92406 kayıt bulundu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kırmızı veya ona yakın bir renk almak
1. Nihat, yüzü kızarmış, alçak sesle söylendi.
1. Nihat, yüzü kızarmış, alçak sesle söylendi.
2. Bazı sebze ve meyveler olgunlaşmaya başlamak, olgunlaşmak
1. Meyveler kızarmadan dalı üstünde soldu / Irmak yatağı kumsal, kırlar dikenlik oldu
1. Meyveler kızarmadan dalı üstünde soldu / Irmak yatağı kumsal, kırlar dikenlik oldu
3. Utanç, öfke vb. duyguların etkisiyle, kanın yüze hücumu sonucu yüz kırmızı bir renk almak
4. Yiyecekler tavada kızgın yağ içinde veya ateşte kırmızılaşarak pişmek
1. Sofrada tarhana çorbası, kızarmış tavuk, bulgur pilavı vardı.
1. Sofrada tarhana çorbası, kızarmış tavuk, bulgur pilavı vardı.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kızartma işi yapılmak
1. Bir yerde köfte filan kızartılıyordu herhâlde.
1. Bir yerde köfte filan kızartılıyordu herhâlde.
patlıcan kızartması
1. isim , isim , isim , isim , Kızartmak işi
2. Kızartılarak hazırlanmış yemek
1. Kabak kızartması. Patlıcan kızartması.
1. Kabak kızartması. Patlıcan kızartması.
3. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kızartılarak pişirilmiş
1. Kızartma et.
1. Kızartma et.
1. -i , -i , -i , -i , Kızarmasına neden olmak
1. Güneş domatesleri kızarttı.
1. Güneş domatesleri kızarttı.
2. Kızgın yağda pişirmek
1. isim , isim , isim , isim , Kendisine şefkat ve acıma duyulan kız
1. Narin bir kızcağızın yanındaki boş yere sokuldu.
1. Narin bir kızcağızın yanındaki boş yere sokuldu.
1. Kızlara sevgiyle yaklaşıldığını belirten bir söz
1. Güzel kızcık, İstanbul'a gidiyorum, orada bir ev alacağım.
1. Güzel kızcık, İstanbul'a gidiyorum, orada bir ev alacağım.
1. -i , -i , -i , -i , Kızdırma ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Kızdırma becerisi bulunmak
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kızdırılma ihtimali veya imkânı bulunmak
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kızdırma işine konu olmak veya kızdırma işi yapılmak
1. isim , isim , isim , isim , Kızdırmak işi
2. Üzüm çubuklarını köklendirmek için yere gömme, daldırma
3. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Yüksek vücut ısısı, ateş
1. -i , -i , -i , -i , Kızmasına neden olmak, kızmasını sağlamak
2. Isıtmak
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Öfkelenmesine neden olmak, öfkelendirmek, sinirlendirmek
1. Onları kızdıracak bir kötülük mü yaptın?
1. Onları kızdıracak bir kötülük mü yaptın?
kızgın bulut
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çok ısınmış, ısıtılmış veya kızdırılmış
1. Kızgın bir demire dökülen damla iz bırakmaz, buhar olur.
1. Kızgın bir demire dökülen damla iz bırakmaz, buhar olur.
2. Eş arayan (hayvan)
1. Kızgın bir boğa.
1. Kızgın bir boğa.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Kızmış olan, öfkeli, mütehevvir
1. Bir gün odama kızgın bir ihtiyar girdi, elindeki bir tomar kâğıdı neredeyse fırlattı masama.
1. Bir gün odama kızgın bir ihtiyar girdi, elindeki bir tomar kâğıdı neredeyse fırlattı masama.
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Kızışık, zorlu, sert, şiddetli
1. Çok kızgın bir fikir çarpışmasının üzerine gelmişim, kulak kesildim.
1. Çok kızgın bir fikir çarpışmasının üzerine gelmişim, kulak kesildim.
1. isim , isim , jeoloji , jeoloji , isim , isim , jeoloji , jeoloji , Yanardağlardan fışkırıp yüksek ısıda su buharı ve başka gazlardan oluşmuş, içine kül ve lav karışmış bulut görünüşünde yığın