet etmem

1. Ne kadar cevretse şikâyet etmem / Öperim, kuçarım, ihanet etmem

2. Cinsel ilişkide bulunmak


kuçu kuçu
Anlamı:

1. ünlem , ünlem , ünlem , ünlem , Köpekleri çağırmak için kullanılan bir seslenme sözü


küçücük
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çok küçük

Örnek:

1. Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi / Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi

1. Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi / Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi


küçük

İlgili Kelimeler:

küçük abdest, küçük ad, Küçük Asya, küçük ay, Küçükayı, küçükbaş, küçük bey, küçük boy, küçük burjuva, küçük çaplı, küçük çapta, küçük dalga, küçük dil, küçük gezegen, küçük hanım, küçük harf, küçük Hindistan cevizi, küçük kan dolaşımı, küçük karga, küçük köprü, küçük kumru, küçük martı, küçük mevlit ayı, küçük orta, küçük önerme, küçük parmak, küçük sakarca, küçük sesli uyumu, küçük şalgam, küçük tansiyon, küçük terim, küçük tövbe ayı, küçük ünlü uyumu, sonsuz küçük, büyüklü küçüklü

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Boyutları, benzerlerininkinden daha ufak olan, mikro, büyük karşıtı

Örnek:

1. Duvar, çeşitli küçük kâğıtlara basılmış resimlerle kaplıydı.

1. Duvar, çeşitli küçük kâğıtlara basılmış resimlerle kaplıydı.

2. Yaşı daha az olan

Örnek:

1. Zaten galiba en küçük oğlun ölümcül bir hastalığı olduğuna hiçbirimiz inanmak istemiyorduk.

1. Zaten galiba en küçük oğlun ölümcül bir hastalığı olduğuna hiçbirimiz inanmak istemiyorduk.

3. Niceliği az olan

Örnek:

1. Kimseden en küçük bir alaka görmüyordum.

1. Kimseden en küçük bir alaka görmüyordum.

4. Niteliği aşağı olan, bayağı

Örnek:

1. Küçük adam.

1. Küçük adam.

5. Geri aşamada

Örnek:

1. Küçük bir memur.

1. Küçük bir memur.

6. Değersiz, önemsiz

Örnek:

1. Bu iyi, temiz, sıhhatli küçük insanların uykusu bambaşka bir şey.

1. Bu iyi, temiz, sıhhatli küçük insanların uykusu bambaşka bir şey.

7. Kısık, parlak olmayan (ses)

Örnek:

1. Küçük, tatlı bir sesle kovboy şarkıları söyledi.

1. Küçük, tatlı bir sesle kovboy şarkıları söyledi.

8. isim , isim , isim , isim , Küçük abdest

9. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , Makam, rütbe, derece bakımından daha aşağı olan kimse


küçük abdest
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , İdrar


küçük abdesti gelmek
Anlamı:

1. idrar yapma ihtiyacı duymak